Başkan Trump, bugün İstanbul’da olacak ve vaat ettiği Ukrayna-Rusya barışının temelleri atılırken, olaya tanık olacaktı. “Türkiye’de perşembe gününü hafife almayın” diyordu. Haklı da; sonuçta ABD’nin tahrikiyle kendisinden kat kat güçlü Rusya’yı adeta savaşa iten Zelenskiy’yi “İstanbul’a git; Putin’le anlaş!” diye zorlayan kendisiydi.
Hafta başında ABD liderinin, ülkesinin geçmişte işlediği bütün uluslararası günahlardan arınması için, işe Filistin’i devlet olarak tanımakla başlayabileceğini ifade etmiş, Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğünü teyit ederek devam edebileceğini kaydetmiştim. Bu ikinci adımla ilgili düşünceleri ifade etmeyi de bugüne bırakmıştım. Trump, Suriye gündemini öne aldı ve Filistin konusundan önce, ABD’nin Suriye’ye, İran adına sürdürdüğü terörizm faaliyetleri dolaylısıyla 2004 yılında başlattığı, Beşar Esad’ın kendi halkını bombaladığı 2011’de genişlettiği ekonomik, mali ve siyasi yaptırımları kaldıracağını açıkladı. Ayrıca, Riyad’da “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suudi Veliahdı Muhammed bin Salman’ın Suriye’ye yaptırımları artık kaldırmasını istediklerini belirtti; “Suriye’ye başarı şansı vermek için yaptırımların kaldırılmasını emredeceğini” söyledi.
ABD’nin bu kararı sadece Suriye’nin değil, bütün bölge ülkelerinin siyasal ve ekonomik istikrarı açısından önemli; ama yeterli olmayacak. Suriye yaptırımların yanı sıra hala birçok engelle karşı karşıya. Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, dün Trump ile görüşmesinde Esad diktasının yol açtığı yıkıntılarla ve özellikle İsrail’in tahrik ettiği ayrılıkçı terörizmle savaşan ülkesinin geleceği açısından ABD’nin atması gereken daha bir çok önemli adım bulunduğunu söyledi. Suriye lideri 4 aydır ABD yaptırımların kaldırılması çağrısında bulunuyor “Esad rejiminin devrilmesinden sonra yaptırımların sürmesi için sebep kalmadı” diyordu.
Ancak, hala bir sebep var ve bu sebebin adı, “Irak ve Suriye’yi bölerek, bir sözde Kürt devleti kurma” şeklindeki ABD planıdır. Trump, temelleri Birinci Körfez Savaşı’nın başladığı 1991‘de ve ikincisinin başladığı 2003’te atılan “İran’ın doğrudan ve vekalet yoluyla İsrail’i imha etmek” amacıyla başlattığı savaşa karşı Irak’ı ve Suriye’yi bölme planını, görünen o ki, askıya almayı başardı. NeoCon ve Küreselci Siyonistlerin “İsrail’i İran’dan ve belki de Türkiye’den korumak” iddiasıyla tezgahları bu planı “pahalı, tehlikeli ve sonucu belirsiz” diye niteleyen Trump, kendi stratejisini uyguluyor. Bu strateji, bir yandan İsrail’i bölge için tehdit unsuru olmaktan çıkartmayı diğer yandan İran’ın nükleer yetenek elde etmesini müzakereler yoluyla önlemeyi amaçlıyor.
ABD’nin İsrail’in soykırım savaşını desteklemeye sınır getirdiğine ve Gazze konusunda İsrail’le görüşmeyle son verdiğine ilişkin basına sızdırılan haberlere ek olarak, önceki gün Riyad’daki “Gazze halkı çok daha iyi bir geleceği hak ediyor” ifadesi, Suudi Arabistan’ın İbrahim Anlaşmalarına katılmasını Hamas’ın elindeki rehinelerin salıverilmesi için atılacak bir adım olarak nitelemesi (ve bunların hiç birinin önceden Netanyahu ile görüşülmemiş olması), Trump’ın Irak-Suriye-İsrail-Filistin başlıklarını bir kalemde birleştirdiği izlenimini güçlendiriyor. Trump, şu anda Gazze ve rehineler konusunda kendi sözleriyle “Coşkulu Umut” ortamı oluşturduğunu, bunu güçlendirmek için çabalarını artıracağını söylüyor.
Suriye’ye yaptırımların kaldırılması şüphesiz bu coşkuyu artırıyor; ABD bu adımı, fesih kararı alan ve Türkiye’ye karşı terör eylemlerine son vereceğini bildiren PKK’nın Suriye’de ABD tarafından adeta bir devlet çekirdeği olarak örgütlenen, eğitilen ve silahlandırılan uzantısının ortadan kaldırılması ile sürdürmelidir. PYD-YPG-SDG denen PKK uzantılarının, yaptırımların kaldırılması ile ulusal birliğini güçlendirecek, Esat diktasının izlerini silme ve kalkınma çabalarına hız verecek olan Suriye hükumetinin karşısından kaldırılması şarttır.
Bu, sadece Suriye için değil, Türkiye ve Irak için de “coşkulu umut” ortamı sağlayacaktır.