EkonomiDünya 3. Yol'u konuşuyor

Dünya 3. Yol'u konuşuyor

25.09.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Dünya 3. Yol'u konuşuyor

Dünya 3. Yolu konuşuyor

       BUNDAN tam 150 yıl önce, 19 ncu yüzyılın ortalarında 1848'lerde kullanılmaya başlanan, yirminci yüzyılda da sık sık değişik ortamlarda değişik siyasi akımlar tarafından kendilerine "Tabela" yapılan ve İngiltere Başbakanı Tony Blair tarafından "Gelecek Yüzyılın siyasi akımı" olarak nitelenen Üçüncü Yol, geçtiğimiz pazartesi günü New York'ta dünya liderleri arasında tartışıldı.
New York Üniversitesi tarafından düzenlenen seminere, Tony Blair, Bill Clinton gibi dünyanın en güçlü iki ülkesinin yanısıra, çok sayıda ülkeden Sosyal Demokrat, Merkez Sol, Demokratik Sol ya da benzeri etiketleri taşıyan partilerin liderleri ve ideologlar, siyasal ve sosyal bilimciler katıldı.
Üçüncü Yol, Blair'in pazartesi günü yayımlanan broşüründeki tanımlamayla "İlerici merkez sol politikaların, gelecek yüzyıldaki uygulamalarına konulması gereken etiket"ti. Blair'in başbakanlık konutundaki siyaset belirleme biriminin ağır toplarından David Miliband da Üçüncü Yol'u "Yirmibirinci yüzyılın ekonomik politikalarını belirleyecek olan, dinamizm ve eşitliği bağdaştıran, ve eski sol ile yeni sağ'ı birleştirme amacını güden" bir yol olarak tanımlıyordu.
Geçen hafta Londra'da aynı adı taşıyan kitabının tanıtımını yapan London School of Economics and Political Sciences (LSE) dekanı Profesör Anthony Giddens'a göre de Üçüncü Yol "Eski sol düşüncelerin artık zaman aşımına uğradığı, yeni sağ programların yetersiz ve çelişkili olduğu bir dünyada, sosyal demokrasinin yenilenmesi"ydi.
İşte tüm bu tanımlamaların ve Üçüncü Yol'u, "Çıkmazdaki Kapitalizmin yeni bir şekere bulanma yöntemi" ya da "Çözümden çok fikir üretip, sözde büyük bir fikir olarak sunulan Blairizmin geçersizliğini perdelemek isteyen yeni solcuların oyalaması" olduğuna inananların görüşlerin bir özetini aşağıdaki sütunlarda bulacaksınız.

ANTHONY GIDDENS
(London School Of Economics and Social Sciences Dekanı - Sosyolog)

SOSYAL Demokrasi, sadece pratik düzeyde olduğu gibi ideolojik bir düzeyde de gelişirse hayatta kalabilir. Ancak Sosyal Demokratların bunu başarabilmeleri için halen savundukları görüşleri kapsamlı biçimde revize etmeye, ne kadar hazır olduklarına bağlıdır. Bunun için de Üçüncü bir Yol bulmalıdırlar. bu kavram, yeni değil. Sosyal Demokrasinin tarihi boyunca pek çok defalar kullanıldı.
Klasik Sosyal Demokrasi ile Neoliberalizm birbirinden tamamiyle farklı iki siyasi felsefeyi tanımlar. Bunlar şöyle özetlenebilir :

Klasik Sosyal Demokrasi :
- Ekonomik ve sosyal yaşamda kapsamlı bir devlet müdahaleciliği,
- Devletin sivil toplum yaşamına hakimiyeti,
- Kollektivizm,
- Keynesci talep yönetimi, ama bir yandan da korporatizm,
- Piyasa güçlerine sınırlama, karma ve sosyal bir ekonomi,
- Herkese iş,
- Güçlü bir eşitlik anlayışı,
- Kapsamlı bir refah toplumu, vatandaşları beşikten mezara kadar koruma,
- Lineer Modernleştirme,
- Düşük düzeyde çevre bilinci,
- Enternasyonalizm,
- İki kutuplu dünyanın ürünü bir ideoloji.


