Ege Deri, tekstil ve seramikle anılacağız

Deri, tekstil ve seramikle anılacağız

28.10.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:

Bu üç dalda pilot üniversite olduklarını belirten Prof. Dr. Savaş, “30 yıl sonra deri, tekstil ve seramikle anılmak için bütün gücümüzle çalışıyoruz. Kurduğumuz tasarım merkezi de bizi öne çıkaracak” diyor

Deri, tekstil ve seramikle anılacağız

Ömrünü matematiğe adadı. Köyde başlayan, kendi deyimiyle 20 yaşına kadar kıl çadırda süren yaşamı, her zaman önemsediği çok çalışma düsturu sayesinde ona farklı pencereler açtı. Hacettepe Üniversitesi Matematik Bölümü’nü dereceyle bitirdi. Doktora sonrası, ilginç bir macerayla kendini Hindistan’da buldu. Prof. Gokulanda Das’la geçirdiği verimli dönem, akademik yaşamına ivme kazandırdı. Araştırmacı yapısıyla hep kendi yolunu açtı. Uluslararası düzeyde yayımlanmış 300 makale, kazanılan birçok burs, Amerikan Şeref Madalyası… 1955’te Uşak’ın Ulubey köyünde yaşama gözlerini açan Prof. Dr. Ekrem Savaş’la kariyerini, rektörü olduğu Uşak Üniversitesi’ni, kenti Uşak’ı, en büyük hobisi ciridi konuştuk. Buyurunuz…

Haberin Devamı

- Matematik bilinçli bir tercih miydi? Çünkü, çok başarılı bir kariyer izledi onu…

Biz Yörük bir aileyiz, 20 yaşına kadar kıl çadırda büyüdük. İlkokulu bitirip bitirmediğini tam olarak bilmediğim babam, çadırda bana, al defterini bakalım der; iskonto hesapları, havuz problemleri çalıştırırdı. Yapamazsam enseye tokadı yerdim. Kızarsa çadırın dışına çıkarır, soğukta bekletirdi. Bir de lisede okurken matematik hocası, öğretmen olacağım derdim. Matematik bende yer etmişti.

- Babanızın etkisi önemli herhalde…

Doğru, babamın başlatışından olabilir. İlkokul hocam hâlâ sağ. Matematikte ne kadar başarılı olduğumu bilirdi. Sonra kader ya bu… Hacettepe Üniversitesi Matematik Bölümü’ne girdim.
Profesör Das!

Haberin Devamı

- Hindistan maceranız...

Böyle ilginç hayat kesitlerim vardır. Doktorayı bitirdikten bir ay sonra gittim.

- Nasıl gelişti?

Doktorada benim alanımda çok meşhur bir profesör vardı: Gokulanda Das. Çalışmalarını okuyorum. Onun yaptığı bir şeyin daha kolay yapılabileceğini gördüm. Doktora hocam, “Das’ın göremediğini sen mi göreceksin?” dedi, beni dinleme lütfunda bile bulunmadı. Mektup yazdım, yaptığımı ekledim. Yaptığım şey doğruysa tezimi buna göre şekillendireceğim. Mektup bir ayda gidiyor. Adam, bana “Dear Prof. Savaş, Çok etkilendim. Ben bunu görememiştim, gel bir yıl çalışalım” diye mektup yazdı. Dedim ki, “Ben profesör değilim. Hindistan’a gidecek param da yok. Benim adıma Hindistan hükümetinden burs aldı. İki küçük çocuğum var. Doktora sonrası çalışmaya gittim. Hanımıma çok müteşekkirim.

- Eşinizin mesleği nedir?

Matematikçi. O da Hacettepe Matematik Bölümü’ndeydi. Hatice Asuman Savaş... Ona çok müteşekkirim. (Burada duygulanıyor, gözünden yaş geliyor.) Hindistan’a bir vardım ki, aman Allahım yaşanacak yer değil. Yemek yiyemiyorum, lokantada baharat kokusundan. Ortam, hiç istediğim gibi değildi.

‘Tasarımda ilerlemem lazım’

- Hangi kent?

Orissa eyaleti, Bhubaneswar şehri. Hocaya dedim ki, ertesi günü ben dönmek istiyorum. İçecek su yok, su çamur akıyor. “Hiç olmazsa bir yayın yapalım, öyle git. Hükümete ne diyeceğim” dedi. İki ayda alıştım, tam Hindu gibi oldum. Bir yıl kaldım, 7-8 yayın yaptım. O yayınlarla 1988’de doçent oldum.

Haberin Devamı

- Uşak’a hizmet nasıl bir duygu?

Küçük şehirlerde çalışmak çok zor. Uşak’ta rektör olmak çok zor.

- 2 yılda neler yaptınız?

