Ege ‘Farklı ve bir arada yaşamak gerek’

‘Farklı ve bir arada yaşamak gerek’

15.10.2017 - 02:39 | Son Güncellenme:

Bu dünyada her bireyin biricikliğiyle var olduğunu belirten Dr. Osman Seçkin, “İkizler bile aynı değil, benzerdir. Benzerlik, aynılık değildir. Farklı ve bir arada yaşamak zorundayız. Birlikte çokluk, çoklukta birlik bilinciyle” diyor

‘Farklı ve bir arada yaşamak gerek’

Güzel haber! Bundan sonra her ayın ikinci haftasında psikiyatr Osman Seçkin’le merakla okuyacağınız, kesip saklayabileceğiniz söyleşiler dizisi hazırlıyoruz. Bu ay Sevinç Pastanesi’nin muhteşem lezzetleri eşliğinde okulların açıldığı, sınav sistemlerinin değiştiği şu günlerde ‘Çocuk’ konusunu işledik. Herkese iyi pazarlar...

Haberin Devamı

Okullarımız açıldı, sınav sistemleri değişiyor... Buna nasıl bakabiliriz? Öncelikle çocuğu tanımlayalım. Özellikle ülkemizin yetiştirme şartları içinde çocuğu doğru algılıyor muyuz?

Çocuk, dünyamıza buyur ettiğimiz bir varlık. Çocuklar, büyüklerin küçük modelleri değildir. Çocuğun (insan yavrusu) çocukluğu özgün, gerçekliğinin kurulduğu çekirdek bir yaşam evresidir. Çocuklar, öncelikle güvence duygusuna ve bağ kurmaya gereksinim duyarlar. Bu bağ, ilkin anneyle ikili ilişkide, giderek babanın dahil olmasıyla aile üçgeninde temellenir. Ve de giderek sosyalleşmeyle konu komşu, akraba, okul ve arkadaş ortamlarında açılır, saçılır. İnsan yavrusu, ana karnında evrimini tamamlamadan doğar ve ilişkilerde var olur. Emniyet duygusuna muhtaç çocukların, öğrenim hayatlarında tutarsız, ilkesiz gerçek gereksinimlere oturmayan politik kodekse bağlı, sürekli şaşırtan sınav sistemlerine maruz kalmaları, topluma güvenmelerini, anne-babalarına ve de kendilerine güvenmelerini zedeler. Bu toy çocuklar, toy (oyuncak) olarak algılanmaktan kurtulamazlar. “Hey küçük!” diye, önüne gelenin dokunmaya çalıştığı nesneler olarak algılanmaya başlarlar. Oysa, çocuklar kendilerine özgü yaşantıları, içleri olan, öznel varlıklardır. Dünyamızı onlardan ödünç almışızdır. Onlarla eşit ilişki kurmak sorumluluğumuzdur. Unutmayalım, küçükler küçük değil. Büyükler de büyük.

Haberin Devamı

Ebeveynler olarak yeterince olgun bireyler miyiz ki, bir çocuğu kendine yeter bir şekilde yetiştirebilelim?

Sevgili Gözde, bu söyleşilerin etkisi, senin güzel sorularına bağlı. Evet, çok haklısın. Anne-baba olmaya hazır olmamız pek önemli. Hem de salt maddi koşullar anlamında da değil, psikolojik anlamda hazır olmak... Hatta niçin çocuk dünyaya getirmek konusunda bile sorgulanmış bir yaşamımız olmalı. Yetersizlik, sarsarak devam edebiliyor. Bu konuda yeterince hazır olabilmek gerek diyelim.

‘Arkadaşça olun’Yaşam değerlerimiz çok baskıcı bir yapıdayken, gelişen modern ebeveyn yapısıyla kafalar iyice karıştı. N’apıyoruz, Allah aşkına biz? Ortada karman çorman bir yapı var gibi...

Haberin Devamı

Yaşamın evrilen, değişen geliş(tiren) süreçleri, mekânları, imkânları, anne-baba tutumlarını farklılaştırıyor. Çocukların her zaman anne-babaların/bakıcı yetişkinlerin yönel(T)melerine gereksinimleri var. Modern aile yapısı, otoriteyi tu kaka yapıp güya demokratik, aşırı izin verici, sırları, sınırları olmayan bir aile ortamı çıkardı. Ebeveynler, çocuklarının tepkilerinden korkar oldular. Aile çocuk sektörü, endüstrisi gelişti sanki... Ve çeşit çeşit uzman görüşleri tüyolarına çok kulak verir olduk. Eksik-yanlış bir şey/ler yapmaktan korka korka, kalbimiz ve bütçelerimiz arasında dengeyi kaçırdık. Reel, rasyonel davranmak yerine, hep, heeep hoşnut edici, iyi hissettirmek zorunluğu altında debelenen anne-babalar olduk. İyi hissetmek zorunluluğu (bi tür güç-başarı takıntısı) diğer hislerimizi baskıladı. Mertlik, dürüstlük, merhamet, paylaşım duyguları yerine, benmerkezci, haz bağımlısı bir çevrime girdik. Seçimlerinin, edindikleri objelerin büyüsüne kapılanlar, diğerini farklı diye değil, öteki diye uzağa koymaya başladı. Bir ve bütünü, entegrasyonu unuttuk. Unutturuyorlar. Bir Güneş, bir ay, bir dünya ile sarmaşmak varken kaotik savaşlardayız. Eğitim, ailede, toplumda ve de evrensel olabilecek değerler bütünüdür. İnsanı yaşam becerilerine taşır. İnsanı dünyalı kılar. Öğretim ise toplumdan topluma farklılaşabilen ekonomi-politikalara koşut müfredatlar silsilesidir. Rengârenk makyajlarla reklamı yapılan okullar... Amanınn... Çocuklarınızla arkadaşça olun, ancak onların arkadaşı olmayın.

