Ege Seçim deyince aklımıza kirlilik mi gelmeli...

Seçim deyince aklımıza kirlilik mi gelmeli...

16.03.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Seçim deyince aklımıza kirlilik mi gelmeli...

Seçim deyince aklımıza kirlilik mi gelmeli...




Son birkaç güne kadar 28 Mart seçimlerinin diğerlerinden daha farklı olduğunu düşünüyordum.
Yanılmışım...
Çünkü seçim deyince artık hepimizin aklına gürültü ve çevre kirliliği geliyor.
Seçim takvimi biraz geciktiği için hazırlıklar son haftaya kaldı; broşürler matbaadan daha yeni alındı, seçim otobüsleri son dakika yetiştirildi.
Böyle olunca da yer, gök afişlerle; caddeler sesi sonuna kadar açılmış otobüslerle dolmaya başladı.
Şahsen direklere, viyadüklere, elektrik direklerine, duvarlara afişini astıran bu adayların İzmirlilerden oy istemeye yüzlerinin olmaması gerekiyor.
Bakın her fırsatta hatırlatmaya çalışıyorum.
Bugün seçmeni etkileyen çok daha fazla detaylar bulunuyor.
Türkiye'de siyaset yapma biçimi ve alışkanlıkları değişiyor; bütün stratejiler bugünün koşullarına uygun yeniden şekillendiriliyor.
"Bilinçli seçmen" bunları gözlemliyor ve inanın sandık başına giderken bütün bunları düşünerek oyunu kullanıyor.

* * *

Milliyet Pazar'da geçmişteki seçim kampanyalarıyla ilginç bir araştırma vardı.
Yrd. Doç. Dr. Yusuf Devran, şunları söylüyordu.
"Bir kampanyada seçmenin en çok ilgisini çekecek şey, kampanya mesajları ile adayın beklentilerinin örtüşmesidir. Türkiye'nin siyasi tarihinde en beğendiğim kampanyalar 1950 Demokrat Parti, 1987 SHP, 1991 Refah Partisi ve 2002 Genç Parti kampanyaları.
Bunların başarısının sebebi seçmenin hissiyatına tercüman olması ve akılda kalıcılığıdır. Yapılan en ciddi kampanya hatası ise rakibe bilinçsizce saldırmaktır. Örneğin Tansu Çiller'in 1999 ve 2002'de aşırı negatif kampanya yürütmesi DYP ve Çiller açısından büyük hataydı. Yaklaşan 28 Mart seçimlerinde en çok ilgimi çeken nokta Recep Tayyip Erdoğan'ın mitinglerde vatandaşları azarlaması ve CHP'ye sürekli saldırması.
CHP'nin kampanya teması olarak insanı, ekonomik ve sosyal konuları seçmesi doğru bir tercih. Genç Parti, iktidarın karşısındaki alternatif partinin kendisi olduğunu ortaya koydu."

* * *

Devran'ın da dediği gibi söylenecek sözler, giyilecek kıyafetler, verilecek mesajlar bir kampanyanın bütününde önem arzediyor.
28 Mart'a sayılı günler kalmasına rağmen Türkiye'nin bir türlü seçim havasına girememesi bu sefer güçlü kampanyaların olmadığının bir göstergesi...
İzmir özeline baktığımızda da farklı bir tablo karşımıza çıkmıyor.
Adayların çoğunun ortaya koyduğu projeleri bizleri heyecanlandırmıyor, biri diğerinden çok farklı bir yatırımı sunamıyor.
Mesajlar güçsüz; adaylar seçmenin neden kendisini tercih etmesi gerektiğini söylemiyor.
Televizyon programlarında tüm adaylar Başkan Ahmet Piriştina'yı suçluyor; Piriştina da kendini savunmaktan yeni dönemde neler planladığını anlatmaya fırsat bulamıyor.

* * *

O yüzden ne Piriştina'nın, ne Taha Aksoy'un, ne Yüksel Yalova'nın, ne de diğer adayların geleceğin İzmir'inin nasıl olması gerektiği konusunda neler düşündüğünü kamuoyu tam bilebilmiş değil.
Bakıyorum; çoğu aday deneme yanılma yöntemleriyle işi götürmeye çalışıyor.
Çok az aday profesyonel bir şirket ya da kadrolarla kampanyasını sürdürüyor.
Oysa bu hafife alınacak bir konu değil.
Strateji üretmek kadar bunu eyleme geçirmek de bir beceri istiyor.
Türkiye'nin en gelişmiş şehirlerinden birinde İzmir'de bile görüntü buysa diğer şehirleri yazmaya bile gerek yok.





EGE