En ABD'yi bile korkutuyor

ABD'yi bile korkutuyor

11.01.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Çimtaş'tan sonra Demirdöküm yatırımı

ABDyi bile korkutuyor





Çinli çocuk merakla sordu: "Anne bu yabancı amca neden bu kadar tüylü?" Anne cevap verdi: "Bak kızım onlar bizim gibi değil. Onlar evrimlerini tamamlamamış insanlar. Yıllar sonra onlar da bizim gibi tüysüz olacaklar."
Çinli çocuğun bundan 20 yıl önce bir yaz günü Shangai'daki bir müzede annesiyle dolaşırken görüp minicik parmağıyla işaret ettiği atletli yabancı bugün Türk - Çin İş Konseyi Başkanı olan Yavuz Onay'dı.
O gün Çinli çocuk için Yavuz Onay ve Türkiye ne kadar yabancıysa, Çin de Türkler ve Türkiye için o kadar yabancıydı. Çin ile ilgili tek bildiğimiz ilkokuldaki tarih kitaplarında yer alan Çin ile Hun İmparatorluğu arasındaki savaş öyküleriydi. Bu öyküler belleğimizde, milattan önce 2500'lerde Hun akınlarına karşı yapılan "Çin Seddi" ile sembolleşmiş, Türkiye'deki bazı sol hareketlerin kıblesini Mao ile birlikte Pekin'e çevirmesiyle de Çin bir kez daha dikkatimizi çekmişti.
Çünkü Türkiye, birçok ülke gibi, 1971 yılına kadar Tayvan'da bulunan Milliyetçi Çin hükümetini, Çin'in meşru temsilcisi olarak tanımış, 1949'da Mao önderliğinde kurulan Çin Halk Cumhuriyeti ile resmi bir ilişki kurulmamıştı. 1980'li yılların başına kadar, Çinle ilgili diğer bilgilerimizi ABD yapımı filmlerdeki Çin mahallelerinden edinmiştik.

Anne haklı çıktı
Bugün Çinli anne, bazı bakımlardan haklı çıktı da denilebilir. Çocuğuna, 'onlar daha evrimlerini tamamlayamamış' diye gösterdiği Yavuz Onay'ın ülkesi, yani Türkiye, bu diyaloğun yaşandığı 1984'ten bu yana ciddi bir aşama gösteremedi. Milli hasılasında, kişi başına gelirde, yabancı sermayede zikzaklarla oyalandı. Yani biyolojik olarak değil ama ekonomik evrimde neredeyse yerinde saydı.
Ama Çin, bu son 20 yılda sistem değiştirdi ve yeni sisteme inanılmaz bir uyum gösterdi. 20 yıl içinde, bu bir zamanların "uyuyan devi", merkezi planlamalı, kendi kendine yetebilen (otarşik) sosyalist ekonomiden, hızla büyüyen, piyasa odaklı ekonomiye geçti.
Son yirmi yılda Çin global ekonomik sistemin giderek daha çok içinde ve bu sisteme daha çok bağımlı hale gelirken, dış ticaret ve yabancı yatırımlar Çin ekonomisi için oldukça önem taşımaya başladı. Bugün sadece Türkiye'nin değil, başta ticari rakipleri olmak üzere onlarca ülkenin gözü Çin'in üzerinde.
Dünyanın en büyük beş ekonomisi içinde yer alan Çin'in, şimdiki rekor büyüme oranlarını sürdürmesi halinde, çok da uzak olmayan bir gelecekte, 'dünyanın en büyük ekonomisi' olması bekleniyor. 2005 yılında dünya tekstil ticaretinde kotaların kalkması, bu süreci iyice hızlandıracak. Çünkü Çin, Avrupa'nın en büyük tekstil tedarikçisi, ABD pazarında da tekstilde en büyük paya sahip ülkelerden biri... İşte özellikle bu gelişme Türkiye de dahil birçok ülke için Çin'i 'korkulu rüya' haline getiriyor ve her ülke, Çin'e karşı bir pozisyon almaya çalışıyor.

