Cumartesi Tuna nehri “gelin” diyor

Tuna nehri “gelin” diyor

13.06.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

Kısa süre önce Türkiye ile ilişkileri gerilen Sırbistan, Türk turistlerin yolunu gözlüyor

Tuna nehri “gelin” diyor

Bundan tam 100 yıl önce büyükdedelerim evdeki gaz lambalarını bile kapatmaya fırsat bulamadan, çoluk çocuk bir at arabasına doluşarak Prizren’den payitahta doğru hareket etmiş. Çünkü bağımsızlıklarını ilan etmek üzere olan Sırplar yakıp yıkmaya başlamış her yeri. Çaresiz, bırakmışlar topraklarını...
Çocukluğumdan bu yana dinlediğim bu hikâye aklımda, biniyorum Belgrad uçağına. Bu kez “davetliyim” o topraklara... Dedemleri kovanlar, beni ağırlamaya hazırlanıyor. İşte tarihin ironisi...
Bizim evde hiç gündemden düşmeyen bu konu, “Elveda Rumeli” dizisi nedeniyle bir süredir Türkiye’nin de gündeminde... Hatta Makedonya Türkler için revaçta bir gezi rotası oldu. Ama hem Osmanlı’nın Balkan topraklarının hem de eski Yugoslavya’nın merkezi olan Sırbistan’ı gezmeye talip olan yok. Zaten tarih pek de lehine işlemiyor Sırbistan’ın... Yugoslavya bölündükten sonra Sırbistan-Karadağ olarak devam eden ülke, 2006’da Karabağ’ın ayrılmasıyla küçüldü. Geçen yıl ise Kosova bağımsızlığını ilan edince, Büyük Sırbistan hayali uzaklaştı.

Sırpçada 8 bin Türkçe sözcük kullanılıyor
Sırbistan şimdilerde turizm atağı hazırlığında. İstiyorlar ki Türkler ülkelerini ziyaret etsin, hem iki ülke arasında -Kosova’yı tanımamız nedeniyle- kopma noktasına gelen ilişkiler sağlamlaşsın hem de en büyük gelir kaynağı hâlâ tarım olan ülke biraz kalkınsın. Çünkü Sırbistan’dan Türkiye’ye gelen turist sayısı yıllık oralama 180 bin olmasına karşılık buradan oraya gidenler 20 bini bulmuyor.
Sırbistan Turizm Ofisi, Türkiye’nin Sırbistan Büyükelçisi Süha Umar’a (ki 14’üncü sayfada Doğanın Dili köşesini gördünüz zaten) projeden söz edip yardım isteyince, üç gazeteci ve dört turizmci davet edildik.
Süha Umar’ın iki ülke arasındaki ilişkileri onarmakta büyük etkisi var. Aslında Sırpların Osmanlı’yı hayırla andıklarını söylüyor Umar, hatta Cumhurbaşkanlığı önünde şöyle bir pankart görümüş: “Türk kardeşlerimiz bizi kurtarın. Siz yüzde 10 vergi alıyordunuz, bunlar canımızı alıyor”.
Nikola Tesla Havaalanı’nda rehberimiz Gina karşılıyor bizi ve ziyaretimizden ne kadar memnun olduklarını söylüyor.
Gina, komünizmin etkisini hâlâ hisseden, kısa süre önce darmadağın edilmiş bir ülkenin vatandaşı. Bu nedenle de konukseverliğinin yanında biraz da milliyetçi... Bel-grad’ın iki bin yıl içinde tam 40 kez yerle bir olduğunu anlatıyor. Son sefer ise 1999 NATO bombardımanı. Bu bombardımanda zarar gören binaların bir kısmına dokunulmamış. Hatta birinin içinde patlamamış bir bomba duruyor hâlâ. “Unutulmasın” diye diyor Gina. Bu söz, “Bize ne yaptıklarını unutmayalım”dan çok “Miloseviç gibi bir adam daha çıkarsa başımıza neler geleceğini unutmayalım” uyarısı gibi...
Türkiye’den geldiğimiz için Osmanlı tarihine vurgu yapıyor sürekli. Küçücük bir türbe için bile bizi kilometrelerce götürmeye kararlı. 500 yıldan fazla Osmanlı toprağı olan bölgenin tarihi eserlerinin çoğunun Osmanlı kaleleri, paşaların türbelerinden oluşması olağan. Hatta hâlâ İstanbul’a Tcharigrad (İmparatorun şehri) diyorlar. Üstelik Sırpçada 8 bin Türkçe sözcük var. Biraz değişikliğe uğramış olsa da camia (cami), kapia (kapı), kaşıka (kaşık), cırdap (girdap), bahsus (bahtsız), dut hâlâ kullanılıyor. Belgrad’ın ortasında Kalemegdan (kale meydanı), Karaburma diye semtler var.
Ama Sırbistan’da bir o kadar da Roma tarihi var. Biz yeni ayak basmışken gelen haber ise çok daha eskilere götürüyordu bu toprakların tarihini: Pasarofça’da bir milyon yıllık mamut fosili bulunmuştu.

