
ALMANYA'da 27 Eylül 1998'deki seçimler öncesinde
seçim propagandaları sırasında gündeme gelen, solun seçimlerden zaferle çıkmasından sonra da yasallaşma yolunda hızlı adımlar atılan Vatandaşlık Reformu toplumu ikiye böldü. Hıristiyan Birlik partilerinin çifte vatandaşlık hakkına karşı başlattığı imza kampanyası Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller, göçmenler, kilise, sendika ve yabancı sivil toplum örgütleriyle sağ görüşlüleri karşı karşıya getirdi.
27 Eylül'de iktidar olan Sosyal Demokratlar'la Yeşiller'in, 1913 yılından kalma ve kan bağına dayalı vatandaşlık yasasını değiştirerek yerine modern, vatandaşlığı kolaylaştıran, başta Türkler olmak üzere göçmenlere çifte vatandaşlık hakkı tanıyan bir yasa çıkarmaktaki kararlı tutumu muhalefette kalan muhafazakarları çileden çıkardı.
İktidarda kaldıkları 16 yıl içinde vatandaşlık konusunu ağızlarına almak istemeyen ve 85 yıllık yasaya bağlı kalmaya çalışan Hıristiyan Birlik partileri (Hıristiyan Demokrat Birlik - CDU ve Hıristiyan Sosyal Birlik - CSU), yeni hükümetin reform planına sert, hatta dozu kaçırılmış bir biçimde karşı çıktılar. Birlik Partileri, "Biz yabancı vatandaşlarımızın uyumunu istiyoruz! Ancak çifte vatandaşlık hakkı veremezsiniz!" parolasıyla muhalefetin gündemini belirlediler.
Almanya'ya göçün 40. yılına yaklaşıldığı bir dönemde göçmenlerin ikinci sınıf vatandaş olmaktan kurtulmasını sağlayacak reforma karşı açılan bu kampanyaların liderliğini CSU'nun yeni başkanı ve Bavyera Eyaleti Başbakanı Edmund Stoiber yaptı. O'nu CDU'nun yeni lideri Wolfgang Schaeuble izledi. İki liderin ilk eylemi, çifte vatandaşlık hakkına karşı imza kampanyası başlatmak oldu.
Stoiber "Çifte vatandaşlık hakkı verilirse, 1970 ve 80'li yıllardaki RAF terörünü aratacak şiddet olayları gelir!" gibi ırkçı sloganlarla kamuoyu oluşturmaya çalıştı. Schaeuble ise çifte vatandaşlık yasalaşırsa Anayasa Mahkemesi kanalıyla bunu iptal ettireceklerini söyledi. İmza kampanyası bazı eyaletlerde 10 gün önce başladı. 24 Ocak'ta da iki liderin resmi bildirisiyle tüm Almanya'ya yayıldı.
Başta Başbakan Gerhard Schröder ve İçişleri Bakanı Otto Schily olmak üzere hükümet üyeleri vatandaşlık reformunda verilen sözlerden dönülmeyeceğini, yasanın 1999 yazından önce çıkarılacağını sık sık yinelerken, kiliseler, sendikalar ve sivil toplum örgütleri Hıristiyan birlik partilerini, kampanyanın ırkçılara çanak tutmak olduğu yolunda uyardılar. Hatta CDU'nun içinden, sorunun sokaklarda değil parlamentoda çözümlenmesi gerektiğini söyleyenler, imza kampanyasına katılmayanlar oldu.
Tahrik kampanyası, ilk ürünlerini geçtiğimiz hafta sonunda verdi. Kiliselerin, sendikaların ve yabancı sivil toplum örgütlerinin öncülüğünde sokağa dökülen halk, CDU ve CSU'yu ırkçılıkla suçlayarak kampanyaya hemen
son verilmesini istedi.
Aralarında çok sayıda Alman'ın da bulunduğu gençler, imza kampanyası için kurulan standlara saldırıp imza listelerini yırtılar. Schaeuble geçen hafta Göttingen Üniversitesi'nde öğrencilerin saldırısına uğradı ve konuşmasını ancak polis korumasında yapabildi. Gözlemciler, şiddet olaylarının artabileceği konusunda sık sık uyarılarda bulunurlarken, Stoiber ve Schaeuble, yollarından dönmeyeceklerini belirterek "Çifte vatandaşlık hakkını engellemeye kararlıyız. Sonuna kadar mücadele edeceğiz" demekte ısrar ediyorlar.