Başarının kaynağı ne?
Eski ve güçlü bir sanayi geçmişine sahip değil. Petrolü, doğalgazı yok. Öyleyse, son yılların 'flaş' ülkesi Çin'in başarısı nereden geliyor? 'Mukayeseli üstünlükleri' ne? Rekabet insanla olur, 'tipik' Çinli, çalışan, bürokrat, girişimci ve işadamı olarak Çinli nasıl biri? Agresif ve hırslı mı, sakin ve kanaatkâr mı? Rekabetçi ve inatçı mı, uzlaşmacı ve uyumlu mu? Sabırlı ve plancı mı, yoksa sabırsız ve maceracı mı? Çinli işadamı bilgili mi, dünyayı tanıyor mu?..
Çin ile ilgili rakamlar, büyüme ve dış ticaretindeki gelişme hızını, yabancı sermaye çekmedeki başarısını gösteriyor. Ancak bunlar aslında 'sonuç'lar. Bu ülkeyi zirvelere taşıyan, gerçek 'üstünlüğün', ulusal amaçlar için gerçekleştirdiği büyük birleşmeler olduğu biliniyor. Yarım asır önce Feodal köylü Çin'de, 'devrim için' birleşen ve çalışkanlığına atfen 'devrimin sarı inekleri' olarak nitelendirilen tipik Çinli, şimdi de Batılı ülkeler gibi köklü sanayi geçmişi olmayan bir ülkeyi, 'dünyanın en büyük ekonomisi' yapmak için birleşiyor, çalışıyor...
Türk işadamı dış pazarlarda işte bu Çinli ile rekabet ediyor. Böyle bir ülkenin 'yeni tip işadamı'na mal satmaya çalışıyor. Onunla ortaklıklar kuruyor, (Türkiye'de 100'den çok Çinli şirket bulunuyor!) Dünyanın her tarafında onunla teması var. Çinli işadamını tanıyor, nitelikleri ile ilgili tanıklıkları var. Ancak bir tanıklık var ki o çok özel. O, gerçekten 'içerden' bir tanıklık. Türk - Çin İşkonseyi Başkanı Yavuz Onay'ın tanıklığından söz ediyoruz. Yavuz Onay, Çinli işadamını en iyi tanıyan Türklerden birisi, belki de en iyi tanıyanı. Türk öğrencilerin eğitim görmesi için burs uygulamasını başlatan 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren sayesinde 1984'te Çin'e giden ilk öğrenci grubu içinde yer almış. Yıllarca Çin'de yaşamış. Çinli bir işkadını ile evli.

İlk Türk temsilcilik bürosu
Türkiye - Çin ticaret ilişkilerini bugüne kıyasla 'yok denecek kadar az' olduğu günlerden beri bilen Onay, Shanghai Fudan Üniversitesi'ndeki eğitiminden sonra Çin'de kalmış ve bu ülke ile ticaret yapan en önemli şirketlerden Çolakoğlu Dış Ticaret'in açtığı temsilciliğin başına geçmiş.
Onay, o günleri şöyle anlatıyor:
"1986'da Çolakoğlu, Çin'e daha kolay mal satabilmek amacıyla Pekin'de bir temsilcilik açmak istemiş. Bu iş için gelen yöneticiye tavsiye etmişler, beni çağırdılar, anlaştık. Böylece Pekin'de 1987 yılında ilk Türk temsilcilik bürosunu açtık. Çin'in dış ticarette fazla deneyimi yoktu. Türk işadamları da her geldiklerinde mal satıp geri dönüyorlardı. Çolakoğlu olarak pamuk, demir çelik, krom gibi ürünler satıyorduk."
16 yıl sonra Çin artık çok farklı bir noktada. Sadece Türkiye'de 130 Çin firması var ve bunların yarıdan çoğu, Çin mallarının Türkiye pazarına ithalini gerçekleştiriyor! İhracatı - ithalatı çok daha iyi bilen Türkiye'nin Çin'deki şirket sayısı ise bunun dörtte biri kadar bile değil.

