19.06.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:
EYLEM DE YAPTI, CEZAEVİNDE DE KALDI; ÇOK OKUDU, ÇOK ÇALIŞTI Beyoğlu Pera Sineması, sene 2003. Yılmaz Güney'in "Duvar" filmi gösterilmekte. Fuayede bir afiş: "Senaryo yazmak ister misiniz?"... Sırrı Süreyya Önder biraz da izlediği filmin coşkusuyla belki, afişteki numarayı arar ve Senaryo Stüdyosu'ndan bir randevu alır. "Neden sinema yapmak istiyorsun?" olur Barış Pirhasan'ın ilk sorusu. O meşhur cevabını verir: "Valla öfkeliyim biraz." İyi bir sebeptir Pirhasan'a göre sinemaya başlamak için. Ama devam etmek için bir handikap. Öfkesiyle arasına mesafe koyacağını söyler ve kolları sıvar. Öyle de yapar, çünkü böyle bir hayat hikâyesiyle "Beynelmilel" gibi bir film yapabilmek için ciddi mesafe alması gerekir insanın öfkesinden... 7 Temmuz 1962'de Adıyaman'da yoksul ve sosyalist bir aileye doğar Sırrı Süreyya Önder. Önce berberlik, sonra dava vekilliği yapan babası Ziya Önder, Türkiye İşçi Partisi'nin Adıyaman İl Başkanı'dır ve 35'inde sirozdan ölür. Dört kardeşin en büyüğü Sırrı 8 yaşındadır daha. Babalarından bir sürü kitap kalır, bir de 35 bin lira borç. Dostları toplanıp borcu öderler, Önder ailesi de dede evine sığınır. Bir göz odada 7 nüfus... Sekizinde kentin tek fotoğrafçısına çırak olarak girer Sırrı Süreyya Önder. Çok başarılı bir öğrencidir. Milliyet'in bilgi yarışmalarında, münazaralarda birincilikler alır. İlk okuduğu kitap Orhan Kemal'in "Bereketli Topraklar Üzerinde"sidir. Adıyaman Lisesi'nde ise edebiyat öğretmeni, Dostoyevski ile tanıştırır onu, "Karamazof Kardeşler"i ömür boyu elinden düşürmez. Lise 1'den itibaren babasının izinden giderek örgütlü sosyalist yapıların içinde yer almaya başlar. Cezaeviyle de Lise 2'deyken tanışır. Maraş olaylarını protesto ettiği için... Yaşı küçüktür, çabucak serbest kalır. Lise 2'de cezaevine Aileyi geçindirdiği, lastikçilikten otomobil tamirciliğine birçok iş yaptığı için devam mecburiyeti olmayan bir üniversite aramaktadır. Cezaevinde tanıştığı bir Mülkiyeli yol gösterir ona, tek tercihi Siyasal'a ikinci olarak girer. Kent-Koop'ta marley işçiliğine başlar fakülteyle birlikte. Arada da geceleri pavyonda çalışır. Küçük yaşta almıştır sazı eline, sonrasında cümbüş ve ut eklenmiştir buna. Bir yıl sonra, 12 Eylül'le beraber yeniden cezaevine girer. 12 yıl hüküm giyer ve açlık grevleriyle, direnişlerle geçen altı yılın sonunda çıkar. Yükseköğrenim hakkını kaybetmiş olarak. Adıyaman artık yaşayabileceği bir yer olmaktan çıkmıştır. Değil iş, selam verecek adam bulamaz memlekette. İstanbul'a gelir, Sirkeci'de elektronik aletler satan bir firmaya kamyon şoförü olarak girer. Ruhuna da iyi gelir şehir şehir gezmek... Ve bir gün borca bir kamyon alır, kendi işini kurar, biraz rahata erince de evlenir. Dört yılın sonunda işi de bozulur, evliliği de. Geriye bugün 16 yaşında olan kızı Ceren kalır. Rusya'da, Ukrayna'da, Bulgaristan'da inşaatlarda çalışır. Kazakistan'dayken bir telefon alır. Siyasal'dan arkadaşı Tuncay Özkan'dır arayan. "Bir kanal kuruyorum, inşaatını sen halleder misin?" der... Kalkar gelir Kanaltürk'ün inşaatını yapmaya... Küçük yaşta aldı sazı eline İnşaatlarda bile her boşluk bulduğunda yazdığı bir romanı vardır: "O Tozlar Bu Çamurları Getirdi". Senaryo Stüdyosu'na kabul edildiğinde kafasında onu senaryoya çevirmek vardır. Sinema hakkında çok okumuştur, bir dönemde öğretmen kadrosuna kaydırırlar Önder'i. Artık hayatını yazarak kazanmaktadır. "Kızlar Yurdu", "Aşka Sürgün", "Emret Komutanım" gibi dizilerin yanında "Beynelmilel"i yazar ve Meral Okay'a götürür. O da onu Uğur Yücel'e gönderir. Yücel hem filmi çekecek hem de başrolü oynayacaktır, ama bir şekilde olmaz o iş. Önder de kendi çekmeye karar verir filmi. Feyzi Tuna ve Atıf Yılmaz'dan çok destek görür. Bir ortak dostları da Muharrem Gülmez ile tanıştırır onu ve filmin birbirini tamamlayan iki yönetmeni buluşmuş olur. BKM de projeye tam destek verince 3 Temmuz 2006'da 'motor' derler. Bilindik diziler... Bir gece önce gözüne uyku girmez, Feyzi Tuna'yı arayıp "Kaçsam beni saklar mısın?" der... Monitörden ilk sahneyi izlediğinde ise gözyaşlarına boğulur. Kendi deyişiyle 'demir yürekli bir adam olduğu halde'... Dört yıllık düşü hayata geçiyordur. Ve "Beynelmilel" kendi kanatlarıyla uçar nihayet. Yönetmenini, yapımcısını, oyuncusunu gururlandırarak, Ankara, İstanbul ve en son Altın Koza festivallerinden ödüllerle dönerek... Sırrı Önder'i en çok onurlandıran ise kimsenin 'samimiyetini' sorgulamaması olur. Film katılacağı 10 küsur uluslararası festival için yola düşerken Önder'in gündeminde Maraş katliamını anlatacağı "Süt Tozu" ve bir Müslüm Gürses biyografisi var. "Bir yoksulluk hikâyesi" diyor ve son sözünü söylüyor: "Bu ülkede yedi milyon kişi açlık sınırında yaşıyor. Dolayısıyla yoksulları içermeyen hiçbir ürün bu ülkenin geleceğine anlamlı bir katkı yapmaz. Benim sinema yolculuğum yoksulluk ve yoksulluğun yarattığı endikasyonlar üzerinden gidecek. Bu hikâyeleri anlatacağım." 'Bir açlık hikâyesi'