Neoliberalizm (Thatcherizm ya da Yeni Sağ) :
- Mümkün olan en küçük boyutta devlet,
- Özerk bir sivil toplum,
- Piyasa ekonomisi fundamentalizmi,
- Düşünsel alanda otoriterlik, ama güçlü bir ekonomik bireycilik,
- İşgücü piyasası diğer piyasalar gibi çalışmalı,
- Eşitsizliğin bir olgu olarak kabulü,
- Gelenekçi bir milliyetçilik,
- Refah toplumunu bir emniyet ağı olarak görmek,
- Lineer Modernleştirme,
- Düşük düzeyde çevre bilinci,
- Uluslararası düzenin gerçekçi bir tahlili,
- İki kutuplu dünyanın ürünü bir ideoloji.

Sosyal Demokrasi, günümüzde bunalım içinde. Geleneksel sosyal demokrat politikalar üretim ve devlet mekanizmasında atalet ve bürokrasideki elitin tüm politikaları belirleyerek yönlendirmeye çalışmasıdır. İşsizliği önlemek adına "ne iş olsa yaparım" diyen herkesin amaçsızca işe yerleştirilmesi politikaları, ekonominin yararına değil, zararınadır.
Neoliberalizm de bunalımdadır. Bunun da en güçlü kanıtı, piyasa ekonomisi konusundaki fundamentalizmin, muhafazakar düşüncelerle çatışmasıdır. Çünkü bir yandan serbest piyasa ekonomisine yönelip, bir yandan da geleneksel ailevi ve milliyetçi değerlere sarılmak birbiriyle çelişir. Piyasa güçlerinin dinamik gelişimi, geleneksel otoriter yapıları ve yerel toplumları çökertir ve bunun yarattığı riskleri, toplumun görmezden gelmesini ister.

Sosyal demokratların, şu 5 sorunun yanıtını araması gerekiyor :
* Küreselleşme - Tam olarak nedir ve sonuçları nelerdir ?
* Bireycilik - Ne anlama gelir ve modern toplumlar giderek daha mı bireyci ?
* Sağ ve Sol - Günümüzde ne anlama geliyorlar ?
* Siyaset - Günümüzde demokrasinin ortodoks mekanizmalarından uzaklaşıyor mu ?
* Çevre sorunları - Sosyal demokrat politikalara nasıl entegre edilecek ?

Üçüncü Yol Program şu unsurlardan oluşuyor :
- Radikal bir merkez,
- Yeni, demokratik bir devlet,
- Aktif bir sivil toplum,
- Demokratik bir aile yapısı,
- Yeni bir karma ekonomi,
- Eşitliğin, herkesin katılımı sağlanarak sağlanması,
- Pozitif bir refah toplumu,
- Sosyal yatırımcı devlet,
- Kozmopolit bir ulus,
- Kozmopolit bir demokrasi.


TONY BLAİR
(İngiltere İşçi Partisi lideri ve Başbakan)

BİZ, sanayinin devlet kontrolunda olduğu bir sistem ile, bırakınız yapsınlar (laissez faire) zihniyeti arasında bir Üçüncü Yol olduğuna inanıyoruz. Mal ve hizmetlerin üretiminin, özellikle de rekabetçi bir ortamda işleyen mal ve hizmet üretiminin, çok gerekli olmadıkça özel sektöre bırakılmasından yanayız. Bu konuda piyasa güçlerinin işlemesini tamamiyle teşvik etmeliyiz.

