23.01.2012 - 17:14 | Son Güncellenme:
Türkiye'deki neredeyse bütün hastanelerde ve sağlıkla ilgili kuruluşların birçoğunda görürsünüz o fotoğrafı. İşaret parmağını dudaklarına götürerek "sus" işareti yapan hemşireyi.
Hastanelerde hepimizi susturan Bayan Sus fotoğrafındaki Dilek Tunca, hikayesini OT dergisine böyle anlatmıştı... ''Hiç unutmuyorum, 1976 senesinin yazıydı.Turizm işimle ilgili Almanya’dan döndüğüm gün annem söyledi “Seni ajanstan aradılar” diye. İstanbul Reklam Ajansı’ydı, Cağaloğlu’nde. Şimdi kapandı tabii. Hatta döndüğümün ertesi günü çekildi o fotoğraf. Şişli’de yaşıyordum. Babam Subay emeklisi, annem terziydi.O dönem Turizmciydim, aynı zamanda mankenlik yapıyordum. Şimdiki kadar çok manken yoktu. Biz 10-12 kişi kadardık. Simla Kantarcıoğlu, Başak Gürsoy, Fatoş Altınkum’lar filan. Ertesi gün hemen gittim ajansa. Yurtoğlu ilaç firması, hastanelere ‘Sus Pankartı’ yaptırmak istiyormuş. Firma beni seçmiş. O zamanlar ‘kast ajansı’ diye bir şey yoktu. Reklam ajansları birbirine haber verirdi. Bağlı olduğumuz bir ajans da yoktu. Hepimiz birbirimizi tanırdık. Ekspozisyonlara 1-2 kişi çıkardık. Rozet Konfeksiyon için hep beraber çektirdiğimiz fotoğraflarımızda vardır.
Ben hastanelere gittiğimde doktorlar ve hemşireler önce bakıyorlar bana, onlara her seferinde tanıdık geliyorum. Yakın davranıyorlar. İlk kez karşılaşmışız aslında ama yıllarca fotoğrafıma bakmışlar, aşinalar bana. Bu duruma çok gülüyorum. Bir gün göz doktoruna gittim. Kızcağız bana bakıp “Yüzünüz hiç yabancı gelmiyor” dedi gülerek, halbuki tam arkasında benim hemşire pozum asılı. Ben hiç çaktırmayıp gülüyorum “Olabilir tabii” diyorum. Söylemiyorum da. Çünkü gözüme makyaj fırçası batmıştı, canım yanıyor. Çıktım oradan, sonradan kendi bulsun diye.Genelde söylemem o kadının ben olduğumu. Bir keresinde anjiyo oluyorum, hastaneye birlikte gittiğim arkadaşım söylemiş doktorlara, bana gelip “Aşk olsun niye söylemiyorsunuz o olduğunuzu?” dediler. “Siz bir an evvel bitirin işinizi, oradaki benim işte!” dedim. Hatta sonra beni özel odaya aldılar, çok hoşuma gitti. Doktorlarla çaktırmadan da olsa samimi bir ilişkim var.
Almanya’da bir dişçi polikliniğine gittim, poliklinikte de bir Türk varmış. Odaya girdim, duvarda benim fotoğrafım asılı. “Nereden buldunuz bu fotoğrafı?” dedim, doktor “Aaa, ben onu çok seviyorum, bayılıyorum, aşığım o hamıma” dedi. Ben kaldım. Hiçbir şey söyleyemiyorum. Bir baktı “Yoksa siz misiniz?” dedi. “Yok o benim kardeşim” dedim. “Hadi canım, kandırmayın. Sizsiniz işte” dedi, güldük.Sonra bir gün Tekirdağ’a gidiyorum, seçim zamanıydı. Bir otobüs gördüm. Bir baktım, otobüsün bir yanında Ecevit’in, diğer yanında benim fotoğrafım var. “Ne alaka yahu!” diye düşündüm. Kime sus diyorlar anlamadım hiç.‘Bayan Sus’un ayrı bir yeri daha vardı, çünkü Atatürk’ten sonra duvardan inmeyen fotoğraf benimkiydi. Herkes geldi gitti, ben duvarda ‘Bayan Sus’ olarak kaldım.''
Ve işte Dilek Tunca'nın son hali...
Türkiye onu Eski ABD Başkanı Bill Clinton'ın, 1999'da Marmara Depremi sonrasında İzmit'e yaptığı ziyarette kucağına alıp sevdiği 'Erkan Bebek' olarak tanıdı.
O tarihte 8 aylık olan Erkan Işık, ertesi gün gazetelerin manşetlerinde yer aldı.
Bill Clinton’ın burnuna sıkarken çekilen görüntüleri tüm ülke ve dünya medyasında yayınlanınca bir anda ünlü oldu.