'İhracat aleyhimize döndü'
Türkiye'nin Çin'e ihracatı, demir - çelik ürünleri başta olmak üzere birkaç kalemle sınırlı kaldı. Çin bu ürünlerde üretici konuma geçtikçe ihracat rakamları da düştü. Son yıllarda mermer başta olmak üzere inşaat malzemeleri, gıda, deri ve ağaç ürünleri gibi kalemlerde ihracat rakamları giderek artmakla birlikte, bu artış, ithalat artışının çok çok gerisinde kaldı. Türkiye'nin Çin'den ithalatı, Çin'e ihracatını yakaladı, geçti, beşe katladı.
Türkiye ile Çin arasındaki ticaret hacminin sürekli Türkiye aleyhine büyümesi ve Türk firmalarının Çin'e ihracatının bu düzeylerde kalmasının nedenlerini saptamak üzere yapılan bir araştırma sonucunda, Türkiye'nin Çin'e ihracatındaki başarısızlığın önemli nedenlerinden birinin Çin tarafınca bugüne kadar uygulanan tarife ve tarife dışı engeller olduğu ortaya konuldu.

1994'ten sonraki sekiz yılda yüzde 65 büyüyen ve 2002 yılında da bir önceki yıla göre yüzde 8 büyüyen Çin ekonomisi, yalnızca Türkiye'yi değil, ABD gibi dünyanın en büyük ekonomilerini de korkutuyor.
ABD, Çin ile ticarette büyük açık veriyor. (2003'ün ilk yedi ayında 37 milyar dolar!) ABD dış pazarlarda Çin ile başa çıkabilmek ve Çin'i ticaret politikasını değişime zorlamak için bir dizi önlem içeren özel bir plan geliştirdi.
ABD'li yetkililer, Çin'in ucuz işgücünü kullanarak ABD başta olmak üzere AB ülkelerinden de yatırımları kendisine çekmesini adaletsiz olarak yorumladı. ABD'li Yatırımcılar Birliği de parlementoya eleştirilerde bulunarak birşeyler yapmaları konusunda uyarıda bulundu.

Devlet destekli amansız taklitçiler
Çinli girişimciler devletin ciddi desteğine sahip. Devlet, dışarda firmalarına her türlü desteği sunarken, Çin'e ithalatta tarife ve tarife dışı engelleri azami ölçülerde uyguluyor. Sendikal haklar yok, ücretler düşük, marka hırsızlığı ve kopyalama gibi önemli haksız rekabet konularında yaptırım korkusu yaşamıyorlar. Bazı iddialara göre taklitçiliğin en yaygın olduğu ülke Çin. Bazı Türk elektronik markalarını bile taklit ederek İran, Irak ve Ortadoğu ülkelerine satıyorlar. Türk ipek ve el halıcılığının en büyük taklitçisi de Çinliler. Sümerbank Çinliler ile başa çıkmak için bazı Türk motiflerine uluslararası tescil yaptırdı.
Çin ile ticarette sorun yaşayan, iç pazarlarını kaptıran ve malları taklit edilen ülkelerin bütün umudu, Çin'in DTÖ üyeliği yolu ile uluslararası kurallara zorlanması.

Girdikleri piyasaları ele geçiriyorlar
Çin, 2003 yılında Japonya ve G. Kore'yi geçerek Asya - Pasifik ülkeleri arasında Türkiye'nin en büyük ticari partneri oldu. 2002 yılında Çin'den yapılan 1 milyar 125 milyon dolarlık ithalat rakamına, geçen yıl ilk altı ayda ulaşıldı.

