EkonomiAvrupa, Türk basınını dinleyecek

Avrupa, Türk basınını dinleyecek

03.12.1996 - 00:00 | Son Güncellenme:

Türk Hükümeti'nin basınla ilgili yasa tasarısı hazırlıklarını kaygıyla izleyen Avrupa Parlamentosu, ilk ağızdan bilgi almak için, Milliyet, Hürriyet ve Sabah gazetelerinin Genel Yayın Müdürlerini 10 Aralık'ta Strasbourg'a davet etti.

Avrupa, Türk basınını dinleyecek

AVRUPA Parlamentosu, Türkiye'de basın özgürlüğünü kısıtlamaya dönük hazırlıklardan son derece kaygılı. Ancak, hükümetin gerçek niyetini ve ne yapmak istediğini tam olarak anlayabilmiş değil.
Avrupalı parlamenterler, 19 Kasım'da Brüksel'de yapılan TBMM - Avrupa Parlamentosu Karma Komisyon toplantısında, Türk parlamenterleri bu konuda tepkili soru yağmuruna tuttular ve "Daha ortada bir tasarı bile yok. Olmayan bir tasarıyı şimdiden mahkum etmeyin" yanıtını aldılar. Ama, bu yanıtlardan hiç tatmin olmadılar.
Türkiye'den yükselen tepkiler, Avrupa Parlamentosu'ndaki tüm siyasi gruplara dağıldı ve Türkiye'de basını hedef alan girişimler hakkında "ilk elden" bilgi alınması kararlaştırıldı. Milliyet, Hürriyet ve Sabah gazetelerinin genel yayın müdürleri, Derya Sazak, Ertuğrul Özkök ve Zafer Mutlu, 10 Aralık'ta Strasbourg'a davet edildi.
Avrupa Parlamentosu'ndaki toplantı salonlarından birinde özel bir oturum yapılacak ve Sosyalist, Yeşil, Liberal, Hıristiyan Demokrat ve Komünist gruplardan çok sayıda milletvekili, Sazak, Özkök ve Mutlu ile biraraya gelecek. Avrupalı parlamenterler, Türkiye'de ne olup bittiğini, hükümetin neyi amaçladığını, basının neden endişelendiğini anlamak için üç genel yayın müdürüne sorular yöneltecekler.

REFAH Partisi'nin dış politikadaki etkin ismi, Devlet Bakanı Abdullah Gül ile Türkiye - Avrupa ilişkileri hakkında bir telefon söyleşisi yaptık:
Soru :Avrupa ile ne tür bir ilişki istiyorsunuz?
Gül :Avrupa ile ilişkilerimizin kopmasını istemiyoruz. Birlikte olma arzusunu dile getiriyoruz. İşbirliği istiyoruz. Ama, ne pahasına olursa olsun değil. Bizi, Avrupa'ya mahkummuşuz gibi görmelerine karşıyız. Türkiye çırpınırken, onlar onur kırıcı davranıyorlar. Yunanistan vetosunu koyuyor, AB kayıtsız kalıyor. Biraz da Yunanistan üzerinde baskı kursunlar.
Soru :Diğer partilerden, Avrupa konusunda nerelerde ayrılıyorsunuz?
Gül :Aramızda tavır farkı var. Bizim Avrupa düşmanlığımız yok. Ancak, Avrupa, Türkiye'ye karşı haksız davranıyor. Biz, Avrupa'nın oturup, Türkiye'yi yeniden bir düşünmesini ve uyguladığı bu politikanın maliyetini hesaplamasını istiyoruz.
Soru :Bu politikanın maliyeti ne olabilir?
Gül :Türkiye, kendi kendini tutamayacak kadar büyük bir ülke. Sınırlarıyla sınırlı bir ülke değil. Modern, dinamik, ekonomik potansiyeli ve pazarı büyük ve Türk dünyasıyla köprü rolü gören bir ülke. Türkiye'yi kimse tutamaz.
Soru :Türkiye'nin Müslüman bir ülke olması, Avrupa'nın tutumunu etkiliyor mu?
Gül :Bana göre etkiliyor. Ama, konuyu dar anlamda görmemek lazım. Avrupa'da köktendinci fikirlere sahip olanlar İslam'ı engel olarak görüyorlar. Ancak, Avrupa içinde bu görüşü taşımayanlar da var. Mesela Sosyal Demokratlar bu konuda Avrupa'nın özeleştirisini yapıyorlar.
Soru :Gümrük Birliği'nin işleyişi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gül :AB'den ithalatta aşırı açılma var. AB, mali yardım yapmadı. Biz, AB'nin yükümlülüklerini yerine getirmesini istiyoruz. Bundan sonra, baskılara maruz kalmak yerine, biz baskı yapacağız. Örneğin, Batı Avrupa Birliği ile ilgili olarak, NATO'da veto hakkını çekinmeden kullanacağız. Sayın Çiller bu yöndeki ilk tepkiyi ortaya koydu.


BAŞBAKAN Necmettin Erbakan, büyük bir olasılıkla Avrupa Birliği'nin davetini kabul etmeyecek ve 14 Aralık'ta Dublin'e gitmeyecek. İleri sürülen gerekçe şu : "AB, Türkiye'ye ikinci sınıf ülke muamelesi yapıyor".
Refah Partisi içindeki genel eğilim, Erbakan'ın, hükümet ve devlet başkanları düzeyindeki AB zirvesinden sonra 14 Aralık akşamı verilecek yemeğe katılmaması yönünde. Yemeğe, Erbakan'ın yerine, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller katılacak. Ancak, bu durumda, AB yemekte, hükümet başkanları düzeyinde değil, dışişleri bakanları seviyesinde temsil edilecek.
Oysa, AB, Dublin'e doğrudan ve ismen Türk Başbakanı'nı davet etmişti. Erbakan'ın daveti reddetmesi halinde, bu AB için soğuk duş etkisi yapacak.
Dublin olayı, Refayol'un Avrupa'ya yaklaşımındaki çelişkiyi ortaya koydu. Çiller, 1995 yılında, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ı araya sokarak, Madrid Zirvesi'ne kendisini zorla davet ettirmişti. Erbakan, ise, hiçbir zorlama olmadan yapılan daveti reddetmeye hazırlanıyor. Çiller'in katılmak için çırpındığı AB Zirvesi'ne, Erbakan soğuk bakıyor. Bu tavır farklılığı, Refayol'un Avrupa politikasındaki uyumsuzluğunu gösteriyor. Bu da, AB içinde, "Ankara'da dış politikayı kim belirliyor?" sorusunu gündeme getiriyor.



DIŞİŞLERİ Bakanı Tansu Çiller, geçen hafta Hollanda'nın başkenti Lahey'de açık bir tutarsızlık örneği sergiledi. Adeta, bu kadar da olmaz dedirtti.
Türk Büyükelçiliğinde düzenlediği basın toplantısında, Necmettin Erbakan için kullandığı "eroin kaçakçısı" sözünden dolayı 4 milyar lira tazminat ödemeye mahkum edilmesini, "demek ki, Türk yargısı çok iyi işliyor" diye yorumlayan Çiller, hemen arkasından, ANAP Lideri Mesut Yılmaz'ı elinde hiçbir belge olmadan kendisini itham etmekle suçladı. Kanıtsız ithamda bulunmanın "siyasi ahlak"a sığmadığını, "Takdir - i İlahi" sözünü bu anlamda sarfettiğini defalarca tekrarladı.
Peki, Çiller, geçen yıl Erbakan'ı, "eroin kaçakçısı" olarak itham ederken, elinde belge varmıydı acaba? Herhalde yoktu ki, mahkum oldu.
Kanıtsız, dayanaksız bir başka politikacıyı ağır şekilde suçlayan ve bu yüzden tazminat ödemek zorunda kalan Çiller, hem de mahkemenin kararını açıkladığı gün, bir başka politikacıyı "delilsiz ithamlarda bulunmakla ve siyasi ahlaka ters düşmekle" suçladı.
Siyasi ahlak, inandırıcılık, tutarlılık gibi kavramları dillerinden düşürmeyenler, bu kavramların da içini boşalttılar.


AB içinde, Türkiye'nin tam üyeliğine karşı çıkarken, her ülkenin farklı bir gerekçesi var. Almanya'yı en fazla kaygılandıran, Türkiye çıkışlı göç dalgası.
Alman İçişleri Bakanı Manfred Kanther, ülkesinde şu anda 7 milyon yabancı bulunduğunu, bu sınırın aşılması halinde sosyal barışın tehlikeye gireceğini belirtti ve "Artık, yabancı kabul etme gücümüz ve olanağımız kalmadı" dedi.
Alman Hükümeti ilk önlemini aldı: Gösterilerde olay çıkaranlar sınır dışı edilecek. Almanlar, bırakın yeni yabancı almayı, içerdekileri geri göndermenin yollarını arıyorlar.
Bonn'un en büyük korkusu, Türkiye'nin tam üyeliğiyle beraber, Türklerin serbest dolaşım hakkına sahip olması ve Almanya'yı işgal etmesi. Yunanistan engeli aşılsa bile, Almanya, Türkiye'nin üyeliğinin adını dahi duymak istemiyor. Diğer ülkeler de farklı değil.

KEŞFETYENİ
Davet tarzı ikiye böldü! Sosyal medyada olay oldu
Davet tarzı ikiye böldü! Sosyal medyada olay oldu

Cadde | 21.06.2025 - 07:13

Oyuncu Cemre Baysel, davet tarzıyla sosyal medyanın gündemine oturdu.

Yazarlar