03.03.2013 - 19:31 | Son Güncellenme:
Yazı: Ali Tufan Koç Fotoğraflar: Ersen Çörekçi
Hem rezidans hem yaşam alanı, bir arada olmaktan haz alan, eğlenirken üreten gençliğin yeni mabedi ‘Sumahan’, Tempo’nun mart sayısına konuk oldu
Karaköy’deki meşhur Bankalar Caddesi’nin üzerinde lambacıların, yedek parçacıların, bankaların arasında kalmış eski bir bina. Dış görünümü pek çekici değil. Bitişiğindeki binalardan da farkı yok. Yüzü kırışık, sesi çatallı, heybetli ama yorgun, bilgili, solgun İstanbul kadınları gibi. Ama içeri adım atınca, muhitteki hanlardan farklı kokular, havalar çarpıyor yüzünüze. Banyosundaki musluk ve lavaboyla, asansöründeki çizimlerle, koridorundaki aynalarla, kapalı devre yaşayan Karaköy’ün, en mahrem yaşam alanına girmiş oluyorsunuz. Yıl 2011. Yeni ev, yeni muhit arayışındayken evini de ofisini de aynı binaya, Sumahan’a taşımış arkadaşım Barış Bilenser aracılığıyla tanışıyorum Sumahan’la...
Herkese daire yok
Binanın evrilip devrilip, İstanbul’un en hip mekânına dönüşme hikâyesini Süreyya Arıoba’dan dinleyelim: “Burası 1996’da anneme miras kaldı. 3-4 yılını binayı eski kiracılardan temizlemekle geçirdi. Binanın her katında küçük ofisler vardı, tek tek boşalttırdı. Aklı fikri hep sanattaydı çünkü. Gelişmeler zaman aldı. 1902’de inşa edilmiş bir yapı olduğu için Anıtlar Kurulu’yla uzun yazışmalar yapıldı.” Süreyya da İngiltere’de Oxford Üniversitesi’ndeki eğitimini tamamlayınca devreye giriyor, yeni Sumahan için kolları sıvıyor. Sonuçta üç yıldır 16 apartman dairesi, rezidanslar ve çalışma yerlerinden oluşan, Süreyya’nın tabiriyle, “Kapitalist bir komün” çıkıyor meydana. “Binanın farklı kuralları var. Herkes daire kiralayamıyor mesela. Bir komite tarafından seçim yapılıyor. Komitede ailemiz, çevremiz ve burada uzun süredir kalan insanlar var. Onlar da söz sahibi. İstemedikleri kişiyi veto edebilirler. Bizim için esas olan mahremiyet” diyor.
Binanın en canlı renkleri ZERO, Le Cool gibi şehir-etkinlik rehberlerinin ajansları, sanatçı Lalin-Suzin Akalın kardeşlerin dairesi ve aynı zamanda müzisyen olan ev sahibi Cengiz Atasoy’un dairesi. Yönetmeni, oyuncusu, yazarı, çizeri, DJ’i, müzisyeni tek çatı altında yan yana, dip dibe yaşıyor; İstanbul’da komün yaşam sanatını yeniden tanımlıyor. Bu kolektif yaşam, değişen metropol kültürünün yansıması gibi. Sokağa çıktığınızda etrafınızı inceleyin. Kent yaşamını şekillendiren, popülerliği tanımlayan kişiler komün hayatı yaşıyor, birbirinden kuvvet alıyor. Biri projenin ürününü tasarlıyor, biri fotoğrafını çekiyor, biri haberini yapıyor, sonuncusu da partisinde boy gösteriyor. Sumahan, bu bohem oluşumun tek çatıda toplanmış hali.
İdeal yaşam bu mu?
Ahali güne, mutfaktaki ‘anne yarısı’ Anuş’un çayıyla, kahvaltısıyla başlıyor. Anuş’un mönüsünde yok yok: Eggs benedict’ler, omletler, krepler, taze sıkılmış meyve suları... İsteyen kahvaltıyı evine istiyor, isteyen mutfağa inip bina sakinleriyle yiyor.
Kahvaltı sonrası, daireler ‘abla yarısı’ Rahime ve Pakize’ye emanet. Evde ütülenip asılacaklar, yıkanıp paklanacaklar, çekip çevrileceklerden onlar sorumlu. Tüm bu sistem, servis-hizmet adı altında ‘residence’ soğukluğunda değil, aile sıcaklığında işliyor. Sizi aileden biriymişsiniz gibi sahipleniyor, ilgileniyorlar. Analı babalı evden tek farkı, hafta başı kapınıza sıkıştırılan faturalar. Hafta boyunca binanın mutfağından, çamaşırhanesinden faydalandığınız kadar fiyatlandırılıyor. Handa gün, komşuda pişen fikirleri dinlemekle, kafaları tokuşturup birlikte geliştirmekle geçiyor. Gününe göre kahveler ya da içkiler hazırlanıyor, fikir alışverişi
seansı başlıyor. En son geçen sene
‘Affective State/Duygulanım Hali’ adlı sergileriyle Tophane-i Amire’de dev bir video mapping kuran Akalın Kardeşler, yeni projelerinden bahsediyor. Sponsorluk arayışları, bir komşusunun “Dur ben şu işi bi’ Turkcell’e filan çıtlatıyım” demesiyle çözülüyor gibi.
Partisi eksik olmuyor
‘Ortak kullanım alanı’ olarak tabir edilen Sumahan Lounge’da takılmaksa hep hareketli, zevkli. Lounge, genelde binanın yeni yabancı sakinleriyle dolu. Max Storrs mesela. Vermont doğumlu, global bir DJ. “House müzik” denince akla gelen neredeyse tüm kulüplerde çalmışlığı var. Bir süredir İstanbul’da, Otto’dan, Flavio’dan sonra, şimdi Wake Up Call’un DJ kabininde. Hararetli bir şekilde romanları, plakları tartıştığı kişi Beyrutlu yazar Dani Ghassan Arbid. Birkaç aydır, Sumahan’ın bitişiğindeki kardeş bina Plastik’te kalıyor. Akşam oluyor, giriş katındaki dans stüdyosu hareketlenmeye başlıyor. Haftanın ders programı yoğun: Nefes alma teknikleri, tai chai, yoga, pole dancing... Bir gece önce Cengiz’in dairesinde Maxi’nin müzikleriyle eğlenen ekip, bu kez eşofmanlarını geçirmiş, stüdyoda yoga hocasını bekliyor. Sumahan’ın her gecesi farklı, her saati renkli. Bir gece Noyan, arşivinden kült bir film çıkarmış, Anuş, mısırları patlatmış, ortak alanda film seansı dönüyor. Başka bir geceyse !f kapsamında İstanbul’da parti vermeye gelen Berlin’in meşhur Bar25 ekibi, after party mekânı olarak Sumahan’ı seçmiş, parti sabaha kadar devam ediyor. Cengiz’in, Sumahan’a dair ‘aç parantez’ notuyla hikayeyi sonlandıralım: “İlham, destek ve teknik altyapı, rahatlık, özgürlük... Bir sanatçınn daha üretken olabilmesi için ihtiyacı olan bu başlıkları, altyapıyı, bina kendiliğinden sağlıyor. Binanın da bizim de amacımız bu: Birlikte daha üretken, huzurlu bir hayat. Birlikteyken daha güçlüyüz, daha mutluyuz çünkü.”
Sumahan’daki yaşamla ilgili daha fazla bilgiyi dergide bulabilirsiniz.