Ege Müzik yasağı bu yaz çok canları yakacak

Müzik yasağı bu yaz çok canları yakacak

21.03.2011 - 01:00 | Son Güncellenme:

Ege’nin sahil kesimi ve turistik tesislerini yakından ilgilendiren açık havada müzik yasağına ilişkin ilgili kurum ve kuruluşların sessiz kalması dikkati çekiyor. Mahalli Çevre Kurulu’nun bu kararına itirazı beklenen Kültür ve Turizm Bakanlığı da sessizliği tercih etti

Müzik yasağı bu yaz çok canları yakacak

Erol Yaraş: Sağlık, huzur, mutluluk ve bereket dileklerimizi ileterek söze başlayalım. Geçen hafta özellikle turizmcileri ve sahil kesimindeki işletmeleri ilgilendiren müzik yasağı çok ilgi çekti. Bir sürü çevrenin bu karardan haberi yokmuş ve ne zaman sıkıntı kapılarına dayanacak o zaman işin önemini anlayacaklar. Önümüzdeki günlerde bazı kesimler, kararın iptali veya yeniden ele alınması için harekete geçeceklerdir.
Erdal İzgi: Hiç sanmıyorum... Mahalli Çevre Kurulu’nun aldığı açık havada müzik yasağı, kapalı yerlerde ise saat 23.59’a kadar olan süreyi herkes kabullenmiş görünüyor. Yani alan razı, veren razı olmuş... Aksi takdirde bu saate kadar çoktan ayağa kalkmışlardı.
E.Y: Bunlardan bir tanesi ÇEŞTOB yani Çeşme Turistik Otelciler Birliği Başkanı Veysi Öncel.
E.İ: Bekleyelim görelim... Daha önce de bir başka olayda tişörtlü eylem koyacaklardı, ertesi gün Bakan geldi, her şey güllük-gülistanlık oldu. Bir gün önce söylenen, ertesi gün unutuldu.