Her şey üretiyorlar
Türkiye'de 30'a yakın mal piyasasında Çin mallarının ağırlığı var. Özellikle oyuncak, armatür, gözlük, halı, klima, eşantiyon, bilgiyasar ve aksamı, cep telefonu aksesuarları gibi bazı piyasalarda 'istila'dan söz ediliyor. Bu piyasalara resmi ithalat yoluyla gelenlerin yanı sıra 'kaçak' Çin malları da giriyor. Böylece Türkiye'ye yılda kaçak ve resmi, toplam 5 milyar dolara yakın mal girdiği tahmin ediliyor.
Her piyasa kendini korumak için önlem almaya çalışıyor. En son Türk armatür üreticileri, Çin muslukların girişini engellemek için TSE test laboratuvarı yaptırdı.
Çinliler her şey üretiyor ve her şey satıyorlar. Ticaret olanağı olan her yere saldırıyorlar. Türkiye'nin ihracat kalemleri sınırlı sayıda kalırken, onlar, Türkiye'ye vitrin mankeninden domuz ve at kılı döküntülerine, olta değneklerinden tabloya, tırnak fırçasından sarmısağa, şark tipi tütünden kuma kadar her şey ihraç ediyor. Pazar ülkede hızla onlarca şirket kuruyorlar. Bu bir masa bir kasa şirketler hızla yerli ortaklar bulup ithalata geçiyor. Örneğin Türkiye'de 130 civarında Çin firması var. Bunların çoğu 'asgari sermayeli' ithalat şirketleri. Yatırım yapmıyorlar. Türk ortaklarının payları yüzde 1 gibi küçük ve komik düzeyde kalıyor.

Çin'de faaliyet gösteren Türk firmalarının sayısı 15'e yakın. En önemli iki yatırımdan biri Çimtaş'ın Ningbo'da fabrikası, diğeri de Demirdöküm'ün ısıtma ve iklimlendirme cihazları alanında Chung Mei Industries Limited ile yaptığı ortak yatırım. Demirdökümün 2002 temmuzunda imzalanan bu ortaklığı ile Çin'de Doka ve Demrad markası ile radyatör üretilecek. Çin'de daha önce ciklet üretimi için Baycan'ın yaptığı ortaklık ise anlaşmazlık nedeni ile bozulmuş durumda. Çin'deki diğer firmalar ise ağırlıkla irtibat bürosu niteliğinde. Bunların bazıları da Türkiye'den Çin'e ihracat için değil, Çin'den Türkiye'ye ithalat için kurulmuş.
Türkiye'de kurulu 130'a yakın Çin firmasının 30'dan fazlası dış ticaret şirketi. Bunlar Türkiye'ye Çin'den ithalat için kurulmuş. Bazılarında Türklerin yüzde 1 gibi küçük ortaklıkları ise mevzuata uyumdan kaynaklanıyor. Türkiye'de devlet ihalelerine katılma amacıyla kurulmuş birkaç da Çin kamu şirketleri var.
Türk - Çin İş Konseyi Başkanı Yavuz Onay, "Çinli firmalar pazarı devamlı takip ederler ve Türkler'in gümrük ve diğer kanunlarının nasıl delineceğini Türk iş takipçilerinden öğrenirler. İthalatlarını bu kanunların açıklarına uydurmaya çalışırlar. Üretimde iç pazarda fazlalık sağlayarak ithalata pazar payı bırakmazlar ve maliyetlerinin düşük oluşundan ihracata ağırlık veririler. Girecekleri pazarı defalarca ziyaret ederler" diyor.

'Türk işadamı kolaya kaçıyor'
Onay, Çin'de önemli yatırım alanları bulunduğunu belirtiyor. Gıda, inşaat malzemeleri ve mağazacılık, fındık entegre tesisleri kurulabileceğini, finans ve teknoloji sıkıntı çeken fabrikalara ortak olunabileceğini söylüyor. Türkiye - Çin dış ticaretindeki açığın nasıl kapatılacağına gelince... Bunun, önemli ölçüde Türk tüketicisinin bilinçsiz alışveriş yapması, kaliteden çok fiyata önem vermesinden kaynaklandığını düşünen Onay, işadamlarını da eleştiriyor. "Çinde işçilik ucuz. Kolayına kaçıp Çin'den ithalatı artırmaları bu açığı artırdı" diyor.

