Ekonomi Hayata mendille bağlandılar

Hayata mendille bağlandılar

11.08.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Deprem sahilleri her cumartesi gecesi Erol Kaptan’ın çaldığı düdükle başlayan, beyaz mendillerin sallandığı yas töreniyle kucaklaşıyor. Her gün sefer düzenlediği sahiller bir anda gözünün önünde çöken Erol Kaptan’ın kulaklarında hâlâ çocukların imdat sesleri çınlıyor

Hayata mendille bağlandılar




Depremi kaptanı olduğu Atatürk adlı vapurda yaşayan Erol Beken o gece hem denizden, hem de sahildeki evlerden 70’e yakın can kurtardı. Deprem sahillerinde dolaşıp, mendil sallayarak o gece yaşanan acıların yasını tutan kaptan, şimdi cumartesi geceleri depremzedeleri “moral turuna" çıkartıyor.
Deprem sahillerinde her cumartesi gecesi Erol Kaptan’ın çaldığı vapur düdüğüyle birlikte hüzünlü bir tören yaşanıyor. Düdükle birlikte vapur direğindeki ışık yanıp sönüyor. Sahil boyunca tüm evlerin ışıkları da aynı anda yanıp sönerek Kaptan’ın selamına yanıt veriyor.
Selamlaşma Erol Kaptan’ın kaptan köşkünden salladığı beyaz mendille devam ediyor. Bu sefer evlerden, kimi mendil, kimi çarşaf, kimi örtü sallamaya başlıyor. Gecenin karanlığında beyaz mendillerin dalgalandığı ortak bir yas tutuluyor. Artık herkesin Mendil Kaptan olarak tanıdığı Erol Beken, dönüş yolunda dümeninin başında tek başına ağlıyor.
Cumartesi geceleri yaşanan ve ayrılık anlanıma gelen beyaz mendillerin sallandığı bu yas töreni kendiliğinden gelişti. Haziranda başlayan moral turlarından önce törenin günü pazartesiydi. 17 Ağustos depremine Değirmendere’de yakalanan ve büyük hasar gören Atatürk Vapuru’nun kaptanı Erol Beken, vapuru onarıldıktan sonra, Gölcük, Değirmendere ve Halıdere’de iskelelerin yıkılması nedeniyle sadece Karamürsel - İzmit hattında çalışmaya başladı. Erol Kaptan depremden hasar gören sahilleri her pazartesi gecesi dolaşıp, vapurunun düdüğünü çaldı.

Denizden korkuyorlar
Atatürk Vapuru günlük seferlerinin yanında cumartesi akşamları depremzedelere moral olması amacıyla düzenlenen “mehtap" turlarına da çıkıyor. Sadece 1 milyon liraya düzenlenen moral turuna katılım, haftadan haftaya düzensiz bir seyir izliyor. “Bazen bir çift, bazen de 50 çift geliyor. İnsanlar hâlâ denizden korkuyorlar. Oysa deprem sırasında deniz üzerinde yani teknede, botta, gemide, olup da ölen yok. Bunu onlara anlatamıyoruz" diyor Kaptan.
Depremzedeler kendi yemeklerini getirdiği moral turunda, canlı müzik eşliğinde oyun oynayıp, eğleniyor. 19:30 - 23:30 saatleri arasında düzenlenen turda, vapur tüm sahilleri dolaşıyor. Erol Kaptan için bu turun bir başka anlamı daha var: Aheste aheste geçilen sahillerdeki tüm depremzedeleri kucaklamak, onların yanında olduğunu duyurmak.
Daha önce pazartesi geceleri yaptığı gibi sahile yaklaşınca yüreklere elzem olan düdüğünü çalıyor. Kaptan, “Düdüğü çalmamla birlikte vapur direğindeki ışık da yanıp sönüyor. Sahildeki depremzedeler vapur düdüğünü duyar duymaz, ışığımı görür görmez, kendi evlerindeki ışıklarını yanıp söndürerek karşılık verirler selamıma" diyor.
Ardından kaptan beyaz, büyükçe mendilini sallamaya başlıyor gece karanlığında. Sahildeki sessiz kader ortakları da ona yanıt veriyor. Kaptan “Çarşaf, mendil ne bulurlarsa sallarlar. Yüzlerimizi görmeyiz ama yüreğimiz bir" diyor.
Sahil halkı ile arasında sessiz bir diyolog kurulan kaptanın adı artık “Mendil Kaptan." Sahil halkı da artık cumartesi akşamları mendil kaptanın yolunu gözlüyor. “Onlara yalnız olmadıklarını göstermeye çalışıyorum" diyen Erol Kaptan ekliyor:

‘Doğum günüm 17 Ağustos’
“Birgün kaptan köşkünde otururken 15 kadar hanım yanıma geldi. ‘Biz Mendil Kaptan’la tanışmak istiyoruz’ deyip, ‘O siz misiniz?’ diye sordular. ‘Mendil Kaptan benim’ deyince gözleri güldü. Bana, ‘Salladığınız mendil, çaldığınız düdük bize güç veriyor. Lütfen bizi bırakmayın’ dediler. Tanımadığım, bilmediğim dostlarımdan birkaçını ilk defa o zaman gördüm. Diyorum ki 17 Ağustos artık benim doğum günüm."

O gece, 65 kişiyi denizden topladı

Tarih: 17 Ağustos 1999
Yer: Değirmendere

Vapuru iskeleye çekti
İzmit Büyükşehir Belediyesi’ne ait “Atatürk" adlı şehir hatları vapuru kaptanı Erol Benker, vapurunu Değirmendere iskelesine bağladıktan sonra kamarasına çekildi.

Gürültüyle uyandı
Erol Kaptan büyük bir gürültüyle uyandı. Duyduğu sesin ilk olarak komşu ilçede yani Gölcük’te bulunan donanma gemilerinden kaynaklandığını sandı. Gemilerin hızlı hareket etmelerinden dolayı büyük dalga çıktığını, bunun etkisiyle de vapurun iskeleye vurduğunu düşündü. Kamarasından çıkıp kaptan köşküne gitti.

Duyduğu sesi düşündü
Ancak, kaptan köşküne geldiğinde ortalıkta ne gemi ne de dalga vardı. Duyduğu sesin ne olabileceğini düşünerek, kamarasına gidip yatağına oturdu.

‘Tumba olduk sandım’
Duyduğu sesin belki on katı bir gürültüyle irkildi yeniden. Daha önce Rusya açıklarındayken deprem yaşayan kaptan, denizden gelen bu sesin deprem olduğunu anladı. Kaptan köşkünü kamarasına birleştiren kapının eşiğine girerek sıkıca tutundu. Vapurun beşik gibi sallanmaya başlamasının ardından bağlı olduğu Değirmendere İskelesi yaklaşık 23 metre dibe çöktü. İskele, vapuru dibe çekiyor, vapura bağlı diğer gemi ise bunu engelliyordu. Atatürk Vapuru iki kolundan çekilen insan misali kaldı ortada. Ardından dev bir dalga savurdu vapuru. Kaptan, “Su bacadan içeriye girdiğine göre 14 metrelik bir dalgaydı. Daha sonra makina dairesinden balık ve yaprak topladık" diyor ve ekliyor: “Tumba olduğumuzu yani devrildiğimizi sandım. Kaptan ne oluyor diye soran personelime salavat getirin dedim."

Sahil yok olmuştu
Deprem sona erdi. Vapur 15 metre sola eğimli kalakaldı denizin üzerinde. “Kendime geldiğimde dışarıya baktım" diyor kaptan. “Hiçbir şey görünmüyordu. Hemen projektörleri yaktırdım. Gözlerime inanamadım. Aman Allahım ne olmuş bu şehre? Söyleyin ne olmuş? İskele yanındaki tüm evler denize batmış, sahil diye bir şey kalmamıştı."