Ekim 2016’da pilot üniversite olarak seçilen 5 üniversiteden biri burası. Deri, tekstil ve seramik alanlarında… Geldiğimde, bu konuda çok fazla bir çalışma yoktu. Deri, tekstil ve seramik, üçü de birbirinden zor alan. Ben burada ihtisaslaşacağım. 30 yıl sonra Uşak Üniversitesi deyince ön plana bunlar çıkacak.
Deri bölümü yıllar önce kapanmış. Lisans, yüksek lisans, doktora öğrencisi yok. Seramik aynı şekilde... Hoca yok. Tekstil Bölümü’ne bir öğrenci gelmiş, kapanmak üzere. Dünyayla yarışacaksınız, nasıl olacak? Durmadan tasarım merkezlerini, okullarını gezdim, matematikçiyim ama bana sorarsanız tasarımcı oldum. TÜBİTAK’la iletişime geçtik.
Şuna karar verdik. Bu şehir en iyi deriyi üretiyor; en iyi ipliği, seramiği yapıyor, ama tasarım yoktu. Bu memlekete katkı yapacaksam benim tasarımda ilerlemem lazım. Ben tasarım üretemez miyim, İtalyanlar kadar vizyonum yok mu benim?

Haberin Devamı

‘Farkındalık yaratılıyor’

Kurduğumuz Tasarım Merkezi’nde arkadaşlarımız ‘Horizon’ diye bir tasarım yaptılar. Serenova seramik fabrikasında en iyi seçilen tasarım oldu ve portföylerine girdi. Tasarımların birçoğu İtalya’da Cersai’de fuarda sergiye çıktı.
Önemli iş deneyimi olanları, öğretim görevlisi olabilecekleri üniversitemize kazandırdık. Tasarımı yapanlar, esas benim öğretim görevlisi arkadaşlarım. İspanya’da, Japonya’da kalan arkadaşlarımızı aldık. Moda Tasarım Derneği, İstanbul’dan bize destek verdi. Onların dergisinde, ekim-kasım bizi tanıtan bir haber çıktı. İngilizce. Uşak Üniversitesi, tasarımda söz sahibi olacak.

- Uşak Üniversitesi’nin hedefi nedir?

Tasarım konusunda ön plana çıkmak. Çok hedeflerimiz var. Üniversite, bu şehrin dinamiklerinden bir tanesi. Üniversite ne kadar iyi gelişirse bu şehrin kültürel seviyesi o kadar iyi gelişir, sosyoekonomik olarak gelişiriz. Sanayiyle işbirliği yapıyoruz. Organize Sanayi’yle, Ticaret Odası’yla çok iyi ilişkiler kurmaya çalışıyoruz.
Bugüne kadar hiç üniversiteye gelmemişler, ayaklarını alıştırmaya çalışıyorum. Alın teri yetmiyor artık, onun yerine bilgi teri eklemeniz lazım. Eklemezseniz kriz olduğunda yandım bittim diyorsunuz, B planın olsa yanar mısın? Yanmazsın.
Organize Sanayi içinde teknopark yapıyoruz, ikinci katı çıkıldı. Sanayicilerimiz teknoparkı yapacaklar, biz orada ortak proje geliştireceğiz. 40 firma gelecek.

Haberin Devamı

- Kentin en büyük sorunu…

Türkiye’de en iyi ipliği, kumaşı üretiyoruz, ama tasarım olmadığı için tekstile, hazırgiyime dönüştüremiyoruz. En iyi deriyi üretiyoruz, ama deriyi A firmasına 50 liraya veriyorlar; ceketi 1500 liraya geri alıyorlar. Biz tasarımı verelim, siz yapın. Uşak Cezaevi var burada, deri ürünleri yapıyorlar. Tasarımını biz yapıyoruz. Çantayı onlar yapıyor şu anda. Çanta, kemer, cüzdan, mont yapıyorlar.
Tekstilin ön plana çıktığı bir şehir, fakat 1000’in üzerinde firma var deri veya tekstil olarak. Organize sanayi çok büyük burada ve şu anda da genişliyor. Fakat çok enteresandır, bunlardan sadece ikisinde ar-ge merkezi var. Bunlar hep anne babadan gördüğünü yapıyor. Veya siz yapmışsınız bir iş, hemen aynı makineyi getiriyor, o da açıyor. Biz hem farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Mesela bizim TTO var şimdi, Teknoloji Transfer Ofisi. Haftada iki gün oradaki öğretim elemanlarına araba veriyorum, gidin sanayiye adamın çayını için, bir problemi varsa, gelin size TÜBİTAK, KOSGEB projesi yazalım. Benim üniversite olarak rehberlik etmem lazım.
2 yılda epey mesafe aldık, ama yorulduk mu çok yorulduk. Biz tematik üniversiteyiz, en büyük gayemiz de bu yolda devam etmek.

- Türkiye’deki üniversiteler içinde hangi konumdasınız?