Cırcır böceklerini dinlerler
E.Y: Bu kararı küçümseyenler şuna inansın ki; sonradan çok acısını çekeceklerdir. İstanbul’da Boğaz’da bu işletmelere uygulanınca da kimse aldırmamıştı, sonra çoğu kapandı. Göreceğiz, eğer itirazlar yapılmazsa bu yaz Çeşme Ayayorgi’de geceleri sosyal yaşam kalmayacak. Artık oraya gidenler ağaç altında oturup cırcır böcekleri dinletisini dinlerler. Bu karara belediye başkanları da imza atmışlar deniliyor ama bana kalırsa onlar bilmeden imzalamışlar bu belgeyi. Şimdi ben bu olayda Çevre Bakanlığı’nı bir anlamda haklı buluyorum. Belediye Başkanları böyledir; karar gündeme geldiğinde hangi gerekçeyle onayladılar, ne zannettiler, sorgulamadılar mı?
E.İ: Bakın bu kararın alınmasının üzerinden dört ay geçmiş. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın istemi üzerine illerde Mahalli Çevre Kurulu toplanıyor ve gürültü kirliliğini yok etme gerekçesiyle “Çok hassas kullanım alanları” olarak bazı bölgeleri belirliyor. Ardından burada yaşayanların huzuru için müziği yasaklıyorlar. İzmir’deki liste burada. Sonrasında Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu karara itiraz etmek için harekete geçiyor, hatta Bakan Ertuğrul Günay kararın gözden geçirilmesi gerektiğini falan söylüyor ama gücü yetmiyor, ne itiraz edebiliyor, ne de mağdur olacakların hakkını koruyabiliyor.
E.Y: Swiss Hotel’in bahçesinde her yıl onlarca okul mezuniyet töreni yapılır. Bunlar da yapılamayacak. Kaya Termal’in bahçesinde düğün olmayacak. Balçova’da Narlıdere’de İnciraltı’nda açık hava eğlencesi ve mutluluk törenleri gerçekleşmeyecek. Bu bölgelerde bir şikâyet üzerine gelinecek ve işletmenin konumuna, durumuna göre cezalar yazılacak.
E.İ: Ceza 12 bin lirayı buluyor. Hangi işletme buna dayanabilir?
Hamdi Türkmen: Bırakın turistik sahilleri, İzmir’de Karabağlar ve Gültepe ve başka birkaç semt dışında dışında açık havada hiç bir yerde nişan düğün, sünnet yapılmayacak. Hemen her yer kapsama giriyor.
E.Y: Neden Karabağlar?
H.T: Karabağlar’ı almamışlar çok hassas alan kapsamına. Bunun da şimdiden duyulması ve ona göre eğer yaz ayında bir organizasyon, etkinlik planlanıyorsa şimdiden önlemin alınması gerekiyor.
E.Y: Havai fişek de atamayacaksın
H.T: Peki, geleneklerimizde düğün, çocuğa sünnet yapma, davul zurna gibi âdetlerimiz yok mu? Ne yapacağız peki?
E.İ: Kapalı alana gireceksin...
H.T: Yaz gününde İzmir’de kapalı mekân, salon eğlencesi?
E.Y: Nerede var İzmir’de kapalı alan. Bana İzmir’de kapalı alan say, üç veya beş tane. İzmir’de her akşam yaklaşık yüze yakın düğün yapılıyor. Nerede yapacak bu insanlar düğününü?
E.İ: Düğün yapacaksan, kendin bulacaksın. Açık hava yok, kapalı alana gir ama 23.59’da müziğin bitsin. Mahalli Çevre Kurulu bunu emrediyor.
H.T: Çevre Kurulu’nu falan bilmem ama bu Türk halkının doğrudan, örf, âdetine müdahale, özgürlüğünün de bir noktada kısıtlanmasıdır.
E.Y: Plaj kulüplerde önemli ama esas sünnet, düğün yapacaklara bir daha duyuralım. Listede yazılı yerlerin dışında müzikli eğlenebilirsiniz.
H.T: Geçen hafta bir okuyucumuz, konuyu gündeme getirmemizden sonra demiş ki; “Yazın rahmetli babam için gelenek hale getirdiğim mevlidi bahçede okutuyordum, epey kalabalık oluyordu. Bunu da yapamayacak mıyız?” dedim ki; “Bu koşullarda zor, evin içinde okut.” Yüksek sese karşıyız, kimse rahatsız edilmemeli ama bunun bir ortası makul kararın bulunması şart. Gelenekleri mi değiştireceğiz?

Kimsenin sesi çıkmıyor
E.İ: Şeytanın avukatlığını yapayım ve olayı noktalayalım. Erdal, Hamdi, Erol konuşuyor. Bu konunun mağduru olacaklar ve ilgili odaları, kurumları ne yapıyor? Kimse sesini çıkarmıyor. Bu konu, İzmir Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği’ni, Çeşme Esnaf Odası’nı ilgilendirir mi? Evet ise neredeler. Turistik işletmeleri bağlar mı? Neredeler? Her fırsatta “hak, hukuk, özgürlük” sözlerini sakız edenler ortalıkta yok. Valiliğin, Büyükşehir’in aylar önce kabul ettiği kararı tartışıyoruz.
E.Y: Haklısın. Erdal, Hamdi, Erol burada, mağdurlar nerede? Biz gazeteci olarak uyarma görevini yapalım ve burada bırakalım.
H.T: Havalar ısınıp millet sayfiyeye akın edince, hepsi nasıl sesini yükseltecek göreceğiz. Biz de o zaman “Uyan Baba’ya geldik’ deriz. Sahi milletvekilleri nerede?
E.İ: Aday olma ve bir daha seçilme telaşında.

