30.05.2025 - 06:33 | Son Güncellenme:
Suha Özkan
Suha Özkan- Onların döneminde hocayla birebir baş başa olan “tashih” (düzeltme) diye adlandırılan bu açık eleştiri uygulaması sanırım onu etkilemişti. Biz de onu ön proje ortamında, proje ve öğrenci yararına yaptığı katkılardan dolayı sevmiştik. Ama en önemlisi bu bizden 10 yaş büyük mimarın varlığını izlemekti. Ankara’da yedek subaylık görevini yapıyordu. Üniformalı değil, sivildi. Merakla giyiminden, konuşmasına değin varlığının her yanı bizim için bir ilgi, gözlem ve öğrenme kaynağıydı. Tekin Hoca’nın takdir ettiği bir meslektaşı, bizim için olmamız gereken bir örnek olmuştu. Yedek subaylık döneminde tasarladığı Ankara Sıhhıye Ordu Evi Sineması sonradan ilgimizi çekti. Özenle tasarlanmış bir yapıydı.
Eşi Şaziment Arolat ile 1961’de Ankara’da mimarlık bürolarını kurmuşlar, 1968’de de İstanbul’a taşımışlardı. Şaziment Hanım ayrıca ODTÜ Mimarlık bürosunda çalışmış, birkaç mühendislik bölümü yapılarında iz bırakmıştı. Mezuniyet sonrası Neşet Arolat, o yılların üretici mimarlarından, Ankara Gülhane Hastanesi’nin Etlik’deki yeni yapısının mimarı Yılmaz Sanlı (1930 -2005), Tarabya Oteli’nin mimarı Kadri Eroğan (1911- 1997) ve bir süre Stuttgart’ta, Paul Bonatz’ın bürosunda çalışmış olan Werner Gabriel’le de (1906 – 1998) çalışmıştı. O yıllarda mimarlık önceliklerini belirleyen Alman ekolü ile Arkitektur Wettbewerbe dergisi ile doğrudan ilişki kurmuştu.
Cumhuriyetin ikinci nesil mimarları Doğan Tekeli, Sami Sisa, Behruz Çinici, Vedat Dalokay, Şevki Vanlı, Ferzan Baydar, Orhan Akyürek genellikle Kuzey Avrupa Rasyonalist söylemini seçerken; Sedad Eldem, Turgut Cansever ve biraz da Cengiz Bektaş daha çok Anadolu kaynaklı bağlamsal tutumu izlemişlerdi. Neşet ve Şaziment Arolat rasyonalist grup içinde değerlendirilmelidirler. Doğrusu ben bu iki kişiyi ayıracak durumda değilim. Ama Neşet Bey’in Stuttgart deneyiminin, İstanbul Teknik Üniversitesi tasarım eğitiminin, ürettikleri yapılar ve kullandıkları 1950 sonrası Avrupa modernliği dili onları bu grup içinde değerlendirmeme olanak sağlıyor.
İzleyen yıllarda bu ilk grup arasındaki mimarlar sahadayken biz izleyicilerdik. 1960’ların yeniden mimarlarımıza olanak tanıması sürecinde iki Bayındırlık Bakanlığı yöneticisi Orhan Akyürek (1932 – 2022) ve Neriman Birce (d.1922) özellikle yarışmalar aracıyla devlet adına adil bir proje edinim sürecini izlerken, Bülent Ecevit koalisyonunda Bayındırlık Bakanı olan Fehim Adak (1931 – 2016) anlaşılabilir nedenlerle mimari proje edinim sürecini işi alan müteahhitlere devretti ve devletin mimarlık alanındaki öncül rolü yok oldu.
Doğal olarak Arolatlar da işveren olarak kamu kesimini terk ettiler ve gelişen özel sektör içinde eserlerini verdiler. Bu süreç içinde 9’u gerçekleşen 10 yarışma kazandılar ve meslek yaşamları boyunca Türkiye’nin birçok ilinde Rusya ve Kazakistan’da 70’i aşkın projeyi bitirdiler.