13 yaşında, genç bir üniversite çok hızlı büyümüş, 31 bin öğrencimiz var. 31 bin öğrenci olmalı mıydı? Olmamalıydı. Bu, hızlı büyümedir. Kaliteye bakmaksızın, bölüm açacağım diye, doktorayı bitiren herkesi; yayını var mı, yok mu dolduruyorsunuz.

- İyi fakülteler var?

Hepsi güzel fakülteler. En çok zorlandığımız nokta şu. Ben vakıf üniversitesinden geldim, bir yıl sözleşmeyle çalıştım. Her şeyimi orta yere yatırırlar, sen iyi çalışmışsın maaşın bu kadar ya da çalışmamışsın bu kadar, ister çalış ister çalışma, gidebilirsin derler. Esasında bunu diyebilsem ben burada her şey düzelir. Ama, deme şansım yok. Devlette çalışanla çalışmayan aynı maaşı aldığı için çalışmayanlar daha çok, çalışanlar az olunca sıkıntılar çıkıyor.

- Bilimsel çalışmalar…

Bilimsel anlamda gelişmeye çalışıyoruz. Şu anda gayet iyiyiz. Ama çok iyi bir noktada mısınız derseniz, inşallah olacağız deriz. Güzel projelerimiz gelişiyor. TÜBİTAK projesi aldık Elektrik-Elektronik Bölümü’nde. Bir arkadaşımızın, uçaklarda yakıt tüketimini azaltan bir çalışması. Sanayiye rehberlik ediyoruz. Danışmanlık yapıyoruz. 2600 yabancı öğrencimiz var. Bu sene 800 öğrenci aldık. Yabancı uyruklu öğrenci sayımızın artmasından yanayım. Bunlar bizim ileride gönül elçilerimiz olacak. Onlarla özel olarak ilgileniyorum.

- Hep böyle sakin misiniz? Çalışırken nasılsınız, üretim anlamında zorluyor musunuz çalışma arkadaşlarınızı?

Bu, biraz benim matematikçi olmamdan da kaynaklanıyor. Hızı düşünürüm ben. Hızlı kararlar veririm, hızlı hareket ederim. Kendim çok takip ederim. İyi bir huy mudur bilmiyorum ama… Takip etmediğin zaman da bazen yürümüyor.

Ciritle rahatlıyor...

- Cirit merakınız nereden geliyor?

Ben köylü çocuğuyum. Biz köydeyken eğer meğer yok. Çıplak atın üzerine biner, at dediğimiz şey de beygir… O beygirin üzerine biner koştururduk tarlaya giderken, orada burada. 75’te ben liseyi bitirdikten sonra uzun süre bıraktım bunu. Fakat hep içimde depreşen bir şeydi. Buraya döndükten sonra işte hafta sonları at çiftliğine gidiyorum. Hayvanları da çok seviyorum. At merakım oradan geliyor. Buraya gelince de Kaşbelen (Mende) köyünde cirit oynamaya başladık. Cirit oynarken bütün dertlerimi unutuyorum ben. Hiçbir şey kalmıyor. Her şeyi unutuyorum. Hayatta belki beni en çok mutlu eden şey bu olsa gerek.

‘Eşime hâlâ âşığım’

- Köyden çıktınız, şimdi rektörsünüz. Nedir yaşam, sorgular mısınız?

Köylü, çiftçi bir ailenin çocuğu olarak çıktım. İnanan bir insanım, Cenab-ı Hak bu kadar imkânlar sunmasaydı bunu yapabilir miydim diye zaman zaman soruyorum. Bu ülke için güzel şeyler yaptığımı düşünüyorum. Binlerce öğrenci yetiştirdim.
İnsanın bu dünyada bir hedefinin olması gerekir, bunu yakalamak için de çok çalışmamız gerekiyor. Biz toplum olarak savunma sanayinden tutun da tüm alanlarda gelişmiş bir Türkiye için gençleri bu çağın gereklerine göre yetiştirmeliyiz. Böyle olursa Türkiye en güzel yere gelir.
Yaşamda en güzel şey sevmek, seviyorsanız her zaman başarılı olursunuz. İşinizi, eşinizi, işyerinde arkadaşınızı seveceksiniz...

- Eşinize âşık olarak mı evlendiniz?

Âşık olarak evlendim, her zaman âşığım. Onu her şeyden çok seviyorum.

- Birlikte nasıl zaman geçirirsiniz?

Oturup sohbet ettiğimiz zaman az olmuştur. Niye, ben hep çalıştığım için. Ben yemeği yiyip masanın başına geçtiğim için. Bilimsel olarak 300’ün üzerinde uluslararası literatüre girmiş yayınlarım var. Her biri 15 sayfa olsa ne yapar? (Matematiğim çok güçlü değil ama!) 4500 sayfa cilt kitap yapar. Asya ülkelerinin bilimler akademisine Türkiye’den seçilmiş 2 kişiden biri oldum. Bunlar beni mutlu ediyor.

