01.02.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
Grundig'le yollarımız 1948'te kesişmişti. 1970'li yıllarda ise evlerin baş tacıydı. Daha sonra Grundig hayatımızdan çekiliverdi. Türk halkının bir dönem çok sadık olduğu bu marka mahkemelere düşmüştü. İflaslar, hacizler... Aradan geçen yıllardan sonra Grundig, Koç Grubu'yla tekrar aramıza dönüyor.
Saba, Nordmende, Telefunken, Schaub Lorenz... Sahi neredeler? Oysa 1970'li yıllarda aralarına Grundig'i de alıp 'evlerimizin başköşelerine' kurulmuşlardı. Şimdi 20'li yaşlarının ilk dönemlerini süren gençler bilmezler ama, bunlar siyahbeyaz TV'lerin Türkiye'deki değişmez markalarıydı. Hani TV üstüne örtü örtme mevzuu var ya, bu bir kent efsanesi değildi ve dantelli örtüler işte bu markalı TV'leri süslerdi. Hani şimdilerde firmalar 'marka sadakati' oluşturma yolunda 'akıl yoruyorlar' ya, o dönem markalarını inceleseler, 'sadakatin' kitabını yazalar. Türkiye, dış dünyayla ilişkiyi siyah beyaz da olsa TV'lerle kurmuştu. Yayın teknolojisi, bu görüntülerin nasıl olup da evlere kadar girdiği ile kimse ilgilenmezdi. Küçük Ev'in Laura'sını, Kaçak'ın Kimbell'ını, 'Grundig gösterir' 'Telefunken oynatırdı' ya da diğerleri...
Ama Grundig'in yeri bir başkaydı. Grundig markası önce radyoyla girmişti, bu topraklara. 1948 yılları, yani 2. Dünya Savaşı sonrasıydı. Görece artan refahla birlikte 'radyo günleri' başlamıştı. Almanlar, yaralarını çabuk sarmışlar, savaş öncesi endüstrilerini ayağa kaldırmışlardı. Ayağa kalkanlar arasında, 1945 baharında Amerikan bombardıman uçaklarıyla yerle bir olan Grundig fabrikası da vardı. Fabrikanın sahibi Max Grundig, üzerindeki 'tozları' şöyle bir silkeledi ve yoluna devam etti. 1949 yılına gelindiğinde savaş yorgunu Almanlar dertlerini Grundig radyoyla unutuyordu. 1950'lerde Grundig, Avrupa'nın en büyük radyo imalatçısıydı. Asyalı da Afrikalı da artık Grundig'ten çıkan seslerle avunuyordu. Tabii ki Türkler de.
Aksel Goldenberg'in dedesi
Dönemin Türkiye'sinin genç işadamları Albert ve Beri Goldenberg kardeşler, Grundig efsanesini çabuk keşfettiler. Şimdilerde bu iki işadamını kimse pek hatırlamıyor. Küçük bir bilgi: Albert Goldenberg, genç kızların gözdesi, işadamı 'Aksel Goldenberg'in dedesi. Dede Goldenberg şu sıralar 80'li yaşların keyfini sürmeye çalışıyor.
1948 yılında Goldenberg kardeşler yanlarına Adanalı muhasebecileri Mehmet Güler'i de aldılar, bir mümessillik şirketi kurdular ve Grundig el ve masa radyolarının ithalatına başladılar. Şirketin yüzde 96'sı Goldenberg'lerindi.
Grundig radyoları Türkiye'de çok iş yaptı. Bu arada Almanya'daki ana şirket de boş durmuyordu. Biz 'radyo' dinlemeye devam edelim, Max Grundig 1950'li yıllarda TV cihazı üretme çalışmalarına başlıyordu. Türkiye'ye de ilk TV'ler Almanya'ya göç eden işçiler aracılığıyla geliyordu. 1960'ların sonlarına doğru Türkiye'de çok tuhaf bir 'TV sınıfı' oluşuyordu. Göç etmeyi aklına bile getirmeyecek, hali vakti yerinde ve hatta zengin bile sayılabilecek aileler, radyoyla pikapla idare ederken, Almanya'ya işçi gönderen, yoksulluğun zincirini kırmak isteyen ailelerin evinde TV bulunuyordu. Çoğunlukla Grundig markalı bu cihazlar doğru düzgün yayın olmadığından 'karınca' gösteriyordu. Yani bir acayip zamanlardı... TRT doğru düzgün yayına başlayıp, 'karıncaların' yerini 'necefli maşraba'lar alınca, özellikle 1970'lerin ortalarına doğru siyah beyaz TV satışları aldı başını gitti. Grundig radyoda olduğu gibi TV'de de öncü markalardandı.