Arolatlarla bir araya gelmek ancak Emre Arolat’ın Rizzoli’den çıkan iki kitabının tanıtımları süresinde oldu. New York’ta American Institute of Architects yerinde Kenneth Frampton’un, Londra Royal Institute of British Architects ortamında Charles Jencks’in katıldığı toplantılarda ve izleyen etkinliklerde yakınlaştık. Sonraları birlikte kısa tatiller yaptık; onun sakin, duru, bilge kişiliği, Şaziment Hanım’ın bilgili ve şen kişliği ile iki nesil arası bir etkileşim şöleniydi.
Türkiye Serbest Mimarlar Derneği, 2016 yılında Büyük Ödül’ünü Şaziment ve Neşet Arolat’a verdi. Jüri onları “Meslek yaşamları boyunca gerçekleştirdikleri nitelikli projeler, mimarlık ve kent kültürünün gelişmesine yönelik katkıları, yarışmalarda gösterdikleri başarılar, çok sayıda mimarın yetişmesine yönelik olarak verdikleri emek ve mimarlık ofislerinin sürdürülebilir kurumsallaşmasına katkıları ile öne çıkan Şaziment ve Neşet Arolat aynı zamanda Türkiye’de modern ve çağdaş mimarlık araştırma ve uygulamalarının gelişmesinde öncü bir rol oynamışlar, kuşaklar arasında gelişmeye açık bir köprü oluşturmuşlardır” diyerek andı.
TSMD 12. Mimarlık Ödülleri Töreni, mimarlık ve yapı sektörünün paydaşlarının geniş katılımıyla 27 Ocak 2017 tarihinde Ankara Bilkent Otel’de düzenlendi. Hoş bir rastlantı ben de o yıl Mesleğe Katkı Ödülü’nü almıştım. İçtenlikle, birbirimizi kutladık. Hoştu.
Emre Arolat (EAA) bağımsız olarak kendi ofisini kurduğunda Neşet Bey bir tasarım disiplini katkıcısı olarak sanki sıradan bir mimarmış gibi sürekli ve dakik bir biçimde orada çalışıyordu. Büyük bir alçak gönüllülükle kendisini başat göstermeyen tutumu ile herkese bilgisi, bilgeliği, yeteneği ve disiplini ile örnek olmuş, derin saygı ve içten sevgi kazanmıştı. Onunla yakın çalışanlar arasında yer alan Şerif Süveydan’ın, ardından kaleme aldığı izlenimler, duygu dolu ve okumaya değer. Diyor ki “Neşet Arolat çıraklarını öldürmeyen nadir ustalardan biriydi – çırağı dengesini kaybettiği anda elini uzatıp onu boşluğun içinde yakalayan ve hiç de minnet beklemeden onu tekrar ipin üzerine çıkaran bir usta. Bu ele sarılıp yine ipin üzerinde yürümeye devam etmek çırağın seçimine bağlıydı. Günü geldiğinde vazgeçip ipten inmeyi tercih edebilirdi. Fakat en azından ipten düşmeyeceğini bilmenin verdiği güven hissi vardı. Gerisi sizin çabanıza ve azminize göre belirlenecekti. Bu eşsiz güven hissi için bile ustaya teşekkür etmek gerekmez mi?”
Oğlu Emre Arolat, babası Neşet Arolat'ın vefatını sosyal medyadan "Ne çok şey öğrendim senden… Gittiğin yerde de etrafına hep ışık ol babam" diyerek duyurdu. Neşet Arolat'ın kardeşi, Dünya Gazetesi başyazarı, bizim neslin politik eylemci önderlerinden, Beyazıt Kulesi’ne protesto afişini tek başına asan Osman Saffet Arolat da bir gün önce hayata gözlerini yummuştu. İki günde iki yıldız kaydı.