Ankara Üniversitesi'nde Çin Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdikten sonra (1983) Pekin Yabancı Diller Enstitüsü Çağdaş Çin Dili Edebiyatı Bölümü'nde öğrenim gören (1984 - 1986) Yavuz Onay, Shanghai Fudan Üniversitesi'nde Çin Ekonomisi eğitimi, Oxford Akademi'de İş İngilizcesi eğitimi almış.
Çolakoğlu Dış Ticaret'in Pekin İrtibat Bürosu Müdürü, Medunion Container Dış İşlerden Sorumlu Yöneticiliği yapmış. Halen Çolakoğlu Dış Ticaret Yönetim Kurulu Başkanı olan Onay, DEİK Türk - Çin İş Konseyi Başkanı. Çin günlüğünde ilginç anekdotlar var:

  • İki kız öğrenci arkadaşımla birlikte toplam üç kişi gittik. Pekin Havaalanına geldiğimizde nereden geldiğimizi sordular. Pasaportları verirken Türk olduğumuzu söyledik. Bize Türk olamayacağımızı söylediler. "Kısa bir süre önce Kara Çarşaflı Gelin adında bir Türk filmi izledik. Orada herkes çarşaflıydı. Ama sizin yanınızdakiler çarşaf giymemiş" dediler. Çok şaşırmışlardı.
  • Shangai'ya daha önce hiç Türk gitmemiş. Hatta gemicilerden başka Türk gitmemiş. İlk giden öğrenci ben oldum. Çinliler, "Dişimin kestiği her şeyi yerim" derler. Ben de domuz eti hariç ne bulursam yedim. Ama kız arkadaşlarım epey sorun yaşadı.
  • Parasız günlerimde, film yapımcılarının figüranlık tekliflerini kabul ettim ve her caddede değişik kostümlerle yürüyerek para kazandım. Bir reklam filmi teklifini de değerlendirdim ve günde 10 Yuan kazandım. Bu bir haftalık yemek problemimi çözmem demekti.
  • Daha sonra da bir film teklifi geldi. O zaman 15 Yuan istedim. Sömürgeci İngiliz tüccar rolündeydim. Bir de kızım vardı. Filmin adı "Bir Asrın Kahramanı" idi. Karate filmiydi. Kahraman rolündeki çocuk benim kızımı sevdi. Ben izin vermedim. Son sahnelerde beni öldürdüler. Olan bana oldu, ben öldüm. Döve döve öldürdüler. Ben de yıllarca judo ve tekvando yaptığım için beni öldürmesi çok kolay olmadı. Yönetmenin hoşuna gitti bu. Baktı ki ben bu işi biliyorum. Beş dakikadan fazla kavga ettik. Yalnız takım elbise bana aitti ve bu sahnede mahvoldu.
  • Filmcilikten kazandığım parayla demir yüklü bir kamyonla Şincan bölgesine gittim. Saatte 40 kilometre hızla giden bir kamyondu. Çölün ortasında Kaşgar'a Urumçi'den demir çekerdi. Günde 40 kilometre gittiğimiz de oldu. Kamyon sık sık arıza yapıyordu. Biz o çölü yedi günde geçtik. Kum fırtınaları arasında ulaştık. Orada Kaşgarlı Mahmut'un mezarını ziyaret ettim. Şehrin 50 kilometre dışında bir kum tepesinde yer alıyordu. Tabutunu mezardan çıkarmak bana nasip oldu. O dönemde yeri yeni bulunmuştu ve daha turizme açık değildi. Bunlar uzun konular, bir gün kitap haline getireceğim.
  • Çin Seddi'ne o kadar çok gittim ki gitmemek için her türlü bahaneyi arıyordum. Buradaki Topkapı Müzesi gibi. Her konuk geldiğinde götürüyordum eskiden ama şimdi tur ayarlayıp gönderiyorum. Çin'de Tibet hariç gitmediğim yer yok. Çin'in çoğu bölgesini de sokak sokak bilirim.