Haberin Devamı

‘Doğru model önemli’

Peki, okul hangi noktalarda devreye girmeli? Mesela bir Finlandiya modeli var ki, eğitimde adamlar kafalarına göre hareket ediyorlar. Dünyadan kopuklar mı, biz mi çok dünyaya bağımlıyız?

Okulun hiç devreye girmemesi ne hoş olurdu... Hayat için okul, hayatın içinde okul... (Par la vie, Pour la vie) Ovide Decroly. Beyaz zambaklar ülkesi Finlandiya, insanının, toplumun gereksinimlerine öncelik vermiştir. Genç Cumhuriyetimiz de Köy Enstitüleri’yle müthiş bir güzellik nakşetmiştir. Yunanistan’da politeknik okulları benzer bir örnektir. Senin sorunda, biz mi çok dünyaya bağımlıyız diyorsun. Böyle olsa güzel olurdu. Dünya sanılan ABD pragmatist/popülist çizgisine tutsağız. Bu arada Spinoza der ki, “İnsan bilmedikleriyle tutsak, bildikleriyle özgür olur”...

Haberin Devamı

Peki Osman Bey, çocuklarımızı yaşama hazırlayabiliyor muyuz?

Hayır... Onca harcamalarla, emekle çoğu zaman istediğimiz sonuçlara varamıyoruz. Belirsizliği, kaotizmi iyi belirlenmiş yurdumuzda, değerler bilinci ıskalatıldığı için kendine, yaşama, geleceğe yabancı, handiyse duyarsız, kayıtsız davranışlar çoğalıyor. Her şeyi hak ettiğine inanan çocuklar/gençler, sorumluluk almaktan kaçınıyorlar. Hak ve sorumluluklar birlikte telaffuz edilmiyor. Hoşnutsuz, hazcı, sıkıntıya dayanıksız, şikâyeti, bahanesi bitmeyen insanlar çoğaltılıyor.

Çocuk, karakteriyle doğuyor. Kimi sakin, kimi tez canlı... Hepsi ille de lider ruhlu mu olmalı, dışa dönük ya da sporcu? Standartlaşma var sanki değil mi Osman Bey?

Bu dünyaya doğan her birey, biricikliğiyle vardır. İkizler bile aynı değil, benzerdir. Benzerlik, aynılık değildir. Farklı ve bir arada, Atatürk’ün çizdiği gibi “Yurtta sulh, cihanda sulh” düsturuyla yaşamak gerek. Birlikte çokluk, çoklukta birlik bilinciyle...

Çocuklarımız, ülkemizde çekinik ve ürkek mi?

Anne-babalar gelecek kaygısıyla yaralanmışken, belirsizlikler, yöneticilerin güvenilir, sorumlu olmayışları, çocuk ve gençlerimizi doğru modellerden yoksun kılıyor. Kırgın, kızgın, öfkeli, geri çekilmiş gençlerimiz artıyor. Ancak yine de bunlar ‘Gezi’lere çıkıyorlar.

Önümüzdeki ay, okuyucularımızın istediği başka bir konuyu yine sizinle konuşacağız. Bu keyifli sohbet için çok teşekkürler hocam…

‘Yürekli birey yetiştirilmeli’

Evde doğru eğitim ne olmalı?

İşin özü bu soruda işte. Çocuklar modelleyerek öğrenir.

Anne-babalar, çocuklarına doğru model olabilmelidir.

Özsaygı, özdenetim kazandırılmalıdır.

Çocukların ihtiyaçları karşılanmalı, yersiz istekleri karşılanmayıp onları yönetebilmeleri sağlanmalıdır.

Aile bireylerinin tümü olanlarla yaşamayı, bu esas beceriyi kazanmalıdır.

Çocuk hakları, insan hakları yüreklerimizde ezber olmalıdır.

Konuşma, dinleme ve iletişim becerileri kazandırılmalı, duygusal okur-yazarlık baş tacı edilmelidir.

Beyinleri açık zihinlere, kalpleri sevecen yüreklere çevirip gözü pek (yürekli) bireyler yetiştirilmelidir. Gözü kara (cüretkâr), gözü açık (muhafazakâr) emeksiz yemek yanlısı cahal’lardan uzak kalınmalııdır.

Şans oyunlarına değil, beceri oyunlarına, olumlu rekabete, takdir ve teşekkür zenginliğine, mizah duygusuna değer verilmelidir.

Sorun çözme becerisi geliştirilmelidir.

Şikâyet eden, mızmız bir dile asla prim verilmemelidir.

Aile sırları, mahremiyet, cinsel eğitim, yaşa uygun öz bilgilerle verilmeli, kıyaslama, büyüklenme davranışları özendirilmemelidir. Bir tek dünyada, birlikte onca dil, din renk farklarıyla ve birlikte yaşama kültürü kazandırılmalıdır. Eğitimler söylevlerle değil, uygun ortamlarda, doğada yapılabilmelidir. Fırsat buldukça komşuluk bilinci/pratiği geliştirilmeli, seyahatler özendirilmelidir.

Yaşamda belirsizliğe, tahammül ve değişikliğe uyumun önemi vurgulanmalıdır.