Ingmar Bergman’ın en sevdiğim filmlerinden biri “Yaban Çilekleri”. Bergman’ın hepsi birer başyapıt kabul edilebilecek filmleri arasında ön sırada yer alır. 80’li yaşlarındaki tıp profesörü İsak Borg’un yaşam-ölüm ekseninde hayatıyla hesaplaşmasını anlatan çok etkileyici bir filmdir. Film, Borg’un çalıştığı üniversite tarafından fahri doktora ünvanı alacağı tek bir günde geçer. Sabaha karşı bir rüya görür. Bir atlı araba devrilir, içindeki tabut yere düşer; tabutun içinden Borg’a elini uzatan kendisi çıkar. Korkuyla uyanır, ölümünün yakın olduğu hissiyle. Uçakla gitmek yerine arabasıyla törene gitmeyi, uzun yol yapmayı tercih eder. Gelini Marianne ona eşlik eder. Yolun başında eski nişanlısıyla aynı adı taşıyan Sara adlı bir genç kızla, onun iki erkek arkadaşını arabaya alırlar. Bir süre sonra da kaza yapan bir çifti.
İlk 20 yılını geçirdiği yazlık evin olduğu yerde mola verirler. Borg, gençlik yıllarına döner. Sara’nın evinin olduğu arazide, yaban çilekleri topladığı. Önce onunla nişanlanıp daha sonra abisini tercih eden Sara’nın üzerindeki etkisini sorgular. Onu çok sevmiştir Borg. Ama sevgi işe yaramamıştır. Belki de sonsuz bir sevgisizlik içinde geçen hayatının sorumlusu, genç yaşta yaşadığı bu travmadır.
Borg, hayatıyla hesaplaştığı bu yolculuk sırasında aksiliği, bencilliği, vicdani değerlerindeki eksiklik, sevmekten de sevilmekten de imtina edişi ve büyük yalnızlığı üzerine düşünme fırsatı bulur. Özellikle, eşiyle arası iyi olmadığı için bir aydır yanında kalan gelini Marianne’dan bencilliği ve sevgisizliği hakkında hayli şaşırdığı gerçekleri duyar. Şaşkınlığı dokunaklıdır çünkü hayatı boyunca kendisiyle hiç yüzleşmediğini hissettirir. Hem zaten Borg gerçekten yaşamış mıdır? Severek, sevilerek, ölümden korkmayacak kadar hayatın tadını çıkararak ? Kendisini yaşayan bir ölü gibi gördüğünü söyler Marianne’a. Bu defa şaşırma sırası gelindedir. Zira kocası da kendisini böyle tariflemektedir. Hatta yolculuk sırasında uğradıkları Borg’un yaşlı annesi de… Babaanne, baba ve oğul… Nesilden nesle aktarılmış soğukluk, sevgisizlik. Yaşarken ölmek. Ya da bir ölü gibi yaşamak. Marianne, bu nesillerarası aktarımı, karnındaki bebekle kırmayı ister, eşi çocuk istememesine rağmen.
Şiir gibi bir film
Borg yolculuk sırasında çıkaracağı bilançoya kaynaklık eden başka rüyalar da görür. Bir rüyada misal, üniversitede bir amfidedir. Sınav soruları sorulur kendisine. Hiçbirini doğru cevaplayamaz ve yetersiz bulunur. Bu performans rüyası da hayattaki başarısızlığının altını çizer. Nitekim bütün hayatı boyunca kendini çalışmaya vermiş, para kazanmış, sağı, solu kıra döke ilerlemiş ve gerçek anlamda hiç yaşamamıştır.
Yolculuk biter ve fahri doktorasını alır Borg. Tören sonrası oğlunun evine döner. Gün boyu yaşadıkları farkındalık yaratmıştır ister istemez. Yardımcısına iyi davranır hatta ona birbirlerine adlarıyla hitap etmeyi önerir. Penceresinin altında, bahçede onun için şarkı söyleyen arabadaki üç gencin tutumu, gözlerinde ilk kez sevgi pırıltıları görmemize neden olur. Borç verdiği ve borcunu kuruşuna kadar ve hemen ödemesini istediği oğluna borcun önemi olmadığını söylemeye yeltenir. Bunu başaramasa da Marianne’a duyduğu sevgiyi itiraf etme şansı bulur.
Özetle insanın kendisiyle hesaplaşması üzerine şiir gibi bir filmdir “Yaban Çilekleri”. Ölüm, yaşam, sevgi, sevgisizlik, yalnızlık üzerine.
Şimdi size bu filmi sinemada, beyaz perdede izleme imkânınız var desem? Bir Bergman filmini…
Düne kadar biri bana söylese sevinçten havalara uçardım. Kendim keşfettim, yine uçtum. Sezon filmlerinin döküldüğü bir dönemdeyiz. Çeşitli sinemaların web sitelerine girip, gösterimdeki filmleri incelerken karşıma Torun Center Sinemaları’nda Bergman filmleri çıktı. 9-12 Haziran arası “Yedinci Mühür”, 13-19 Haziran arası ”Yaban Çilekleri”, 20-26 Haziran arası “Persona”, 27 Haziran-3 Temmuz arası “Çığlıklar ve Fısıltılar”. Her gün tek seans. Oyalı mendil arasında, bayram harçlığı almış gibi oldum, bu yaşta. Sıradan bir günde beyaz perdede Bergman filmi izlemek. Daha ne olsun? Sinemayı arayınca öğrendim ki, salonlarından birini Bir Film’in filmlerine ayırmışlar. Her gün dünya sinemasından örnekleri seyirciyle buluşturuyorlarmış. Size haber vermeyi borç bildim. Bayram harçlığımı paylaşmak istedim.
İyi bayramlar.