(1997 Seçimi öncesi bir konuşmasından)

DÜNYA'nın dört bir yanında politikacılar, çağdaş toplumların gereksinimlerini sağlamaya çalışıyorlar. Bence bu gereksinimlerden biri de, siyasetin yenilenmesidir. Ama yeni politikalar, sanıldığı gibi anlamsız ve içi boş bir şey değildir. Bunlar, ülkemizde halen yapılmakta olan tercihlerdir. İngiltere'de, yeni politikalar, Yeni İşçi Partisi'nde şekillenmektedir. Görevimiz, değişimi gelişime çevirmektir. "Tarihi kaçınılmazlıklar"dan medet ummak yanlış olur. Bunları kendimiz gerçekleştirmeliyiz.
Benim 21'nci yüzyıl vizyonum, geçmişte birbirine taban tabana zıt ve uzlaşmaz görülen temaları uzlaştıran halkçı politikalardır. Bu temalar, vatanseverlik ile enternasyonalizm, haklar ile sorumluluklar, girişimcilik ile yoksulluk ve ayrımcılığa karşı savaştır.
Sol, yirminci yüzyılda gerçekleştirdikleriyle gurur duymalıdır. Ancak hala, açık, adil ve refah içinde bir toplum oluşturma amacımızı gerçekleştirmek için çalışmamız gerekiyor. Üçüncü Yol, sol ile sağ arasındaki farkı vurgulama çabası değil, değişen bir dünyada geleneksel değerleri korumaktır. Bu da, yüzyılımızda ilerici politikaların zayıflamasının başlıca nedenlerinden biri olan bir bölünmenin, merkez sol iki büyük akımın, Demokratik Sosyalizm ve Liberalizmin bölünmüşlüğünü sona erdirmekten geçer.
Aslında bu ikisi arasında gereksiz bir çatışma vardır. Çünkü, devlet gücü, amaçlarımıza ulaşmanın araçlarından biridir. Ama tek araç değildir ve kendi içinde son araç da değildir.
Bu anlamda, Üçüncü Yol, solun da kendi içinde üçüncü bir yoldur.
Siyasi olarak, bizim yaklaşımımız "sürekli revizyonizm"dir. Amaçlarımıza ulaşmak için, sanayileşmiş toplumlarda cereyan eden gelişmeleri gözeterek, sürekli olarak daha iyi araçlar arayışıdır.

(21 Eylül günü yayınlanan Üçüncü Yol adlı Broşürden)

MARGARET THATCHER
(İngiltere Eski Başbakanlarından ve Muhafazakar Parti Eski liderlerinden- İngiliz Lordlar Kamarası Üyesi - Barones )

