04.05.2008 - 00:00 | Son Güncellenme:
Çin cinsiyetsiz bir ülke. Cinsellik devlet politikası olarak uzun yıllar topluma unutturulmaya çalışılmış. Bu kadın ile erkek arasındaki eşitsizlikleri gidermiş ancak cinsiyetsiz bir topluma da neden olmuş. Şimdi değişim yaşansa da geçmişin etkisi hâlâ hissediliyor. 10 gün boyunca öpüşen sadece iki çift gördük. Sevgililer birbirine sokulmaktan adeta kaçınıyor.Milliyet muhabiri İhsan Yılmaz Çin izlenimlerini aktarıyor...
Çin kardeşsiz insanlar ülkesi... Aileler tek çocuk yapabiliyor. Kadın yeniden hamile kalırsa kürtaj oluyor. İkinci çocuğun cezası, ödemenin mümkün olmadığı bir para cezası. Bu nedenle cesaret eden olmuyor. Bu durumun istisnası var. Çocuk özürlü doğarsa veya kadın ikinci kez evlenirse bir çocuk yapma hakkı daha var.
Trafik kurallarına pek uyulmuyor. Kavşakta yanan ışık önemli değil. Herkes dalıyor yola.
Tek çocuk politikası Çin’in nüfus yapısını değiştirmiş. Çünkü tek çocuk yapma şansı olan aileler, tarıma dayalı bir toplumda erkek çocuk istiyor. Bu nedenle geçmişte kız çocukları öldürülmüş, nüfus dengesi bozulmuş. Kadın oranı yüzde 40’a kadar inmiş. Ağır cezalar getirilince aradaki fark erimeye başlamış. Çin’in hâlâ yüzde 55’i erkek, yüzde 45’i kadın.
Yöresel yemeklerinin pek Türk damak tadıyla uyuştuğu söylenemez. Domatesin meyve tabağında, yanında şekerle gelmesi bizi oldukça şaşırttı. Bulduğumuz bir Türk lokantasında da aşçıların Çinli olduğunu öğrenince büyük hayal kırıklığı yaşadık.
Çinliler yabancı dile çok uzak. Taksiciler çat pat da olsa İngilizce bilmiyor. Otellerde kentin önemli merkezlerin isimlerinin yazılı olduğu İngilizce-Çince kartlar var. Şoföre gösteriyorsunuz, Çincesinden okuyor gideceğiniz yeri. Yanınıza almazsanız otelinize dönemeyebilirsiniz.
Çamaşırlar kuruması için dışarı asılıyor. Parkların, caddelerin kenarlarına bile iç çamaşırlarını asanlara rastlanıyor.
Çinliler yabancı dile çok uzak. Taksiciler çat pat da olsa İngilizce bilmiyor. Otellerde kentin önemli merkezlerin isimlerinin yazılı olduğu İngilizce-Çince kartlar var. Şoföre gösteriyorsunuz, Çincesinden okuyor gideceğiniz yeri. Yanınıza almazsanız otelinize dönemeyebilirsiniz.
21 milyonluk Şanghay şehrinde de gezilecek çok yer var. Old Temple, gelen turistlerin hemen hemen hepsinin gittiği bir alışveriş bölgesi. Çin’in tüm geleneksel ürünleri bir arada satılıyor. Tabii taklit ürünler de.Şanghay’daki “Şark İncisi” isimli TV kulesi, Asya’nın en büyük, dünyanın üçüncü büyük kulesi. 468 metre uzunluğunda. Kulenin altında Şanghay Şehir ve Kültür Müzesi var.
Şanghay’a gidenlerin mutlaka eski Şanghay’ı görmesi gerekli. Şehrin ilk kurulduğu yer olan bu bölge hâlâ geleneksel yapısını koruyor. İnsanlar yaşıyor ama turistler bu semte para ödeyerek giriyor.
