CaddeiSTANBUL’UN KARADENiZ KIYILARI

iSTANBUL’UN KARADENiZ KIYILARI

12.05.2013 - 19:11 | Son Güncellenme:

Avrupa Yakası’nda İstanbul’a bağlı son köy olan Yalıköy’den, Anadolu Yakası’ndaki Ağva’ya dek uzun bir kıyı şeridi...

iSTANBUL’UN KARADENiZ KIYILARI

Kimi sayfiye yeri, kimi tatil merkezi, kimi lüks sitelerle dolan yeni yerleşimleriyle; sessizliğini ve yalnızlığını koruyan balıkçı köyleriyle; hırçın denizi ve kumsallarıyla çarpıcı bir güzergâh. Atlas dergisi, İstanbul’un Karadeniz kıyılarının ve bu denizi tutkuyla seven insanların hikayelerine tanık oldu

Haberin Devamı

KARABURUN

Daha birkaç gün önce çarşaf gibiydi Karadeniz. Şaşırdım. Sırtımı Karaburun Feneri’ne verdim, denizi dinledim. Fenerci Ümit’le denizi izleyerek sohbete daldık. O da şaşırmış denizin sakinliğine. Karaburun’da yaşam, fenerin yapımından sonra şekillenmiş. Fenerci Ümit anlattı Karaburun’un geçmişini: “Fener yapıldıktan sonra istasyon memurlarının ikametiyle oluşan köyün nüfusu, Karadeniz’den gelen ormancı ve balıkçıların yerleşmesiyle artmış. Şimdiyse daha çok emeklilerin, yazlıkçıların yaşamak için tercih ettiği bir köy Karaburun.”
Karadeniz’in en tehlikeli yerlerinden birinin Karaburun olduğunu öğrendim. Aydınlatma gücü sıralamasında en büyük fenerler arasında sayılan Karaburun Feneri’nden ve kıyı emniyeti için yapılan Tahlisiye İstasyonu’nun varlığından anladım bunu. Fenerin hemen önünde bitmiş çalılıkların arasından sivrilen mezar taşları dikkatimi çekti. Kimsesizler mezarlığıymış. Burada yatanlar, deniz kazalarında can veren gemi mürettebatı ve yolcularmış.

Haberin Devamı

ŞiLE

Doğal güzellikleri ve coğrafi yapısıyla Şile, daha çok Ege ve Akdeniz kıyılarını andırıyor. Uzun sahili, plajları, evleri, kaleleri ve irili ufaklı mağaralarıyla, hafızalarda hep tatil yeri olarak kalmış. Balıkçı barınağının da bulunduğu liman bölgesinde, sahile çok yakın bir adacıkta yer alan Şile (Ocaklı) Kalesi, Cenevizlilerden kalma. Karadeniz kıyı emniyetini sağlayan iki fenerden biri olan Şile Feneri, ilçenin simgesi. Fenerin bulunduğu Balibey Mahallesi’nde tanıştığım Mehmet Koçak’la Şile üzerine konuştuk. Şile’nin yerlisi Koçak, ilçenin en eski mahallesinin Balibey olduğunu ve bu bölgenin halk arasında “Karadağlıların yeri” olarak bilindiğini anlattı. Limana doğru denize nazır mesire yeri olan yayvan burnun Maşatlık ismiyle anıldığını ve eski Rum mezarlığının da burundan kayalıklara uzayan çalılıkların içinde olduğunu söyledi. Denizi boyluca gören kayalıkların orada yine mezarlıklar var.

DEMiRCiKÖY

Demirciköy, köy olmaktan çıkmış; denize doğru uzayan orman, yapılarla dolmuş. Köyün ortasındaki yol kavşağında bir kahve bulup soluklandım. Demirciköy, Kilyos’a 2 kilometre mesafede. Yapılaşmalarla bu iki köy neredeyse birleşmiş. Kahvede denk geldiğim Muhtar Ali Kaptan’la, Kilyos ve Demirciköy üzerine konuştuk. Osmanlı döneminde köy, paşaların yazlık konaklarıyla doluymuş. Köyün eski sakinleri de yine Rumlarmış. Aile büyüklerinin 1956’da Rize’den geldiklerini söyleyen Kaptan, köyün o zamanlar ormancılıkla, tarımla uğraştığını ve 8-10 haneden oluştuğunu anlattı. Son 20-30 sene içinde imara açılan arazilerle birlikte, köyün neredeyse tamamında ve çevresinde siteler yapılmış. Bir zamanlar yolu bile olmayan Sarıyer’e yürüyerek ya da atlarla giden köy halkı da tarımı, ormancılığı bırakıp inşaatla meşgul olmaya başlamış haliyle. İstanbul’un hazin kaderi inşaat, merkezdeki semtlerden sonra kıyılara ulaşmış anlayacağınız.