İNGİLTERE'de son ayların en yoğun tartışma konusu "Üçüncü yol" hakkında, sonunda Demir Lady de konuştu. Eski Başbakanlardan Margaret Thatcher, "Üçüncü yol, sizi ücüncü dünya ülkesi olmaya götürür" diyerek, bu kavramın bayraktarlığını yapan İşçi Partisi lideri ve Başbakan Tony Blair'i uyardı.
Uzun süredir sessiz görünen, ancak ülkenin gündemine damgasını vuracak her siyasi tartışmada mutlaka sesini duyurmasıyla ünlü Lady Thatcher, The Daily Telegraph gazetesinde yayınlanan yazısında, iktidarda olduğu 1980 yıllarda, dünyada Kapitalizm ile Sosyalizm arasında çok değişik "Ara yol" formüllerinin denendiğini, bunların ilk bakışta "Çekici" göründüğünü belirterek, şunları yazdı :
"Komünistlerin bir zamanlar savunduğu gibi, eğer devletin ulusal servet oluşturmayı en iyi bilen kurum olduğuna inanıyorsanız, çözüm yolunun da kollektivizm olduğuna inanırsınız. Ama eğer gerçek refah ve iş imkanlarının tek tek tüketicilerden ve özgür işadamlarından doğduğuna inanıyorsanız, devlet müdahalesi minimumda tutulmalıdır. Her iki durumda da gerçek çözümün ne olduğu artık bellidir. Hür girişime dayalı kapitalizm, yaratıcılığı ve iş imkanlarını en iyi doğuran sistemdir."
Avrupa kıtasındaki devletçi kapitalist sistemlerin de, Asya'daki "Yarı - Kapitalist" sistemlerin de işe yaramadığının kanıtlandığını savunan Thatcher, Asya krizinin temelinde "Finans sektöründe gereken şeffaflığın bulunmamasının, gelişmiş sanayi toplumlarının ve sanayi ötesi toplumların gerektirdiği siyasi sistemlerin yaratılamamış olmasının" bulunduğunu belirten eski Başbakan daha sonra şu görüşleri savundu :
"ABD'nin Çin'de karşı karşıya olduğu gibi, bir insan hakları olayıyla da karşı karşıya kalınca, bir yılan gibi kurnaz, bir güvercin gibi masum davranmalıyız. Çıkarlarımız, bu ülkelerle ticareti sürdürmeyi, ama bir yandan da rejim karşıtlarına karşı sorumluluklarımızı da yerine getirmeyi gerektiriyor."
Asya'daki siyasi ve ekonomik gelişmelere bakıldığında, "Yeni dünya düzeni diye birşey olmadığının" çıkarılması gerektiğini ve koşulların, daha çok "Soğuk savaş dönemine benzediğini" söyleyen Thatcher makalesini şöyle tamamladı :
"Artık, rakip iki süper devlet yok. Birbiriyle çarpışan iki ekonomik sistem, iki sosyal model ve siyasi ideoloji de yok. Ama önümüzdeki riskler, o dönemden farklı değil. Bu riskler, güçlü biçimde uygulanamayan ekonomi politikalar sonucu refahın azalması, devlet müdahaleciliğinin geri dönüşü, özgürlüklerin azalması şeklinde ortaya çıkabilecektir."

ALAN SİMPSON
(İngiliz İşçi Partisi Nottingham South Bölgesi Milletvekili)

ZENGİN ve güçlü sınıflar, düzeni korumak için, yoksulların kolayca yutabileceği bir din arayışındalar. Aynı şey, Avrupa'da 1848 devriminden hemen sonra yapılmaya çalışıldı. Katolik Kilisesi, kendisini emek sömürüsünden soyutlamaya çalıştı. Ama bir yandan da Sosyalizme geçişi engellemek için elinden geleni yaptı.
Alman Piskopos Ketteler, "Usta, kalfa ve çırakların barış içinde birarada yaşaması için bir ortaklık kurulsun" derken, bir yandan da üretimden aldıkları payın eşit dağıtılmaması uygulamasına da dokunulmamasını öğütledi. Bugün de aynı şey yapılmak isteniyor. Üçüncü Yol'u savunan siyasi piskoposlar, toplumsal söylemlere başvururken eşitlikten sözetmiyorlar. Paydaş toplumdan sözederken, elde edilen refahın eşit paylaşımını istemiyorlar. Herkesin katılımından sözederken, iş güvencesine değinmiyorlar.
Üçüncü Yol konusundaki şartlanmışlar, "hükümetler ekonomiyi yönetemez" derken, "hükümetler onun yerine toplumu yönetsin" görüşünü savunuyorlar. Dünyamız, insanlık tarihinde ilk kez insanlığın tüm temel gereksinimlerinin karşılanabileceği bir seviyede bulunuyor. Ama buna rağmen, zenginler ve yoksullar arasındaki uçurum giderek derinleşiyor. Üçüncü yol, buna çare öneriyor mu ? Örneğin, vatandaşlara "Haklar kadar ödevlerimiz de olmalı" fetvasını verirken, spekülatif sermaye akımlarını yönetenlere de bunu hatırlatacak mı ?
Üçüncü Yol, çok sayıda ilkesizliğin biraraya geldiği ve çare sayılmayacak bir dizi fikri içeriyor.



EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler