Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Londra’nın ikonik mekânlarından St. Pancras, Chiltern Firehouse ve The Stratford’ın yaratıcısı Harry Handelsman ile İstanbul’da bir araya geldik ve hem projelerini hem de İstanbul’u konuştuk.

Londra’nın kült sembollerinden biri hâline gelen ve Türkler’in çok sevdiği Chiltern Firehouse, 14 Şubat’ta çıkan büyük yangınla sarsıldı. Neyseki yangında kimse zarar görmedi. Ancak sonrasında Londra’nın sosyal hayatında büyük bir boşluk oluştu. İşte bu boşluğun nasıl doldurulacağını ilk ağızdan öğreniyoruz. 

Haberin Devamı

Harry Handelsman, ortağı Andre Balazs ile Londra’da bir otel yapmayı kararlaştırdıklarında, önce, şu anda Corinthia olan otele teklif veriyorlar ve kaybediyorlar. Sonra, Handelsman, o zamanlar hiç de popüler olmayan Marylebone’da terk edilmiş bir itfaiye binasını buluyor ve Andre Balazs’a, “Bir mücevher kaybettik ama bir cevher buldum” diyor. 

“İstanbul sadece geçmişiyle değil geleceğiyle de büyülüyor”

İşte Chiltern Firehouse’un hikâyesi böyle başlıyor. Harry Handelsman’ın özelliği daha önce tercih edilmeyen bölgelere gitmesi, Manhattan Loft Corporation adlı şirketiyle yaptığı projelerle semtleri dönüştürmesi. Peki ama Londra merkezli şirketin adı neden Manhattan Loft? 1990’larda Londra’ya ilk loft kavramını getirdiğinde New York’tan ilham almış. St. Pancras ile Kings Cross’un dönüşümünde öncü olmuş. Eurostar’dan bile önce. Şimdi St Pancras’ta Hugo Toro imzalı farklı mekânları da var, Michelin yıldızlı şef Victor Garvey ile Midland Grand, Gothic Bar ve Booking Office. Tate Modern’den önce Bankside’a gitmiş, son birkaç yıldır da Stratford’da. 

Stratford, V&A East, Sadler’s Wells, UCL, UAL, BBC gibi birçok kültür-sanat ve eğitim kurumunun da merkezi hâline geldi. Hatta Stratford’dan Eurostar hizmeti başlaması da gündemde. Burada Burj Khalifa ve World Trade Center’a da imza atan SOM mimarlık ile The Stratford otel ve Manhattan Loft Gardens residence projesini yapmış. Binada Petroc Sesti’nin dev “Optik Küre” heykeli ve Paul Cocksedge’in “Gust of Wind” eseri de dikkatleri çekiyor. Kokin adlı Japonya’yı aratmayan Japon restoranı da... 

“İstanbul sadece geçmişiyle değil geleceğiyle de büyülüyor”

Ne zaman açılacak? 

Haberin Devamı

Peki, birlikte çalıştığı mimar ve tasarımcılara müdahale ediyor mu? “Elbette” diyor gülerek, “Ben ‘işveren’ değilim, iş birliği yapmayı tercih ediyorum.” 

Manhattan Loft Gardens’ı da Chiltern Firehouse’un tasarımını yapan Studio KO tasarlamış, The Stratford otelin tasarımı ise Space Copenhagen’a ait. Peki ama gelelim en çok merak edilen soruya, yangından sonra Chiltern Firehouse’a ne olacak? “Çok hızlı hareket ettik, ilk restorasyon zamanında yanımızda olan ekibi yeniden bir araya getirdik, şimdi eskisinden de daha güzel yapacağız” diyor Harry Handelsman. 

Ne zaman açılacak? “İki yıl sürecek” diyor. “Bu sürede pop-up’lar olacak mı?” diye soruyorum. “Neden olmasın?” diye kaçamak bir cevap veriyor ve ekliyor: “Henüz net bir karar almadık ama pop-up fikri masada.” Bakarsınız, bu seyahatten sonra İstanbul’da da yeni bir proje gündeme gelir… 

“İstanbul sadece geçmişiyle değil geleceğiyle de büyülüyor”

“Beni en çok etkileyen tanıştığım insanlar oldu”

Harry Handelsman’ın İstanbul’a bu ikinci ziyareti. Bu ziyaretin mimari ve kültürel anlamda bıraktığı izleri anlatıyor: “Beni en çok etkileyen şey, tanıştığım insanların çeşitliliği, merakı ve yaratıcılığı oldu. Bu şehir sadece geçmişiyle değil, geleceğiyle de büyülüyor ve konuşulmayı hak ediyor. Bebek Hotel by The Stay’e vardığımda karşılaştığım muhteşem manzara ve biraz Chiltern Firehouse’u hatırlatan tasarım beni etkiledi. Otelin terası ise beni Chiltern’ın avlusuna götürdü. Yangından sonra ilk kez bir mekânla duygusal bir bağ kurabildim. Mekânın canlılığı, servis kalitesi ve yaratıcısı Muzaffer Yıldırım’ın özeni bu oteli özel bir deneyime dönüştürmüş. Bir akşam Arkestra’da yemek yedim. Michelin yıldızlı şef Cenk Debensason ve eşi Debora İpekel, olağanüstü bir mutfak deneyimi sunuyor, enerjileriyle mekâna hayat veriyorlar. Rahat ama sofistike bir atmosfer yaratmışlar. Ertesi gün Clubhouse’ta Menderes Utku ile tanıştım. Detaylara gösterdiği özen, enerjisi ve vizyonu sayesinde burası şimdiye kadar gördüğüm en iyi üyelik kulüplerinden biri. Mimari kalitesi, bahçesi, havuz alanı ve genel atmosferi kusursuz. Pazar günü ise Melisa Sabancı Tapan rehberliğinde Sakıp Sabancı Müzesi’ni gezdim. Koleksiyondaki hat sanatı beni derinden etkiledi. Melisa’nın sanat tutkusu ve bilgisi bu ziyareti unutulmaz kıldı. Akşam Muzaffer Yıldırım’ın organi-zasyonuyla tekneyle Haliç’e gittik. Deniz yoluyla yaptığımız yolculuk da gördüğümüz proje de çok etkileyici. Fettah Tamince ile Tersane İstanbul’u gezdik, kendisi büyük bir nezaketle bana projeyi anlattı, vizyonu ve uygulamasıyla bu kadar büyük ölçekli bir kentsel dönüşüm projesi görmek ilham verici. Son gün, Erol Tabanca’nın Karaköy’de yeni açılacak olan zarif butik oteli Hovagimyan Hotel&Suits’i ziyaret etme fırsatım oldu. Gerek konumu, gerek tasarımıyla İstanbul’un turizmine katkı sağlayacağına eminim. İstanbul’da asıl etkilendiğim ise tüm bu mekânların arkasındaki insanlar oldu. Tanıştığım herkes; mimar, şef, küratör ya da girişimci olsun, bir şeyler yaratma tutkusu taşıyor. Bu şehir yaşayan ve geleceğe heyecanla bakan bir yer. İstanbul’un enerjisini görünce burada da bir şey yapmak isterim diye düşündüm.”