Dünyanın en eski mesleklerinden biri olan çiftçilik, pek çok ülkede olduğu gibi bizde de giderek hem verimliliğini, hem de ekonomik değerini kaybediyor.
Tarımın, doğa olayları ve koşullarıyla yakın ilişkili olduğunu biliyoruz.
O yüzden, her geçen gün kendini iyice hissettiren iklim krizinin de tarımı ve çiftçileri oldukça derinden etkilediğini çok net görüyoruz.
★★★
Çiftçimizi ve tarımımızı vuran olumsuzluklar sadece iklimle sınırlı değil.
★★★
Mesela sürekli artan insan nüfusu önemli bir sorun.
Hızla kaybedilen tarım arazileri bir başka problem.
Gıda kayıpları ve israfı ayrı bir sıkıntı.
Biyoçeşitliliğin kaybedilmesi ciddi bir tehdit.
Aşırı gübre ve ilaç kullanımı tehlikeli boyutta.
Uluslararası kartelleşmelerin vurduğu darbeler had safhada..
★★★
Tarımda dertler bunlarla bitiyor mu?
Hayır bitmiyor, devamı da var.
★★★
Bizde de, dünyada da tarımsal üretimin yüzde 70’den fazlası “küçük aile işletmeleri” diye ifade edilen çiftçi aileler tarafından sağlanıyor.
Fakat hepsi ekonomik, sosyal, kültürel ve ekolojik sorunlarla baş etmekte çok zorlanıyorlar.
Geleneksel çiftçilerin önemli bölümü artık tarımsal üretimden uzaklaşıyor.
Bu yüzden ülkemizde çiftçilerimizin yaş ortalaması 60’a dayanmış durumda.
Gençler tarıma, çiftçiliğe yönlendirilemiyor..
★★★
Peki, bu karamsar tabloyu tersine çevirecek çözüm hamleleri yok mu?
Elbette var..
Tarım ve Gıda Etiği Derneği, o hamleleri gayet güzel gösteriyor.
★★★
Örneğin, daha fazla toprağı süratle tarım arazilerine açabiliriz.
Çiftçinin gelir düzeyini artırabilir, yaşam koşullarını düzeltebiliriz.
Tarımsal üretimi geliştirecek yeni politikalar uygulayabiliriz.
Tek başlarına ayakta kalmakta zorlanan çiftçilerimizi örgütleyebiliriz.
Tarımsal planlamaların esasını; bilimsel ve gerçekçi bilgilerle oluşturabiliriz.
Hasılanın paylaşımında, çiftçilerimiz ile diğer paydaşlar arasında hakkaniyeti sağlayabiliriz.
Tarımsal finans ve desteklemeleri, uygun şartlarla çiftçinin kullanımına sunabiliriz.
★★★
Ben bu konuda en çok neye üzülüyorum biliyor musunuz?
★★★
Ulu Önder Atatürk, bize doğru yolu bir asır öncesinden göstermişti aslında.
Geleceğin tarımda olduğunu, bu yüzden tarıma ve sektöre ne kadar önem verilmesi gerektiğini söylediği “Köylü milletin efendisidir” sözüyle, tarımın önemini daha 1920’li yıllarda üstüne basarak vurgulamıştı.
Ancak gel gör ki, biz tam tersi uygulamalarla o büyük vizyonu tamamen kaybettik, ana yolumuzdan fena halde çıktık.
★★★
Şimdi..
Eğer Atatürk’ün yoluna tekrar geri dönmek ve çiftçilerimizi gerçek üreticiliğe yönlendirip, onları yeniden “Milletin Efendileri” olarak görmek istiyorsak, o yukarıda sıraladığımız sorunları bir an önce çözmeliyiz.
Yoksa..
Yok’luklar en çok ülkemizi vuracak belli ki..