Dünyadaki en ünlü meydanlardan biri Tiananmen. Çin’de 1989’da daha fazla özgürlük isteyen öğrencilerin Çin ordusu tarafından kanlı bir şekilde bastırılması bu meydanın hafızalara kazıdı. Pekin’e gelip de buraya gitmemek olmaz. Zaten Mao’nun mezarı, “Halkın Büyük Salonu” denilen parlamento binası, Devrim Müzesi, Devrim Anıtı ve 600 yıl boyunca iki Çin hanedanına ev sahipliği yapan Yasak Şehir bu meydanın çevresinde. 1420’de tamamlanan Yasak Şehir’de 1,5 milyon obje var. 1 milyon metrekare açık alanın, 170 bin metrekare de binaların yüzölçümü. Duvarlarının uzunluğu 25 bin 92 metre. Dünyanın en uzun ikinci duvarı. Sarayda 999 oda var. 9 rakamı Çin İmparatorluğu’nun sonsuzluk simgesi.
Şimdi müzeye dönüştürülen Yasak Şehir’in her bölümü açık olsa bir ayda ancak gezilebilir. Büyük kapılardan geçilerek, bir kasaba kadar büyük sarayın bölümlerine giriliyor. Dikkat çekici olan hiç ağaç olmaması. Bu bilerek yapılmış, herhangi bir düşman gizlenip imparatora suikast yapmasın diye. 8. kapıdan sonra da imparatorun yatak odalarının bulunduğu bölüme geliniyor. Biz Osmanlı haremlerini namlı sanırdık, öğrendiğimiz bir bilgi bizi şaşırttı. İmparatorların 3 bin, yanlış okumadınız 3 bin kadını olurmuş. Bazı imparatorların fazla seksten öldüğü söyleniyor.
Çin’de ziyaret edilecek birçok özel mekan var. En başta Pekin’e yaklaşık bir saat mesafedeki Çin Seddi. Burayı gezmek öyle kolay değil. Seddin merdivenleri çok dik. Tepedeki nöbetçi kulübesine ulaşmayı çok az kişi başarıyor. Tırmanmak için merdivenlerin yanında korkuluklar var, kah tutunarak kah dinlenerek çıkıyorsunuz. Bir de merdivenlerin ölçüsü tutarsız, bir merdiven 20, diğeri 30 santim...
Bahar ayında yaptığımız tırmanış bizi bunalttı. Yazın nasıl olacağını düşünemiyorum bile. Ama tepeye çıkamazsanız bile burası çok özel bir yer. Görülmeli...Çin Seddi’ni gezeceklere önerim, gitmeden önce sıkı bir dağcılık çalışması yapmaları. Yoksa işleri hiç kolay değil. Çin Seddi macerasını çok erken bitiren var. Geri döndüğünüzde gerçekten bacaklarınız titriyor.
Çin’de çocukların kardeşleri yok. Çünkü nüfus artışını önlemek için ikinci bir çocuk sahibi olmak yasak.
Şu sıralar Çin, olimpiyatlarla yatıp olimpiyatlarla kalkıyor. 8-24 Ağustos tarihlerinde yapılacak olimpiyatlara 10 bin 600 sporcu gelecek. Yaklaşık 50 bin gazeteci de oyunları izleyecek. Yani bir atlete beş gazeteci düşüyor. Yarım milyon da izleyicinin gelmesi bekleniyor. Oteller şimdiden fiyatlarını üçe, dörde katlamış. Tüm Çin seferberlik halinde, olimpiyatları kazanca dönüştürmeye çalışıyor. Herkes İngilizce öğrenme çabasında. Bir devlet kanalı sürekli olimpiyatlara halkı hazırlamak için yayınlar yapıyor.
Pekin’de sıkıntılar yok değil. Trafik önemli sorun. Çünkü otomobil satışları fırlamış. Mart ayında otomobil satışları yüzde 24 artmış. Haliyle bu trafik olimpiyatlarda problem yaratacak. Daha doğrusu öyle sanıyoruz. Ziyaretimiz sırasında Pekin Olimpiyatları Medya Merkezi Direktörü Li Zhanjun bu duruma açıklık getiriyor. Olimpiyatlar sırasında Pekin’de 2 milyon aracın trafiğe çıkışı yasaklanacak.
Görev yapacak yabancı gazetecilere de bir yönetmelikle kolaylıklar getirilmiş. En ilginci ise halkla herhangi bir hükümet yetkilisinden izin almadan konuşabilecekler.