Haberin Devamı

Bahçede mevlit okutmayı unut
Bir okurumuz “Yazın rahmetli babam için mevlit okutuyordum, yapamayacak mıyım” diye sordu. Dedim ki, “Bu koşullarda çok zor. Sen en iyisi evin içinde okut.” Tamam kimse rahatsız edilmesin ama bir orta yolu da bulunmalı.

Müzik yasağı bu yaz çok canları yakacak
Otoyol projesinde çevre katledilmesin
E.İ: İzmir’i rahatlatacak, İzmir iş çevrelerine hareket getirecek bir büyük projemizin temeli atıldı. İzmir-İstanbul otoyolu. Biliyorsunuz, bunun için Başbakan ve bakanlar geldi, törenler yapıldı. Bu yol, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük karayolları ihalesi. 7 buçuk milyar dolar ve ekleriyle birlikte 9 milyar doları bulacak. Ve buranın ihalesi yapılırken, Çevre Etki Değerlendirmesi denilen ÇED raporunun alınması gerekmediğine dair Bakanlar Kurulu kararı var. Buna göre, zamandan kazanmak, yolu bir an önce ekonomiye ve topluma kazandırmak için bu yönteme başvuruldu. Ama bununla birlikte karşı davalar açıldı.
H.T : Bildiğim kadarıyla İzmir Barosu da uyarmıştı...
E.İ: Evet üstelik defalarca... TMMBO Çevre Mühendisleri Odası ve Ege Çevre Platformunun da davası var. Bu yol yapılırken, çevre raporları alınmalı diye... Danıştay’a da dava açıldı. Şimdi burada açıklıyorum. Kuvvetli duyumuma göre, Danıştay kararını verdi ve İzmir-İstanbul otoyolu için ÇED raporları aranacak. Daha açıklanmamış olmakla birlikte, bu kararın her yönüyle herkesi ilgilendirdiği kanısındayım.
H.T: Ama hiç duyulmadı, açıklanmadı.
E.İ: HAFTALIK’ın farkı bu olmalı. Bilinmeyenleri, görülmeyenleri, duyulmayanları kamuoyuna iletmek. Önümüzdeki günlerde bu olay çok tartışılır. Tabii burada “ÇED yönetmeliğine dayanak olan Çevre Kanunu’ndan önce yatırım programına alınan projelere ÇED raporu gerekmediği” savunuluyordu. Danıştay’ın gerekçeli kararını görmek gerek. Eğer böyleyse, bundan sonraki büyük projelere de emsal olacaktır.
H.T : Eğer doğruysa haberi biz Haftalık aracılığıyla buradan verelim. Ayrıca...
H.T : Geçen gün arkadaşımız Hürriyet’ten Yılmaz Özdil yazdı. İzmir-İstanbul otoyolunun İstanbul ayağında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın maden ruhsatı adı altında çok sayıda taşocağı izni verdiğini ve bunların büyük tahribat yaratacağını esprili bir şekilde aktardı. Öncelikle şunu vurgulamak isterim: İzmir-İstanbul otoyolu gereklidir ve mutlak yapılmalıdır. Bu fikrime de herkesin katıldığına inanıyorum.
H.T : Tartışmasız, mutlak yapılmalıdır. İtiraz eden olmaz ama hukuka uygunluğu şart...
E.Y: Özdil’in yazısında milyonlarca ağaç kesiminden söz edilince, bizim bölgenin yeşil savunucusu ve ormanların yaratıcısı Ege Orman Vakfı’nı aradım, bilgi rica ettim. Sağ olsunlar verdiler, teşekkür ediyorum. Onlar da bu bilgileri verirken, “Aman, otoyola karşı olduğumuz anlaşılması” uyarısında bulundular. 1995 yılında kurulan Ege Orman Vakfı, bugüne kadar 8 milyon ağaç dikmiş. Gönüllüleriyle birlikte tam 8 milyon fidanı 46 bin kişiyle dikebilmiş. 50 bin hektar alan yeşillendirilmiş. Dikildikten sonra 5 yıl süreyle özel bakıma alınmış. Harcanan para 8 milyon, eski parayla 8 trilyon lira. Maddi, manevi emekler büyük. Tabii ki otoyolun yapılması gerekli diyoruz ama çevrenin de korunması lazım. Eğer bu bölgede söylenenler doğru ise ve 6 milyona yakın ağaç kesilecekse, o zaman hepimizin bir düşünmesi lazım. Bakın yıllarca çalışma ve büyük harcamalarla yaratılan yeşil doku, bir seferde böyle gitmemeli. Bakın, Kemalpaşa’dan da aynı sesler geliyor. Taşocaklarına izin verildiği iddia ediliyor.
Hep nedense ormanlık alanlara ve yakınları denk geliyor. Rica edelim Karayolları’na, Ulaştırma Bakanlığı’nın yetkililerine bu yolu yapacak firma ve kontrollüklerine tek bir ağaç boşuna kesilmesin. Tabloyu koydum. 15 yılda yaklaşık 50 bin kişi bu kadar ağacı dikebilmiş. Çevre yok olmasın.
H.T: Danıştay’a dava açan oda, kurum, kuruluşların bu yolu engellemeyi amaçladıklarını sanmıyorum. Hepimizin ortak isteği, çevrenin katledilmemesi, orman değerlerinin korunmasıdır. Bakın, yerküre sürekli ısınıyor ve bunun sebebi de yeşil dengesinin bozulmasından ötürü. Danıştay bu kararı verdiyse; o zaman daha çok dikkat edilecek demektir. Sevindirici bir karar ama süreyi ne kadar uzatır...
E.İ: Tabii belki de beklenmedik bir durum bu. ÇED raporlarının hazırlanması, onaylanması nereden baksan 8 aydan önce olamaz. Bu durum da yapımın ertelenmesine ve işin uzamasına yol açar. Bakanlığın, yüklenici firmanın canı çok sıkılacaktır ama eğer Hukuk Devleti isek ve yargıya saygımız varsa herkesin bunu kabullenmesi gerekir.