  • Yavuz Onay'ın Çinli eşi Jia anlatıyor:
    "Eşimle tanışıncaya kadar Türkiye diye bir ülke olduğunu biliyordum ama özelliklerini bilmiyordum. Bir yılbaşı partisinde tanıştık. Önce arkadaş olduk. Haftada bir görüşür, sinemaya giderdik. Bazen mantı yemeye giderdik. Temiz olmadığı için ben yemezdim. Eşim yerdi. İlk gittiğimiz film 'İlk kan' adlı bir karate filmiydi. Öğrencide para mı olur? Öğrenciyken evlenmek de çalışmak da yasaktı. Mezun olunca evlendik. Orada o zaman özel mülkiyet olmadığı ve dolayısıyla mal paylaşımı da olmadığı için evlenmek çok basitti. İki tane resim götürüyorsun, biz evleneceğiz diyorsun. Hastanede sağlık kontrollerinden geçiyorsun. Raporlar iyi gelirse çağırıp 'evlenebilirsiniz' diyorlardı. İmza atıp evleniliyordu. 17 yıllık evliyiz. İki kızımız var. Ben Türkiye'ye evlenmeden önce geldim. Ailem önce araştırmamı istedi. Yabancı ile evlenilmesini pek tercih etmiyorlar. Önce İstanbul'a geldik. Baktım balık var, pirinç var, su var. Demek sorun yok, evlenebilirim dedim. Çünkü bana orada su yok diyorlardı. İlk geldiğimde döner yedim ama beğenmedim. Bizim mutfağımız genellikle balık ağırlıklı. Sonra Çin'e dönüp evlendik. 1990 yılında da Türkiye'ye geldik."

    Onay ve eşi Jia'ya göre Çinli işadamının portresi:
  • Riski seven sabırlı kurnaz ve çalışkan insanlardır, batıl inançları fazladır. Fal veya büro düzeni gibi. Kontratta detaylara dikkat ederler. Ama genelde imzaladıkları kontratlar, sorun çıkması halinde pek işe yaramaz. Çünkü Çin'de tahkim kanunu yoktur. Yurtdışında kazanılmış davalar genelde Çin kanunları tarafından tanınmaz ve tekrar Çin'de mahkeme edilirler.
  • Mao dogmacılığa karşıydı ve falı yasaklamıştı. Şimdiki dönemde fala inanıyorlar. Sevindirmek için fal bakıp iyi şeyler söylerseniz kontrat kazanabilirsiniz. Onlar için 8 uğurlu 4 uğursuz sayılar.
  • Konfüçyüs eğitimi yüzünden küfür hazineleri gelişmemiş. Onlar sadece kızdıklarında "13" derler. Çok kızdıklarında ise "26". Saat üzerinde 12 ye kadar sayı olduğu için 13 farklı olmayan salak anlamında kullanılır. 26, 13'ün katı olduğu için süper salak anlamına gelir.
  • Çinliler duygularını kolay belli etmezler. Ne soğuk ne sıcak. Hep ılık. Ama yapılan iyiliği de kötülüğü de unutmazlar. Karşılığını verirler.
  • 'Sarhoş olacağın içkinin yarısını iç' derler.
  • 'Tasarruf et mücadeleni kazan' gibi sabır yazıları ofislerine asılıdır. Birbirlerine içki doldururken teşekkür anlamına gelen iki parmaklarını masaya vururlar. Bu yıl yeni yılı 22 Ocak'ta kutlayacaklar. Çin maymun yılına girecek.




  • BUSINESS


    Türkler'in kılavuzu çinli yavuz
    'Bush işini yarım bırakmamalı'
    Tüpraş'a temiz para
    Turgut Özal 40, Tayyip Erdoğan 20 milyon dolar
    Londra'da her gün bir ev satıyor
    Markalar sevimli, hatırlanabilir ve sevilebilir olmaya çalışıyorlar
    Çocuk da yaptılar, kariyer de
    Durumu kanuna uyduruyoruz
    Cevdet Bey ve kızları
    Vergide beyan ve ödeme süreleri değişti
    'Ne alırsan 1 milyon' mağazaları Çin malları ile dolup taşıyor...
    Karamehmet'in kreditörü Northway'in Kuzey Irak'ta petrol yatırımı var mı?
    İyi, kötü, çirkin...
    Sertab, kültürel farkların üzerinden kayıp geçti
    Askere e - cüzdan ciroyu yüzde 300 artırdı
    Esma Esad ve Kraliçe Ranıa'nın modacısı, "Ortadoğu'nun Versace'si"