19.10.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
Ceren Sırdar cerensirdar@hotmail.com
Yoga eğitmeni Bora Ercan yogayla gençlik yıllarında tanışmış ve ondan bir daha hiç kopmamış. ODTÜ’de matematik okumuş, felsefe mastırı yapmış. Pek çok ülkeyi gezip içsel yolculuğuna farklı tecrübeler katmış. “Harika bir tecrübeydi, ölümsüzleştirmek için kitabını yazdım” diyen Ercan, Paloma Yayınevi’nden çıkan “Göğe Yakın Topraklar / Bir Tibet Yolculuğu” kitabında izlenimlerini şiirsel bir dille okurlarına aktarıyor.
Matematikle yoga arasında nasıl bir bağ kurdunuz? Onu bırakıp yogayı mı tercih ettiniz?
Ben üniversitedeyken de yogayla uğraştığım için ikisini bir arada götürdüm. Bir şeyi bırakıp da diğerine geçmedim. Her birinin güzelliklerini deneyimlemeye çalıştım diyelim. Keskin tercihlerim yok, paralel gidişler var.
Yogi olmayı düşünüyor musunuz?
Hem düşünmüyorum hem de inanmıyorum. Zaten bu keşmekeşte “yogi” denilen şeyi olmak mümkün değil. Günün birinde belki her şeyimi bırakıp Hindistan’a gider dağlara çekilirim, orada yaşarım. Bu da çok uzun bir vadede olabilecek bir şey. Allah aşkına zaten eğer gerçekten yogi diye bir şey varsa, o insan gelip de neden şehir hayatı yaşasın, neden cep telefonu kullansın? Ben mesela basit bir teknik aktarıcısıyım. Belki siz benden ruhsal anlamda çok daha üstünsünüz, bunun ölçüsü yok. Kimse diyemez ki “Ben en üstüm”.
“Göğe Yakın Topraklar / Bir Tibet Yolculuğu” kitabınızda içsel yolculuğunuzu da anlatmışsınız. İlla Tibet, Hindistan gibi topraklara mı gitmek gerekiyor bunun için? Alaska’da çıkamaz mıyım iç yolculuğuma?
Aslında işin en önemli tarafı Sarıyer minibüsünde tek ayak üzerinde ya da metrobüste kalabalığın içinde o yolculuğu yaşayabilmek. Tibet’e gidip onu yaşamak çok kolay iş. Bir de gel burada yaşa onu, o zaman işte gerçekten farklı bir şey olur. Bence gerçek bir yogi (varsa), ben yogiyim deyip de çıkmaz ortaya, kendini göstermez.
“Tibet acıyı öfkeye dönüştürmemiş hiç”
Siz metrobüste içsel yolculuk yapmayı denediniz mi?
Denedim. Sonucu olmayan bir süreçti. Sonucu olmayan bir şey için “Söylenemez olanı söylemek” kavramını sadece kullanabilirim -ki zaten sadece yaşanabilir bir şey. Yani bu bir kişisel deneyim. Bunu aktarmak çok önemli ama illa dile dökerek yapmak zorunda değiliz. Hissiyat ve duyumsama yeterli.
Tibet’e gitme fikri nasıl çıktı?
Zaten ben 25 yıldır Hindistan’a, Nepal’e, Tayland’a gidip gelirim ama sadece oralara değil dünyanın birçok yerine giderim. İngiltere’de yaşadım. İspanya’ya çok gittim, şu an Endülüs’le ilgili bir kitap yazıyorum. Olanaklarımı zorlayarak sürekli yolculuğa çıkıyorum, Tibet de bunlardan biri oldu.
“Bilge doğuyor, bilge ölüyorlar”
Tibet’te beni en çok etkileyen, insanların bakışları, güler yüzlülükleri, samimiyetleri oldu. Ve hiçbir zaman sana zarar vermeyeceklerini hissedebilmek... 40-50 yıldır Tibet’te büyük bir işgal altında yaşıyorlar, Çin devleti çok güçlü ve çok sert. Buna rağmen duruşlarını hiç kaybetmiyorlar. Tibet acıyı öfkeye dönüştürmemiş hiç. Bilge doğuyor, bilge ölüyorlar.