Haberin Devamı

RUMELi FENERi

Limandan Rumeli Feneri’ne çıkan yokuş üzerinde karşılaştığım balıkçılar arasında Fahri Yalçın baharın ortasında kopan fırtınayı atalardan kalan sözlerle özetledi. “Sakın aprıl (nisan) beşinden, camızı ayırır beşinden” atasözü, tam tamına nisanın bu fırtınalı gününe uydu. Fahri Kaptan, balıkçılar olarak bu günü bildiklerini ve halk takviminde geçen deyişlerin onlar için rehber niteliği taşıdığını söyledi. Bu yüzden böyle bir günde balığa çıkmayıp köyde zaman geçiriyorlarmış. Köy halkı geçmişte Rize’den gelip yerleşenlerden oluşuyor.

Haberin Devamı

GARiPÇE

Küçük bir koyun kıyısındaki Garipçe, diğer kıyı köylerine göre daha küçük. Eski hikayelerde anlatılan korsan köylerini andırıyor.
Kahvedekiler fırtınayı muştulayan havadan kaçmışlardı sanki. Köyün tenha oluşunun ve evlerin salaşlığının sebebini, kahvenin sahibi Orhan Çelikkıran’la sohbet edince anladım. Köye ve çevresine imar izni verilmediğinden bahsetti: “Bu kahveye genelde balıkçılar gelir. Çevredeki diğer kıyı yerleşimlerinde olduğu gibi, burada da yabancıya rastlayamazsınız. Köyde yaşayanların neredeyse tamamı Trabzon’dan gelme. Köyün nüfusu artsa da, imar izni olmadığından yeni ev ihtiyacı için herkes Sarıyer tarafına gidiyor.”
Kıyının yapısı da elverişli olmadığından, balıkçı barınakları Rumeli Feneri’ndeymiş.

Haberin Devamı

Sohbet sırasında gözlerim kahvenin duvarlarındaki fotoğraflara takıldı. Fotoğraflarda Türk sinemasının eski oyuncularıyla köy halkı birlikte görünüyordu. Garipçe’nin garipliği birçok yönetmenin ilgisini çekmiş, köye geçmişte film setleri kurulmuş. Örneğin Türkan Şoray’ın oynadığı, Yaşar Kemal’in ‘Menekşe Koyu’ hikayesi, burada filme çekilmiş. Kahvedeki köylüler başka filmler de söyledi.

AĞVA

İstanbul’un Karadeniz kıyıları, Ağva’da son buluyor. İki dere arasına kurulu Ağva, geçmişte Rumların yaşadığı bir balıkçı köyüydü. İzmit tarafından gelen Yeşilçay’la, Gebze’den gelen Göksu derelerinin Karadeniz’e döküldüğü yerin ortasına kurulu. Ağva’da yaşayanlar, esasen Türkmenler. Türkmenliğe dair eski yaşayış tarzları asırlar öncesinde kalmış. Karadeniz kıyısında yaşamak, onları da deniz insanı haline getirmiş. Ağva’da balıkçı barınaklarına uygun koy olmadığı için, Yeşilçay barınak olarak kullanılıyor. Göksu Deresi’yse, tatil köyü havasında.

KiLYOS

Diğer kıyı köyleri gibi Kilyos da esasen balıkçı köyü. Kaderi, 1960’lı yıllarda dönemin İstanbul sosyetesinin gözde yeri olmasıyla değişiyor. Yazları dolup taşan sokaklarda kimseler yoktu bu sefer. Gezinirken, denizi gören aralıklardan iskeleler, kıyıyı kesen tepeciklerde eski su terazileri gördüm. Tarihi Doğu Roma dönemine kadar giden Kilyos Kalesi’yse, Doğu’da askeri bölgenin sınırları içindeydi. Kalenin bulunduğu tepeden denize inen patikayı takip ettiğimde sarp kayalıklar çıktı karşıma. Salaş balıkçı barınakları, dalgalardan yükseğe yapılmış. Balıkçılar bile ürkmüş denizden. Ürkülmeyecek gibi değil ki...

ANADOLU FENERi

Anadolu Feneri, Boğaz’ın bir diğer kapısı. Anadolu Yakası’nda Boğaz’la Karadeniz’in kesiştiği Yon Burnu üzerine kurulu. Ben buradayken, geçen günkü fırtınadan eser yoktu. Orman ve tarıma elverişli alanlar, iç taraflarda fazlaydı. Riva’ya kadar Anadolululuk daha çok toprakla belli ediyor kendini. Deniz; balığa çıkan takalarla, İstanbul Boğazı’na doğru yol alan koca gemilerle süslü. Riva’yla beraber Karadeniz kıyıları yine turistik bir yapıda.

Yazının tamamını Atlas dergisinin mayıs sayısında okuyabilirsiniz.

KEŞFETYENİ
Yine çok konuşulacak yanıt! 'Her evde ayakkabıyla dolaşılır'
Yine çok konuşulacak yanıt! 'Her evde ayakkabıyla dolaşılır'

Cadde | 30.04.2025 - 12:19

Defne Samyeli’nin kızı Derin Talu, açıklamaları ve sosyal medyadaki paylaşımlarıyla adından söz ettirmeye devam ediyor.

Yazarlar