18.03.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
İz Düşümü / Tülay Özüerman
Montrö Meydanı'nda, kadının özgürlüğünün simgesi olan zarif bir kadın heykelimiz var artık... Meydana hoş bir hava vermekle kalmamış, yurdumun kadınının özgür olma düşü bir heykelde vücut bulmuş.
Özgürlüğü kadının başını bağlamaya indirgeyen erkek dayatmalarının kadın istencine dönüştürüldüğü bir toplumda, özgür kadın dediğin de ancak bir heykelle simgeleşir... Siyasetin vitrininde simgeleştirildiği gibi...
Siyasette kadını, daha doğrusu kadının yok sınırındaki yerini konuştuk, yazdık, çizdik yine 8 Mart dolayısı ile... Bizde gündem maddesi çok nasılsa... Kadın sorunu bir yıl sonrayı bekleyebilir(!)... 8 Mart'lar erkeklerimizin kutlamalarla günah çıkarttığı, kadınlarımızın sorunları dile getirerek kendilerini bir ölçüde rahatlattıkları bir gün.
* * *
Kadın ve siyaset konusunda yine hayaller kurduk. Öğrendik ki, AKP'nin önde gelen isimleri de pek üzgünmüşler kadının siyasette yok yerinde oluşundan. Oysa, 28 Eylül 2003 tarihli Milliyet gazetesinde "Kadının adı yok" başlığıyla verilen habere göre, Ilgaz'da yerel seçim startını veren AKP Genel Başkanı, kadın kollarına hitap ederken; kadınlara yerel seçimlerde büyük görev düştüğünü söyleyip, çalışmalarını istemiş; ancak, kadınların belediye başkanlığı, il meclis üyeliği gibi görevler beklememelerini telkin ederek, "Anlayışlı olmalıyız. Bu göreve ehliyet sahibi olanlar gelecek, bu bir yarıştır" demiş.
En yetkili ağızlardan kadının siyasetteki yeri bu şekilde belirlenir ve bu direktifi alan kadınlarımız canla başla çalışırlarsa partilerinin mutfağında erkek adaylar için, elbette konuşma ve sızlanmadan öteye geçmez 8 Mart kutlamaları.
* * *
Geçtiğimiz günlerde bir başka gazete haberi dikkatimi çekti. AKP'li bir belediye başkan adayı aracına, "84 yıllık karanlığa son" diye yazmış.
Ehliyet sahibi olanların kimler olduğu ve partinin amblemindeki ampulün nasıl bir aydınlığı hedeflediğini gelin de düşünmeyin... 84 yıl önce Atatürk TBMM'yi toplamış ve bugünkü kazanımlarımızın yolu açılmıştı.
Bazılarına göre meğer, o gün bu gün karanlıklardaymışız... Neyse, belki o beldede 84 yıldır elektirik kesintisi vardır(!) Tarih bir rastlantıdır. Kapatılan RP'nin bir belediye başkanı "içinizdeki kini saklayın" demişti.
Biz böyle demiyoruz... Uyumamak koşuluyla iyi niyetimizi koruyoruz...
Hem gün ola AKP de, Erbakan'ın partisi SP gibi, kadın büyükşehir adayları çıkarmak zorunda kalır. Bu kez erkeklere "ehliyet sahibi olanlar göreve gelir" diyebilirler ne dersiniz? Türkiye'de olmaz olmaz...
* * *
Bence özgür kadın heykelinin küçük maketlerini yapmalıyız. İzmir'in simgelerinden biri olmalı. Ve her eve bir özgür kadın heykelciği girmeli. Kadın sorununu bizler anlatamadık belki o heykelcikler anlatır.
Dörtte bir kadınımız hala okuyup yazamıyor. Kadınlarımızın yaklaşık yarısı dayak yiyor. Diğer şiddet türleriyle karşılaşma oranı daha yüksek... Yaklaşık yüzde doksanının kendi üzerine kayıtlı malı yok...
Meclis'te temsil oranımız yüzde 4.3... Yerel yönetimlerde daha da az; yüzde 1.5...
* * *
Hala töre cinayetleri işleniyor ve kadın bedeni üzerinden namus tanımlamaları yapılıyor.
Tecavüze ve şiddete uğrasa da, töreler tecavüzcüyü değil, kadını cezalandırıyor. Masumun suçlu, suçlunun masum olduğu bir değerler dizgesinde kadının özgürlüğü bir yana, hakkı bile korunamıyor.
Kadın ne kendi bedeni üzerinde söz sahibi, ne de yaşam hakkına sahip çıkabiliyor.
Ayrımcılıkların olduğu bir kültürde, insan haklarından söz edemeyiz. Hakların ihlal edildiği bir düzende özgürlük ancak bir düştür ya da bir heykelde vücut bulan bir simge.
Özgürlüğe giden yol başımızın örtülmesinden geçiyor, teşhis bu ise, tedavi ne olabilir? Lipson bir eserinde, "Bir kuşağın uygulamaya koyduğu 'tedavi'den daha sonraki bir kuşağın gidermeye çalıştığı 'hastalık' türer" diyor.
Ben ne mi diyorum? Ne diyebilirim ki?.. Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık dediğimiz günler çok uzak değil, ama bu dileğe sarılan kalabalıklar nerede?..
EGE