Şu ana kadar Hessen ve Berlin eyaletlerinde CDU'nun ifadesiyle 200 bine yakın imza toplandı. Hıristiyan Birlik partileri, kampanya için bir tavan göstermiyor, "Ne kadar çok olursa o kadar iyi!" demekle yetiniyor.
* Almanya'da halen 1913'ten kalma vatandaşlık yasası geçerli. Bu yasa vatandaşlık için 'kan bağı'nı şart koşuyor.
* 1960'lı yıllarda göçün başlaması, 1970'lerden itibaren de göçmenlerin 'kalıcı' konuma girmesiyle yasaya bazı yumuşatıcı maddeler eklendi. Bu maddeler göçmenlere Alman uyruğuna girme şansı tanıyor. Ancak, Alman uyruğuna geçenlere geldikleri ülkelerin vatandaşlığından çıkma zorunluğu getiriyor.
* SPD / Yeşiller koalisyon hükümetinin yasa tasarısı, 1913 yasasının tamemen değiştirilmesini öngörüyor.
* Tasarı, vatandaşlık için kan bağını ortadan kaldırıyor. Almanya'da doğan çocukların otomatik olarak Alman vatandaşı olmasını, sekiz yıldır Almanya'da yaşayanların vatandaşlığa alınmasını içeriyor, Alman uyruğuna geçerken kendi vatandaşlığından çıkma koşulunu ortadan kaldırıyor. Yani çifte vatandaşlık hakkı veriyor.
Vatandaşlık reformunun en çok tartışılan bölümü, çifte vatandaşlıkla ilgili madde. Birlik Partileri, bu maddeye şiddetle karşı çıkıyor. Çifte vatandaşlık hakkının başta kimlik sorunu olmak üzere, sosyal ve hukuksal sorunlar yaratacağını iddia ediyor ve Alman vatandaşı olanların kendi vatandaşlığından çıkmasını istiyor.
Hükümet ise Birlik partilerinin iddialarını kabul etmiyor ve adı geçen sorunların yaşanmayacağını söylüyor. İçişleri Bakanı Otto Schily, "16 yıldır göçmenlerden esirgediğiniz en doğal hakkı vereceğiz. Bunu verirken de mantıki kısıtlamaların dışında kısıtlama getirmeyeceğiz" diyor.
Şu anda Almanya'da 2 milyona yakın gizli çifte vatandaş olduğu söyleniyor. Bunlar Kohl hükümeti zamanında vatandaşlığa geçerken pasaportları elinden alınmayanlar ya da örneğin Türkler için bürokrasi gereği önce Türk vatandaşlığından çıkıp sonra geri alanlar. Türk vatandaşlığını bırakıp Alman vatandaşı olanların sayısının ise 200 - 250 bin civarında olduğu tahmin ediliyor.
Bu arada vatandaşlık reformuyla ilgili yasanın çıkarılmasından sonra 4 milyona yakın göçmenin bu haktan yararlanacağı, 2 milyon civarında Türk'e çifte vatandaşlık hakkı doğacağı söyleniyor.
ALMANYA'yı, Eurovision Şarkı Yarışması'nda temsil edecek sanatçının belirlenmesi için 12 Mart'ta yapılacak finalde bir "sürpriz" bekliyor.
Finale kalan sanatçılar arasında Münih'te yaşayan altı Türk gencinin kurduğu "Sürpriz" adlı grubun da bulunması, günün konusu oldu.
Almanya'nın en ünlü müzik yapımcısı Ralph Siegel'in menajerliğini yaptığı grup, 12 Mart'ta TV'den canlı yayınlanacak finalde telefonla oy verecek seyircilerden 150 bin oy alırsa, Almanya adına İsrail'de yarışmaya hak kazanacak. Siegel, Bülent Ural, Savaş Uçar, Zeyno Zeynep, Yasemin Akkar, Deniz Filizmen ve Cihan Özden'den oluşan grubunun seslendirdiği "Kudüs'e Seyahat" adlı şarkının barış ve hoşgörüyü dile getirdiğini belirtti. Almanya'da yaşayan Türkler'i 12 Mart'ta ekran başına beklediklerini ifade eden Siegel, "Grubun finali kazanarak Türkçe, Almanca ve İngilizce sözlerden oluşan şarkıyla Almanya'yı temsil etmesi tarihi bir olay olacaktır" dedi.