Haberin Devamı

Siyasette kazan kaynıyor aday adayları turluyor
Siyasette bir çarpıcı iddia daha. Bir il başkanı, milletvekili aday adaylığına başvuru için danışmaya gelen bayana “Sizin adaylığınıza karar verecek benim” diyebilir mi? CHP İl Başkanı Tacettin Bayır’ın aday adaylarını sınavdan geçirmesi doğru mu?

Haberin Devamı

Müzik yasağı bu yaz çok canları yakacak

H.T: Seçim havasına artık girdik. AK Parti aday adaylarını en erken belirleyen oldu ve dün de temayül yoklamasını gerçekleştirdiler. MHP’de bugün başvuruları kapatıyor. CHP biraz geç kaldı, 24 Mart’ta başvuruları sonlandıracak. Herkese hayırlı olsun derken bu süreçteki izlenimleriniz nelerdir:
E.İ: Başından beri savunduğum konu, açıkça kendini gösterdi. İzmir’de eksen kaydı, ANAP, DYP, DP kökenliler AK Parti çatısı altında buluştu. Hatta CHP ve MHP’den de tabansal bazda kaymalar başladı. Şu anda en derli toplu, güçlü görünen de iktidar partisinin örgütü. 2007’deki başvurular ile bugüne bakın iki kat artış olmuş. Aday adayların isimleri daha renklenmiş, tanınırlıkları artmış. Siyasette her zaman güçlü tarafa kayma eğilimi vardır. MHP kendi kalıbı ve düzeni içinde gidiyor. Diğer partiler ise barajı aşamayacakları görüşüyle aday bulamıyorlar. CHP hala dirilik, dinginlik kazanmış değil. Bırakın daha çok açılmayı, İl Başkanı Sayın Bayır’ın aday adaylarına yaptığı puanlama, değil parti, demokrasi tarihinde görülmemiş bir olay.
H.T: TBMM’ye gitmek isteyen, ben bu işi yapacağım diyen kendine güvenen herkesin milletvekili olma hakkı var mı?
E.Y: Milletvekili seçim kriterleri var ona uyan aday olabilir.
E.İ: Bu anayasal bir haktır. Seçme kadar seçilmek de kişinin en doğal hakkıdır. İster fakir olur, ister özürlü, ister az eğitimli. Sabıkası yoksa yasanın öngördüğü koşullara uyuyorsa tabii ki vekil rozetini takma hakkı vardır.
H.T: Erdal, şimdi sen il başkanısın ben de partinden aday adayı olmak istiyorum. Bir bayan olduğumu düşün sana geldiğimde ne dersin il başkanı olarak?

Bir aday adayına böyle konuşulmaz
E.Y: Derim ki; “Hayırlısı olsun, başvurunuzu yapın. İzmir’imizi temsil etmenizden mutluluk duyarız.” Fena mı?
H.T: Peki, böyle bir lafı sarf eder misin? İl başkanı olarak “Aday adayı olmak için önce için beni ikna etmek zorundasınız. Sizin adaylığınıza karar verecek benim” der misin?
E.İ: Kafayı mı yedim ben? Böyle sözü kim söyler?
E.Y: Böyle bir sözün anlamı, o başkanın bir takım beklentiler içinde olduğu ve kendisine göre şeytani planlar yaptığıdır. Hiç hoş değil, hele seçimler öncesinde siyasi intihar gibi.
H.T: Bu sözlerinizden sonra, ben de kendisine gelen danışmaya gelen bir bayan aday adayına bu sözleri sarf eden il başkanını kınıyorum. Hiç hoş değil. Neresinden bakarsanız tutulacak yanı yok. Ama bizzat bu olayı yaşayan bayandan dinlediğim olaydır. Her ne kadar iddia olarak kabul etsem de kabullenilmesi mümkün olmayan olay.
E.İ: Ortalığı karıştıracak bir konu daha. Peki kimmiş bu siyasetçinin şaşkını? Yoksa muhalefetten mi?
H.T: Ben CHP demedim.
E.Y: Ama böyle olmaz. O zaman tüm partileri töhmet altında bırakırsın. Bu olay hangi partide yaşandıysa söylemek zorundasın.
H.T: Şu kadarını söyleyeyim. Birinin milletvekili adayı olmasına il başkanı karar veremez. İl başkanı seçim kazanmak, parti oyunu arttırmakla mükelleftir.
E.Y: Biraz önceki soruma cevap vermedin. AKP ve MHP’yi töhmet altında tutarsın.
H.T: Bu olay CHP’de yaşanıyor. Ve bu bence yaşanacakların başlangıcı. Hiçbir il başkanının, benim veya başkasının veya üçüncü şahsın aday olup olmamasına karar verme yetkisi yok. Genel merkez sorarsa sadece fikir beyan etme yetkisi var.
E.İ: Maalesef ana muhalefet partisinin İzmir ayağında nedense bu konuda bir tuhaflık yaşanıyor. Baksanıza, aday adayları puanlamaya tabii tutulacakmış. Başta siyasi şaka zannettim ama televizyondan izleyince neyin amaçlandığını anlayamadı. Bir aday adayının tanınmışlığına, geçmişte neler yaptığına, başarılarına, eğitimine, partideki emeklerine bakabilir siniz? Ama kaçınca kez evli olduğu, bankaya kredi borcu bulunup bulunmadığı, çek-senedinin olup olmadığı, hijyen şartlarına uyup uymadığı, konuşurken gözünün içine bakıp bakmadığı gibi konular komik. Bu puanlama böyle yapılırsa, o kişinin onuru kırılır, parti küçük düşürülür ve alay konusu olur ve aday adayı bulmakta zorlanırsınız. Bunları söylemekle haber olursunuz ama ya sonrası. Kendinden emin olmayan kişinin zaten milletvekilliği adaylığında işi ne? Demokrasi açısından çok yönlü desteklemek istiyorum ama tuhaf tuhaf olaylar karşıma geliyor.
E.Y: Seçimlere üç ay var. Her partiden insanlar siyasete soyunmaya çalışıyor. Size göre halkın gündemi siyaset mi? Halkın gündemi milletvekili olmak mı; Ankara’daki milletvekilinin kim olacağının tartışması mı? Bana göre değil. Geçen hafta TÜİK rakamları açıklandı. Türkiye’deki yoksulluk çizgisi nereye geldiğini, emeklilerin geçinemediğini ortaya koydu.
H.T: Ben de sana diyorum ki; böyle bir tablo içerisinde bir partinin il başkanının sana protestolu senedini sormaya hakkı var mı? Protestolu senedim varsa ne yapacak beni milletvekili yapmayacak mı? Onun cezasını yargı verir

Halkın yarısı oy veriyorsa...
E.Y: Doğru söylüyorsun da bana göre siyasiler bilerek gündemi değiştiriyorlar. Halkın gündemi bunlar değil. Halkın gündemi evine daha iyi ekmek götürebilmek. Daha iyi yaşam şartlarında yaşayabilmek. Kimse bugün dünyanın en pahalı benzinini kullandığımızı dünyanın en pahalı telefonunu kullandığımızı, dünyanın en pahalı enerjisini, ulaşımını kullandığımızı hiç kimse konuşmuyor
E.İ: Bu konularda halk söyleyeceğini zaten sandıkta oyu ile belli edecek. Eğer ülkenin gidişinden memnun değilse zaten yönetimi değiştirir. Ama seçmenin yarısı bir partiye oy veriyorsa, o zaman da söylenecek hiçbir şey yok. Saygı göstermeli, senin sıraladığın konuların sadece kişisel şikâyetin olduğunu kabullenmelisin. Halkın çoğunluğu iktidarı elinde bulunduran partiye oy veriyorsa, herkes şapkasını çıkarmalı. Oy alamayanlar da o şapkayı önüne koyup kendini bir kez daha muhasebe ve muhakeme etmeli.
E.Y: Ben de diyorum ki siyaseti konuşalım ama aday adaylığı 300-500 kişinin kavgasıdır. İnsanımızın gerçek kavgası bu mu? Olması gereken o 50-100 kişinin nasıl milletvekili olacağımı yoksa petrol fiyatı düştü, bizde benzin fiyatının neden düşmediğinin tartışılması mı?
H.T: Tabii yaşanan ekonomik, sosyal olaylar ortada ve tüm gerçekliğiyle kendini gösteriyor. Ama bunun konuşması Erdal’ın dediği gibi seçimde sandık başında, çıkacak sonuca göre de seçimden sonrası şekillenir.
E.Y: Milletvekilleri beni hiç ilgilendirmiyor. Çünkü benim ilgilendiğim konuya bakmayan, el atmayan, çözüm getirmeyen sadece bulunduğu konumun havasını atan kişiyle neden ilgileneyim ki?
E.İ: Konunun başında Hamdi çok güzel bir cümle söyledi. “Biz millete, ülkeye hizmet edecek insan seçmiyoruz”. Ne yazık ki çok doğru. Biz İzmir’den isim seçmiyoruz, parti seçiyoruz. Yanlış burada başlıyor. Seni layıkıyla temsil edebilecek insan hangi partideyse gidip o partiye oy vermen lazım. Hakları savunacak, geleceğinin kavgasını verecek, şehrine yapılmayan yatırımlarla ilgili onun mücadelesini verecek kişiyi seçmeliyiz.
H.T: İşte onu yapamadığımız içinde biat ve itaat kültürü kökleşiyor. Belli partilerde aday ilk beşe girdi mi, meclis havasını takınıyor. Aslında seçim sistemini değiştirmek lazım. En mantıklısı 26 milletvekili mi seçilecek. Her parti 26 adayı ve altına bir o kadar yedekleri yazsın. Vatandaş bu listeye oyunu versen, tulum liste gibi oylansın.

Haberin Devamı

Halkın gündemi ekmek bulmak
Her partiden bir sürü insanın derdi milletvekili olabilmek. Peki halkın gündemi kimin seçileceği mi? Yoksa daha iyi koşullarda yaşamak mı? Petrol fiyatı indiği halde benzinin ucuzlamaması mı? Evine bir lokma ekmek götürebilmek mi?

Haberin Devamı

CHP’nin İzmir’de ön seçim özlemi imzalarda kaldı
H.T: CHP Parti Meclisi, gecikmeli de olsa 29 ilde ön seçim yapılmasını, diğer illerde ise merkez yoklamasına karar verdi. İzmir’de merkez yoklaması yapılacak. Doğru karar da buydu. Çünkü bugünkü yapıdaki naylon üyeler bitirilmediği, temizlenmediği sürece ön seçim yapmak son derece sağlıksız olurdu. Diğer yandan zaman da yoktu. İzmir’de sözde 10 bin imza ön seçim yapılması için toplandı ama bu “Acaba, olur mu?” beklentisiyle yapıldı. Bu imzaları toplayanlar da ön seçim yapılamayacağını biliyordu.
E.İ: Gündem olsun, torba dolsun muhabbeti miydi?...

Aday adayları Ankara yolunda
H.T: Bunun gibi bir şey... Partinin üst yönetimi belediye başkanları, il genel ve belediye meclis üyelerinin adaylığını kestikten sonra daha fazla ismin aday adayı olarak ortaya çıkması yolunu açtı, şimdi ön seçim yapmamakla kendi yolunu açtı. Parti meclisi veya merkez yönetim kurulu şimdi İzmir’de rahatça isimleri belirleyecekler. Bu nedenle aday adayları İzmir yerine daha çok Ankara’da kendilerini göstermeliler ve en üsttekilerle dirsek temasına geçmeliler.
E.İ: Ön seçim olmayacağı belliydi ama nedense bazı çevreler havanda su dövmeyi tercih ettiler... Belki de böylece kendilerini göstermek istediler. Dikkatimi çeken iki konu var. Birincisi; CHP Kadın ve gençlere aday olması için çağrıda bulunuyor. Ama kolaylık sağlamıyor. AK Parti kadınlardan bin 500 lira adaylık aidatı alırken, CHP kadınlar ve gençlerden 2 bin lira alıyor. bana göre tam tersi olmalıydı. İkincisi; aday adaylarının başvurusu bizzat Ankara’dan yapılacak. Yani herkes yollara düşecek, oradaki sıkıntıyı yaşayacak. Parası olan var, olmayan var... Maddi ve manevi sıkıntıyı yaratmak neden? Diğer partiler il başkanlıklarında hatta internet aracılığıyla başvuruyu kabul ederken, CHP’deki neden yaşamı kolaylaştırmıyor, zorlaştırıyor. Herhalde bir bildikleri vardır ama bunun da mantıklı bir açıklamasının olması gerekli.
E.Y: İzmir’de ön seçim yapmaması CHP’nin doğru almış olduğu bir karar. Genel Başkanı kimsenin eleştirmeye hakkı yok. Neden yok? Geçmişte yaptıkları delege ağalığına baksınlar, kendilerden olmayanları ne delege, ne de üye yaptılar. Şimdi ön seçim istiyorlar. Parti meclisinin kararı sonuna kadar doğru. Bundan sonra yönetime düşen görev, üyeleri sağlıklı yapıya kavuşturmak. Ondan sonra demokrasinin gereği olan ön seçim yapmaktır. Ama bu yapısıyla mümkün değil. Bugün İzmir’de yapılan ön seçim, kayırmacı, gerçeği yansıtmayan, delege listesini elinde bulunduran kişilerin işine yarayacaktı. Bu imkan tanınmadı, belki de genel merkez bunu bildiği için kararını bu yönde aldı.

Kalkan’ın yerine oturmaya niyetli ne çok isim varmış

Müzik yasağı bu yaz çok canları yakacak

H.T: Seçim havası, İzmir ’in en çok üyeye sahip meslek örgütü olan İzmir Ticaret Odası’nı da içine çekti. Meclis Başkanı Necip Kalkan, genel seçime girmek için istifasını verdi. Daha önce vekili Necip Nasır da istifa ettiği için meclis başkanlığı boşaldı. Bunun için 30 Mart’ta seçim yapılacak. Necip Kalkan’ın yerine 13 aday çıktı. Bunların yarısı da yönetim kurulundan. Ticaret Odası işi gücü bıraktı şimdi bu heyecana sürüklendi.
E.İ: Farklı bir heyecan olduğu gerçek. Ama burada etken yine İTO Başkanı Ekrem Demirtaş olacak. Her ne kadar bu olaya karışmadığını, kendini ilgilendirmediğini söylese de, yönetimindeki dört veya beş isim ayrılmak ve bu koltuğa seçilmek istiyor. Önce Demirtaş şuna karar verecek: Yönetim Kurulu’ndan aday olsun mu, olmasın mı?
E.Y: Yönetim “olsun” diye karar verirse...
E.İ: O zaman Demirtaş, seçimini yapacak. Herkesi serbest bıraktığını, meclis üyelerinden en fazla oyu kim toplarsa onu destekleyeceğini söyleyecek. Yönetimden aday olunmaması kararı çıkarsa o zaman pasif duracağını söyleyecek. Ama gerçek olan şu ki; yönetim kurulu başkanı, meclis oturumunu yönetecek bir başkanın kendine karşı isim olmasını istemez. Mutlaka hesabını yapıyordur, kafasında şekillenmiştir ama konumu gereği hep tarafsız davranacaktır. Son ana kadar.
H.T: Ticaret Odası seçimleri son yıllarda oldukça ilginç geçiyor ve kıyasıya çekişme yaşanıyor. Bu nedenle meclis sürekli fıkır fıkır. Meclisteki isimler ve oluşturdukları gruplar karar üretmekten çok polemik ve tatlı çekişme içerisindeler. Bu arada Necip Kalkan gibi şen ve renkli bir meclis başkanı da kolay bulunmaz.
E.Y: Necip Kalkan’ın başarılı olmasını çok isterim. TBMM onun en büyük hayaliydi ve Ankara’ya gitmek için çok çalıştı, mücadele verdi. Ama olmadı. Bu kez seçilecek yerden aday gösterilir, seçilir mi bilemem ama seçilirse İzmir ’i tanıyan ve bilen bir isimdir, haklarımızı sonuna kadar savunacağına inanıyorum.
H.T: Gerçekten çok mücadele verdi. Destek bulacağına inanıyorum ama aday adaylığına başvurduğu AK Parti’de kaçıncı sıraya konulur onu da ilerleyen zamanda göreceğiz.
E.İ: Ankara’nın özlemini nasıl çektiğini çok iyi biliyorum. 90’lı yılların başında ‘2000 yılının milletvekili’ şeklinde kart bastırdığına tanığım. Hevesi hiç eksilmedi. Allah utandırmasın. Bu arada bir ilginç noktayı okurlara sunmak isterim. Necip Kalkan’ın damadı Eyüp Necimoğlu da AK Parti’den Mardin milletvekili aday adayı. Eğer her ikisi de seçilirse, bu kez İzmir’den kayınpeder-damat ikilisini birlikte göndereceğiz. Ayrıca çalışkanlığını beğendiğim Karayolları Bölge Müdürü Erol Altun’un da başarılı olmasını isterim.
H.T: Önümüzdeki hafta yeni konularda buluşmak üzere ...