Dümenin başına geçti
Atatürk Vapuru’nun yanına bir bot yaklaştı. Motordaki kişi vapurun eğiminden dolayı battığını sanarak bağırarak kaptanı uyardı. Kaptan uyarıyla kendine geldi. Şimdi tek amacı vapuru karaya oturtmaktı.

Denizdeki genci kurtardı
Personelinin hayatta olduğunu öğrenen kaptan motorları çalıştırdı. Çalıştırır çalıştırmaz gözleri denizdeki genç bir adama takıldı. Genç adam sol kolunu yukarı kaldırmış “Beni kurtarın" diye çığlık atıyordu. Kaptan motorları hemen durdurdu. “Bottakine seslenip denizde adam var diye son gücümle bağırdım. Ben projektör tuttum, o denizdeki genci kurtardı."

Bir evden 25 kişi çıkarttı
İskele yanında ilk iki katı denize batan apartmandan çığlıklar yükselmeye başladı. Sağ kalan apartman sakinleri alt kattaki eve toplanmış yardım çağırıyorlardı. “Çocukların imdat seslerini bir daha unutmam mümkün değil. Hemen buraya projektör tuttum. Bu evden tam 25 kişiyi kurtardık" diyor.

Yaralıyı yatağından aldı
Denize batan bir başka apartmandan bir başka adamın haykırışı yükselir bu defa. Yatağında umutlarıyla çakılı kalan yaralı bir haykırış. “Bu evin durumu çok kötüydü" diyor kaptan. “Yaralıyı yatağından aldık. Almasaydık bir sonraki artçı depremde tamamen yıkılan bu evin altında kalacaktı. O akşam 65 kişiyi denizden aldık"

Çocuk cesediyle yıkıldı
“Ev eşyaları denizin yüzeyine çıkmaya başladı. Televizyonlar, yorganlar. Kısaca insana dair pek çok şey" diyor kaptan. Sadece eşyalar değil, insanlar da su yüzüne çıkmaya başlar. Vapuru çınar ağaçlarına bağlayan kaptan ve ekibi sabaha kadar enkaz kaldırmaya çalışırlar. Önce hamile bir kadın, ardından genç bir adam cesedi bulunur. Kaptan üçüncü cesedi görünce dayanamaz artık, bırakır kendini. Kız babası Erol Kaptan’ın bulduğu üçüncü ceset, hayatını sarsıntının kollarına bırakan küçük bir kız çocuğudur.

Kamarasına bir yıl sonra girebildi
Moral turuna katılmak için gittiğimiz İzmit’te, Atatürk Vapuru’nun arıza nedeniyle tura çıkamayacağını öğrendik. Yine de, 17 Ağustos depremine denizde yakalanan Erol Kaptanla tanışmak için iyi bir fırsattı bu.
Çarkçıbaşı, birazdan tüm hikayesini dinleyeceğimiz Erol Kaptan’ın köşküne götürdü bizi. Haritalar, iki büyük beyaz koltuk, dümen, küçük bir çaydanlık, millerce yapılan yolculuklara tanıklıklarını sergiliyordu. Ardımızdan kaptan girdi içeriye. Hepimiz gibi o oturmadı. Selamlaşmanın ardından başlattı anlatmaya. Soru dahi sordurmuyor, dakika dakika yaşadıklarını anlatıyordu.
Jestleri, mimikleri özellikle bakışları değişiyor, duygu dalgalarına göre tavır alıyordu. Artık 17 Ağustos gecesindeydi ve yine o anı yaşıyordu.
Kaptan, “Bütün samimiyetimle söylüyorum, denizden korkmuyorum. Benim babam da kaptan. Bütün ailem denizci. Fakat aylar geçmesine rağmen daha yeni yeni kamarama girip uyumaya başladım" diyor.