Cihan Elektronik sahnede
1980'li yıllara gelindiğinde, artık yaşlanan ve de başları bir 'kaçakçılık' suçlaması nedeniyle derde giren Goldenberg'ler iş hayatından çekilmeye karar verdiler. Ve hisselerinin büyük bir bölümünü Mehmet Güler'e devrettiler. Yıllar yılı Goldenberg'lerle çalışan Mehmet Güler de işin başına 'gençlerin' geçmesi gerektiğini düşünerek, hisselerini oğlu Tahir Güler'e devretti. Grundig marka TV'ler artık Tahir Güler'in yönetimindeki Cihan Elektronik çatısı altında üretilecekti. Güler ailesi kamuoyunda çok görünmekten hoşlanmayan bir aileydi. Baba Mehmet Güler'in 'dindar' olduğu biliniyordu. Yahudi ortaklar da ayrılınca bir ara şirket hakkında 'İslami sermaye' gibi yakıştırmalar da yapılmıştı. Ama aileyi yakından tanıyanlar 'sadece dindardırlar, öyle yeşil meşil değiller' diye duruma açıklık getiriyorlardı.
1980'li yıllarda renkli TV'lerin döneminde Japonlar dünyaya büyük bir çıkarma yapınca, Türkiye'de bundan payına düşeni alıyordu. Artık Grundig daha büyük bir rekabetle karşı karşıyaydı. Bu rekabet karşısında da Cihan Elektronik, sadece TV üretimini sürdürüp, müzik seti video gibi diğer cihazların ithalatına yöneliyordu.
Cihan Elektronik, Japon mallarıyla birlikte arar oldukları eski günlere dönmek için önemli bir reorganizasyona gidiyordu. 1990'lı yılların başında Maral Öztekin daha önce çeşitli kademelerinde görev yaptığı Cihan Elektronik'in tek yetkilisi olunca, işleri ele aldı. Maral Öztekin verimi artırmak için şirketin satış grubuna her sabah 'Cihan marşı' söyletip, vitamin takviyeli 'komando iksiri' içirtti. Tango ezgileri taşıyan marşın bestecisi Atilla Özdemiroğlu'ydu. Marşın sözleri ise şöyleydi: 'Coşku dolu yürektik/Heyecanla ürettik/ Yaptığımız her işte/Kaliteyi gözettik/En çok satan Cihan'dır/ Üretimde ve satışta rekor kıran Cihan'dır'Çalışanlar bu marşı söyleyip ardından topluca şu duayı ediyorlardı: 'Yüce Allah'ım, yarattığın iyiliklere şükürler olsun. Ailelerimizin refahı, şirketimizin yücelmesi için çalışmalarımızı başarıya ulaştır. Amin.' Duanın ardından da çalışanlara adı 'komando iksiri' olan vitamin hapı yutturuluyordu.
Dualara rağmen battılar
Ancak bunca duaya ve marşa rağmen, deyim yerindeyse hapı yutan 'Cihan Elektronik' olacaktı. Şirket 1993 yılında sıkıntıya giriyordu. Cihan Elektronik ağırlığı devlet bankalarına olmak üzere borçlanmış ve borçlarını ödeyemez duruma gelmişti. Bu arada Maral Öztekin de politikaya atılıyor, DYP İstanbul İl Başkanlığı'na dek yükseliyordu. Cihan Elektronik'in tek derdi banka borçları da değildi. Şirket 1993 yılında bayilerinden yıl içinde vermeyi taahhüt ettiği malların karşılığında çekler toplamış, bu çekleri bankalara teminat olarak vermişti. Ancak sektörde daralma yaşanınca, bayi çekleri karşılıksız kalmıştı. Bu da yetmezmiş gibi Cihan Elektronik, taahhüt ettiği malları bayilere teslim edemedi. Bayiler de ana firmaya hacze gittiler. Firma 1996 yılında iflas bayrağını çekti.
İşin ironik yanı, Almanların da durumu öyle pek parlak değildi. Almanya'daki Grundig'de aynı yıllarda zarar ediyordu. Almanlar da kendi Grundig'lerini kurtarma planları yapıyordu. Onlar orada uğraşadursun bizim Grundig için bir hamle daha yapıldı. Uşaklı Mercan ailesi devreye girdi. Grundig markalı ürünleri ithal ederek, Türkiye dağıtımını Mercansoy firması üstlendi.
Öykü Koç'la sürüyor
2002 yılında ise sahneye Koç Grubu girecekti. Beko Elektronik, Grundig markası altında televizyon üretimi için Alman Grundig ile anlaşıyordu. Beko Elektronik, Grundig ile 3 yıllık bir sözleşme imzalıyordu. Grundig'in Türkiye'de yeniden itibar kazanma zamanıydı. Türkiye'de işler yolunda görünüyordu ama Grundig'in anavatanı için aynı şeyler söylenemezdi. 21 Ekim 2003 tarihinde Grundig AG Alman İflas Masası'na düşmüştü.