Çalışmayana ÇOK kızıyor!

- Sabırlı biri misiniz?

Çok sabırlı değilimdir. Tez canlıyım, hızlı olacak.

- Düşündüğünüz bir şey olmayınca ne yaparsınız, sinirleniyor musunuz?

Sinirleniyorum, evet. O zaman bol bol kendime zarar veriyorum. (Çalışanlar, Rektör Savaş’ın her zaman gönüllerini aldığını belirtiyor.)

- Sizi ne tedirgin eder? Örneğin bir şeyi istediğiniz gibi yapamayacağınız duygusu olur mu?

Kendime güvenim fazladır. Öyle yapamam diye bir şey çok aklımdan geçmez. Bir şeye başladığım zaman onu iyi bir şekilde başaracağıma inanırım.

- Neye kızarsınız en çok?

Beni en çok üzen şey çalışmamak. Bizde şöyle bir şey var hocam (hocam vurgusunu konuşurken sıklıkla yapıyor)... Çalışmadan maaş alma alışkanlığı. Bakın, bunu da yazarsanız sevinirim. Ne kadar yol, köprü, okul yaparsanız yapın, bu personel rejimini, çalışma şeklini değiştirmedikçe bu ülkenin ilerlemesi çok zor. Çalışan ile çalışmayan aynı parayı almayacak... Çalışanın değeri farklı olacak.

- Sıkıldığınız zaman ne yaparsınız?

Çok zamanım kalmıyor. Sıkıldığımda daha çok matematik çalışırım ben.

- Prof. Dr. Erdal İnönü’nün fizik problemi çözmesi gibi?

Evet, boş kaldığım her zamanda matematik düşünürüm, çözmeye çalışırım.

‘Duracak zamanımız yok’

Matematikte önemli bir kariyeri olan Rektör Prof. Dr. Savaş’ın dolu dolu bir kariyeri var. 1977-81’de öğrenciyken Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nda gece memuru olarak çalışıyor. Bilim adamı olmanın insana sorumluluk yüklediğini belirten Prof. Dr. Savaş, “Profesör olunca bir yük biniyor omuzlarınıza, onun hakkını vermeniz lazım. Yılda 4-5 kere seni bir yerlere çağırmalılar” diyor. Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) iki matematikçi üyesinden biri olan Prof. Dr. Savaş, aynı zamanda Asya Bilimler Akademisi üyesi. 2004’te de önemli bir problemin çözümünü bulduğu için ABD’li bir profesörle birlikte Amerikan Şeref Madalyası’nı almış.
Üç kızından en büyüğü, İstanbul’da Medeniyet Üniversitesi’nde Matematik Bölümü Başkanı. Bugünlerde profesör olacak. İkinci kızı biyoloji doktoru. “Üç numara da matematikçi, aynı zamanda endüstri mühendisi” diyor. Evde zaman zaman matematik konuşuyorlar. Sorular daha çok Prof. Savaş’a soruluyor. Yönlendiren o oluyor. 5 kardeşin en büyüğü olan Ekrem Savaş’ın yolu, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’yle de kesişmiş. Oradaki öğrencilerinden ikisinin şu anda Kırşehir Ahi Evran ve Van Yüzüncü Yıl üniversitelerinin rektörü olduğunu, bunun kendisini gururlandırdığını söylüyor. İstanbul Ticaret Üniversitesi’ndeki Matematik Bölüm Başkanlığı ile 5 yıl süren Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı’nın kendisi için önemli bir deneyim olduğunu vurguluyor, noktayı şöyle koyuyor: “Duracak zamanımız yok. Enerjimizi iyi yerlere kullanmamız lazım.

‘Hayat matematiktir’

- Matematiğin sizdeki ifadesi ne?

Matematik esasında hayat demektir. Matematiksiz bir hayatı düşünmeniz mümkün değil. Günlük yaşantınızda evden işyerinize giderken kaç tane matematik yapıyorsunuz aslında, farkında değilsiniz. Bakın gelişmiş ülkelerin matematiğe yatırdığı parayı biz yatırsak var ya, her şey matematik… Mühendislik, tıp, eczacılık; bunlar hep matematik demektir. Diferensiyal denklemlerdeki birtakım modellemelerle kanser hücrelerinin büyüme şekillerini tespit ediyoruz.

- Bu dala neden mesafeliyiz?

Sevdirerek öğretemediğimiz için nefret edildi. Öğreticilerin hatasıdır, bu sonradan kazanılan bir korkudur. Kim kazandırdı bunu? Ben kazandırdım, yanlış öğrettim. Ezberci model… Çocuk yaşayarak öğrense hiçbir zaman korkmaz.