03.10.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:
* * *"Fatih, zaman zaman tebdil-i kıyafet eder ve halkının arasına karışırdı" diye başlıyor eski hikâye. Ve şöyle devam ediyor: "İstanbul'un fethinden önce yine bir gün, kıyafet deÇiştirerek halkın arasında dolaşmaya başladı. RastladıÇı ilk dükkana girdi ve bir okka tuz, bir okka şeker ve bir okka da sabun istedi. Dükkan sahibi bir okka tuzu tartıp Fatih'e verdi ve dedi ki: 'DiÇer istediklerinizi de karşıdaki komşumdan alın. Zira, komşum henüz sabah siftahını yapmadı.' Memnun bir edâyla dükkandan çıkan Fatih, öbür dükkana girdi ve kalan iki kalem malı istedi. O bakkal da birini verdi ve dedi ki: DiÇer istediÇinizi de yandaki komşumdan alınız. Çünkü o daha siftah etmedi." O bakkal da aynı şekilde davranınca Fatih'in gözlerinin dolduÇu, böylesine üstün ahlâka sahip olan bir halkın hükümdarı olmaktan büyük mutluluk duyarak, şükürle ellerini açtıÇı ve "Ben böyle bir halkla, deÇil İstanbul'u dünyayı dahi fethederim" dediÇini öyküye eklemek de âdetten sayılıyor. Hattâ, aynı olayın bedestende yaşandıÇı söylenen benzerleri anlatılırken ise "Sultan o gün, bir dükkândan 2 kalem mal almaya muvaffak olamadı" notu iliştiriliyor. * * *Ve gelelim, İstanbul'un fethinden 554 yıl sonra, ortada Fatih devri esnafının meslek ahlâkını hiç duymamış olduÇunu sandıÇım "küresel ticaret"in aktörlerine... İzmir, Bornova'dayız! Ben yine "üstüme lâzım deÇil" türünden bir ayrıntıyı okuyucuyla paylaşabilmek peşindeyim. Orta büyüklükte bir 4 yol aÇzı, haydi "irisinden işlek bir kavşak" diyelim. Seneler önce Ege'den doÇmuş hipermarketlerimizden biri kocaman bir maÇaza açmıştı köşe başına. Daha senesini doldurmadan, bitişik nizam olduÇu için aynı duvarı paylaşacak bir samimiyetle, yanındaki boşluÇa da daha dini bütün olduÇu söylenen bir başka dev ilişiverdi. Demeye kalmadı karşı kaldırımda, iskontolarıyla ünlenmiş başka bir hipermarket peydah oldu. Ve ramazana girerken, yerel rüzgârlar taşıyan dördüncü hipermarket te onun yanında arz-ı endâm etti... İnsaf ki insaf; ne bitmez tükenmez bir pazarmış bizim kavşak meÇer? Hiç deÇilse, "bereketi kaçtı" tabiri üstünde düşünmelerini isterdim. ElbirliÇiyle tükettiÇimiz deÇerleri fark edecekler. Görecekler ki, bereket sinerjiden çok daha fazlasını anlatmaktadır. ege@milliyet.com.tr Benim kafamın ticarete çalışmadıÇı doÇrudur. Ama çok şükür henüz "yakışır ve yakışmaz"ı birbirinden ayırabiliyorum. Bizi "biz" yapan şeyler hızla buharlaşıyorken, "Sinerjizm"in sanıldıÇından çok daha eski bir kavram olduÇunu hatırlıyorum ister istemez. "Tanrı-insan işbirliÇini öngören doktrinden, kalıtsal bir karakteri meydana çıkaracak iki veya daha çok genin zorunlu işbirliÇini anlatan etki görevdeşliÇi"ne uzanan yolda, bu terimi hemen hemen sadece işletme biliminin sahiplendiÇini görüyoruz. Sinerjide "bütün, parçaların toplamından büyüktür"; itirazımız yok. Ama bu gerçek, parçaların tek tek önemini gözden kaçırmakla sonuçlanmamalıdır. Çünkü "sinerji" kazançtır; bereket yaratmaktır... Çünkü, bütün "sistem" demekse (bu aile olabilir, mahalle, toplum vd.), "parçalar, ilişkiler ve etkileşim" vazgeçilemez demektir... Gerçek kazanç ve büyüklük, burada bereketi yaratabilmekte gizlidir ki, şimdilerde buna "sinerji" deseler de, "bereket sinerjiden önemlidir." Neden mi? Nasıl mı?