29 Ocak Perşembe günü ise 'son haber' geldi. Beko Elektronik, İngiliz Alba Plc ile yüzde 50 ortak olarak, Grundig AG'nin 'Home Intermedia System Division'ını satın aldı.
Grundig markasını biz yaratmamıştık ama 70'li yıllarda bu markayı çok sevmiştik. İnsanların olduğu gibi şirket ve markaların da kaderi var. Kader 'Grundig'i bize geri verdi'.
Albert Goldenberg, Cihan Elektronik'teki hisselerini satmasından bu yana aktif iş hayatından da çekilmişti. Goldenberg, Cihan'ın en anlı şanlı günlerinde bile basından uzak duruyordu. Uzun suskunluğunu bizim için bozdu ve Tarabya'daki evinde yanına torunu Aksel Goldenberg'i de alarak konuştu. Ama sadece Grundig'e ilişkin sorularımızı yanıtlamakla yetindi ve şunları anlattı:
'Cihan firmasını kurduğumuz zaman önce VeGa diye bir marka vardı. Önce o radyoları getirdik. Ama sonra Grundig'in transistörlü radyoları bütün dünyada meşhur olunca, onun ithalatına başladık. 1952 yılında ise Grundig markasıyla radyo üretimine başladık. Daha sonra da siyahbeyaz televizyonların üretimini yaptık. 80'lerin başında ağabeyim Beri artık 65 yaşına gelmişti. Ortaklarımız gençti, işlerimizi onlara bırakmaya karar verdik.'
Acaba bu devirde tek neden 'yaşlılık mıydı?' Değilmiş. Albert Goldenberg anlatıyor: 'O zamanlar renkli televizyonlar, Türkiye'ye daha 7-8 sene gelmez deniliyordu. Biz de öyle tahmin ediyorduk. Siyah beyaza da piyasa doymuştu, rekabet de çoktu. Biz de devrettik. Ama iki seneyi geçmedi, Türkiye'ye renkli televizyon geldi. Ama biz artık çekilmiştik. Renklide de büyük rekabet oldu. Maalesef ortaklarımız muvaffak olamadılar. İşin başında ticareti bilen kişiler yoktu. Az zaman sonra da Almanya'daki Grundig zor duruma düştü. Alman Grundig'i de Philips aldı. Sonra da Philips de Grundig üretmekten vazgeçti. Almanya'daki fabrikalar atıl kaldı. Bir kaç grup Grundig'i almak için teşebbüs etti. Ama sonunda Koç'a nasip oldu. İnşallah muvaffak olurlar.' Albert Goldenberg'ın zamanında Vehbi Koç'la tanışıklığı varmış. Ama aynı sektörde faaliyet göstermedikleri için çok yakın arkadaşlıkları yokmuş ama ara sıra da olsa görüşürlermiş.
Albert Goldenberg, TV piyasasına 20 yılı aşkın bir süredir uzak olmasına rağmen gelişmeleri çok yakından izliyor. Özellikle plazma TV teknolojisinin bundan sonra belirleyici olduğu inancında. 20 yıl önce renkli TV konusunda hata yapmış ama bu kez kendinden emin şu tahmini yapıyor: '5 seneye kalmaz. Türkiye'de de herkes televizyonunu değiştirir. Plazma TV alır'
Emekli sanayici şimdilerde oğlunun büro makineleri ithal eden şirketinde zaman geçiriyor. Çok aktif olmasa da yine de iş hayatının bir ucunda olmayı seviyor. Zamanının çoğunu briç ve golf oynamaya ve sevgili eşi Lusi ile birlikte dostlarını ağırlamaya ayırıyor. Ve biraz da ironiyle 'artık basında görünmeyi torunuma bıraktım' diyerek torunu Aksel'i işaret ediyor.
BUSINESS
Net'ten hatim indirilir, web'den cenaze kaldırılır
Bayramlık mektuplar
133 zengin için 'sekreter şirket' kurdu
Kader 'Grundıg'i bize geri verdi'
1.3 milyara tavla satıyor
Kapitalistler Che'yi seviyor!
Araştırmacı - fotoğrafçı
Bizim hanıma da margarin karıştırılmış tereyağı satmışlar
'Harbi Seda' ile kurtlarını döküyor, 'Yasemin' ile dertlerine çözüm arıyorlar
Reklamda ve halkla ilişkilerde etik...
Yurtdışına çıkış harcında muafiyet kapsamı genişledi
Önce 'Artemis Tapınağı' sonra 'Boğaziçi gibi' otel yapacak...
400 trilyon liraya müzik dinliyoruz
Northway'in telefonu, Uzan'ın emek politikası ve BDDK...
Elf'ler ve Hobbıt'ler Tıme Warner'ı kurtardı
Mao'nun 'son dansçı'sı broker oldu
Corc Duboyu Buş
Gameboy küllerinden doğdu
ABD'de 80 bin şeker hastasını 'Türk yazılımı' buluşturdu
Moda 'ikinci el'e uzandı