Çin halkı oldukca sıcak ve sempatik. Ancak sıcakkanlı oluşları alışverişte kazıklanmayacağınız anlamına gelmesin. Çünkü Çin’de alışveriş yetenek işi. Pazarlık yapmazsanız sonunuz, pazarlıktan utanıp sıkılan mahcup Avrupalı turistler gibi olur. Yani büyük kazık yersiniz. Bu Pekin’de de, Şanghay’da da böyle. Pazarlık sırasında çelik gibi bir sinire, azme ve dirence sahip olmalısınız. Tabii, bir hediyelik eşyayı yarım saatte alacak kadar da bol zamana... Bu işin vazgeçilmez ritüeli.
Dükkanlarda dikkati çeken ilk şey, çok fazla çalışan olması. Mağazalar devletin veya özel sektörün. Pazarlığın nasıl başladığını söylemeden şu bilgiyi vermek gerekiyor. Çin’in para birimi; yuan. 1 YTL = 5 yuan.
Pazarlık şöyle başlıyor: Örneğin bir ipek bluzun fiyatını sordunuz. Satıcı hesap makinesini çıkarıp 900 yazıyor. Siz bu fiyat çok yüksek anlamına gelen bir işaret yapıyor ve gitmeye hazırlanıyorsunuz. Hemen kolunuza yapışıp “sürpriz” diyerek 750’ye iniyor. Siz yeniden bir “Ooo” çekiyorsunuz. Hemen hesap makinesini size uzatıp bir rakam yazmanızı istiyor. İşte pazarlığın en kritik anı burası. Bluzun gerçek fiyatının ne kadar üstüne çıktıklarını tahmin edemiyorsunuz. Bunun için bir formül var. Sekizde bir formülü. Size söyledikleri fiyatın sekizde birini, bazen onda birini teklif ediyorsunuz. 900’lük bluza 90 yazıyorsunuz. Kıyamet kopuyor, şaşkınlık nidaları atıyor, esprili ve sıcakkanlı satıcı kız, yalancıktan omzunuza vuruyor.
Çat pat İngilizce bilen “Crazy” yani “çılgın” diyor. Yüzünüze bakıp “finish” diyerek son rakamı yazıyor: 350 yuan. Aynı fiyatta ısrarcı oluyorsunuz veya 100’e, 120’ye çıkıyorsunuz. “Olmaz” diyorlar, siz yürüyüp giderken, satıcı kız istediğiniz ürünü poşete koyup elinize tutuşturuyor, 100 yuana... Siz ucuz aldım diye seviniyorsunuz. Ama biraz sonra başka bir arkadaşınız aynı bluzu 50 yuana alıp gelebilir.
Şanghay Old Temple’da karşılaştığımız bir Çinli rehber, bizim grubun Türk olduğunu anladı, “Nasıl?” diye sorduk, “Çok iyi pazarlık yapıyorsunuz” dedi. Avrupalılar, pazarlık yapmayı beceremiyormuş. Gözümün önünde 35 yuana aldığım kravatı bir Avrupalı turiste 150’ye “lütfen” sattılar. Tabii bana sus işareti yaparak...
Çin taklit cenneti. Ama çok fazla ulu orta satmıyorlar. Bu ürünler ara sokaklarda. Buralara gitmenin güvenlik riski yok. Özellikle Şanghay’da adım başı yolunuz “Rolex, Gucci, Armani, Prada...” diye kesiliyor.
Hanutçu parlak kağıda basılmış ürünleri gösteren bir broşür açıyor. Parmağıyla bir yeri işaret ederek, İngilizce “bak” diyor. “Çiip, çiip” diye ekliyor. Yani ucuz.
Hanutçu sizi genellikle karanlık, izbe, sokak içindeki döküntü binalara götürüyor. İçeri girince her şey değişiyor, pırıl pırıl bir dükkan, ahşap raflar ve bir dolu ünlü markaların taklitleri. Burada genellikle İngilizce bilen satıcı var. Çünkü müşterilerin tamamına yakını turist. Aynı pazarlık süreci burada da geçerli. Mucize cihaz elbette hesap makinesi. Tüm pazarlık onun üstünden yürüyor.