Belgrad’ın Silikon Vadisi: Silikonlu kızların semti
Belgrad akşamları epey hareketli. Öğle yemekleri 16.00’ya doğru, akşam yemekleri ise 21.00’den sonra yeniyor. Akşamları dışarıda yemek çok olağan, restoranlar dolup taşıyor. Şehrin merkezindeki Skadarlija caddesi geleneksel restoranlarla dolu. Üstelik yemek adları çok tanıdık: sarma, biftek, kajmak, meze...
Gece yarısı gençler kulüpleri dolduruyor, popüler mekanlara rezervasyonsuz girmek mümkün değil. Bir de Silikon Vadisi var ki... İlk duyduğumda haliyle “Allah allah, burada bilişim ilerlemiş demek ki” dedim. Meğer semt adını gece yarısı ortaya çıkan silikonlu kızlardan alıyormuş.
Sırbistan denize kıyısı olmayan bir ülke ama onların da Tuna’sı var. İtiraf etmeliyim ki, hep söylendiği gibi mavi değil. Ama kıyısında oturup yemek yerken ya da tekneye binip elinizde bir kadeh Sırp şarabıyla gezerken renginin pek de önemi kalmıyor.
İstanbul-Belgrad arası uçakla 1,5 saat, elinizdeki sandviçi bitiremeden iniveriyorsunuz. THY’nin her gün seferi var. Trenle  ise 24 saatlik bir yolculuk yapılıyor. Doğu Avrupa’yı merak edenler için yakın ve farklı bir rota Sırbistan. Denemeye değer...

Tuna nehri “gelin” diyor

Knez Mihaylova Caddesi. Fotoğraf: Süha Umar

Tuna nehri “gelin” diyor

Belgrad Cumhuriyet Meydanı.

Tuna nehri “gelin” diyor

Tito Müzesi.


Tavşan kulaklı lamba ile pala bıyıklı tavşan
Tuna nehri “gelin” diyor

Belgrad’ı dolaştıktan sonra minibüse atlayıp Voyvadina’ya (Osmanlı’daki adı Banat) doğru yol alıyoruz. Otoban yerine ara yolları tercih ediyor şoför. Çünkü  otobana giriş 50 avro. Aslında çok daha güzel bir yol bu; uçsuz bucaksız tarlalar, buğday başakları, gelincikler, lavantalar arasında bir yol...
Osmanlı’nın gerileme dönemini başlatan anlaşmanın imzalandığı Karlofça’nın içinden geçmek ilginç. Ortodoks dünyasında Barok mimariye bir tek burada rastlanıyor; bu da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun etkisi.
Voyvodina’nın başkenti Novi Sad’da (Sözcük anlamı “yeni ekilmiş bağ”) 215 bin kişi yaşıyor. Pek büyük sayılmaz; bir saat içinde yürümek mümkün neredeyse. Sanki zaman durmuş gibi... 1789’dan bu yana aralıksız hizmet veren bir ciltçi var mesela. Vitrininde birtakım vesikalık fotoğraflar görünce anlam veremedim. Meğerse Novi Sad geleneğiymiş bu, o yıl üniversiteyi bitiren gençlerin fotoğrafları bir ay boyunca vitrinlere asılırmış.
Gün boyu çevreyi dolaştıktan sonra dönüş yolunda bir tavşan çiftliğine götürüyor bizi Gina. Çiftliğin her odasında irili ufaklı bir sürü tavşan objesi var.
Ama tavşan kulaklı lamba ve palabıyıklı tavşan büstünün üstüne tanımıyorum. 


Dünya starları Belgrad turnesinde
Tuna nehri “gelin” diyor


Sırbistan bir etkinlikler cenneti. Hemen her hafta başka bir festival, konser, yarış düzenleniyor. İşte bu yaz boyunca karşılaşabilecekleriniz:
-15-21 Haziran: 1939’dan beri devam eden Uluslararası Bisiklet Yarışı Sırbistan Turu.
-25 Haziran - 3 Temmuz: Novi Sad Uluslararası Alternatif ve Yeni Tiyatro Festivali.
-29 Haziran: Tuna Günü. Her yıl aynı gün Tuna kenarındaki şehirlerde su sporu yarışları, sergiler düzenleniyor. www.danubeday.org
-1-12 Temmuz: Universiade Belgrad 2009. İki yılda bir gerçekleştirilen ve Olimpiyatlar’dan sonra en büyük spor aktivitesi olan Universiade bu yıl Belgrad’da düzenleniyor. 170 ülkeden 9 bin sporcu katılacak. www.universiade-belgrade2009.org
-1 Temmuz-31 Ağustos: BELEF Belgrad Multimedya Festivali’nde tiyatro, müzik ve resim bir araya geliyor. www.belef.org
-9-12 Temmuz: Novi Sad Exit Noise Yaz Festivali. Güneydoğu Avrupa’nın en büyük müzik festivali, 2001’den beri Petrovaradin Kalesi’nde düzenleniyor. www.exitfest.org
-18-24 Temmuz: Palic Film Festivali. www.palicfilmfestival.com
-22-26 Temmuz: Dünya Voleybol Ligi Finalleri. www.ossrb.org
-13-16 Ağustos: Nisville Caz Festivali.
-19-23 Ağustos: Belgrad Bira Festivali.

Haberin Devamı

Aynı zamanda dünya starları da yaz boyunca Belgrad’da konser verecek. Gerçek hayran 1,5 saatlik mesafeye gider!
- 26 Haziran: Simply Red
-3 Temmuz: Sinead O’Connor
-11 Temmuz: Santana
-24 Ağustos: Madonna
-10 Eylül: Leonard Cohen