Clinton’un 2009 yılında uluslararası bir toplantı için Türkiye’ye gelişinde de İstanbul’da Erkan Bebek ile görüşmüştü.
Bu yıl lise son sınıfa geçen ve yaz tatilini de babasının iş yerinde çiğ köfte sarıp müşterilerle ilgilenerek geçiren 18 yaşındaki Erkan Işık, gelecek yıl üniversite eğitimine başlamanın ve oyuncu olmanın hayalini kuruyor.
Babasının İzmit'teki çiğ köfte salonunda, AA muhabirine açıklama yapan Erkan Işık, bilgisayar ve bilişim bölümünde okuduğunu söyledi.Ortaokuldan sonra eğitim hayatının çok iyi gitmediğini dile getiren Işık, maddi ve manevi olarak hep yanında olan merhum iş adamı Kadir Has'ın adını taşıyan üniversitede öğrenim görmeyi hayal ettiğini ve kendisi için istediği tek şeyin üniversiteyi bitirmek olduğunu aktardı.Işık, aile bütçesine katkı sağlamak ve harçlığını çıkartmak için garsonluk yaptığını, daha sonra babasının kısa süre önce açtığı çiğ köfte salonunda çalışmaya başladığını anlatarak "Çiğ köfteyle başladık fakat ileride kahvaltı menüsü de eklemeyi düşünüyoruz. Yeni devraldığımız için daha bir isim belirlemedik. Kararı verecek olan babam ama ben adımın verilmesini isterim, işlere de olumlu etkisi olacağını düşünüyorum." dedi.
Yaz tatilini bu dükkanda çalışarak değerlendirdiğini, her işi yaptığını ama daha çok eksik malzemelerin alımıyla ilgilendiğini dile getiren Işık, "Tanıyan pek olmuyor ama meşhur Erkan bebeğin ben olduğumu söyleyince herkes hatırlıyor." dedi.Işık, meşhur olmanın pek faydasını görmediğini ifade ederek şöyle konuştu:"Birkaç televizyon programından telefon açmışlardı ama sonra devamı gelmedi. Yine küçükken bir reklam filmine çağırmışlardı, o da çekimlerden bir gün önce bir ünlünün reklam filminde kendi çocuğunu oynatmak istemesi nedeniyle iptal oldu. Böyle bir teklif gelirse üzerinde düşünürüm. Açıkçası oyunculuk da düşüncelerim arasında. Bu alanda yetenekliyim, teklif gelirse şansımı denemek isterim. Okulda tiyatro oyununda rol aldım, performansım çok beğenilmişti. Hep başrol oluyordum. İlk oradan başladı. Sonra kısa filmde oynadım."
Clinton ile en son 2010 yılında İstanbul'da bir açılışta görüştüklerini belirten Işık, şunları kaydetti:"Özel odada görüşme şansımız olmuştu. Okulun nasıl gittiğini sordu, ABD'ye davet etti. Hatta Clinton ile İstanbul'da buluştuğumda talep etmediğim halde bana bir ev sözü verildi fakat aradan 7 yıl geçti. Sadece söz veren kişinin danışmanı geldi ve hala ortada bir şey yok. Sonuçta verilen bir söz var ve bu sözü veren de basit biri değil. İsteğim dışında verilen bu sözden sonra çok umutlanmıştık ama verilen söz tutulmadı. Şu an kendi evimiz yok, kirada oturuyoruz. Ben hala o umutla yaşıyorum, çok güzel bir şey insanın kendi evinde oturması. İnşallah verilen söz geç de olsa tutulur."
Clinton ile yeniden görüşmek istediğini belirten Işık, ''İleride düğünüme gelmesini istiyorum. Sünnetime davet etmiştim ama gelemedi. İnşallah düğünüme gelmesine isterim'' diye konuştu.
Erkan'ın Clinton'la olan hikayesini anlatan anne Şennur Işık da Erkan'ın fıtık ameliyatı geçirdiği günün gecesinde deprem olduğunu, bu yüzden depremi hastanede yaşadıklarını belirtti. "Depremin ardından bir süre çadır kentte yaşadık. Clinton'ın geldiğini duydum. Erkan'ı alıp dışarı çıktım. O anda korumaları gelip benden Erkan'ı istedi. İlk önce vermek istemedim ama sonra yine geldiler ve Erkan'ı alıp götürdüler. Cllinton Erkan'ı kucağına alıp sevdi. Erkan kucağındayken Clinton'ın burnunu sıktı. Bu olay bütün televizyonlarda ve gazetelerde çıkmıştı."
Sammy Griner, annesinin 11 aylık fotoğrafını 2007 yılında paylaşması sonucunda internete fenomenine dönüştü. Bir reklam çalışmalarında yer alan ufaklık, 100 bin dolar kazanmayı başardı bile.
“Dünya yansa umrumda değil de bu dünyayı kim yaktı acaba?” pozuyla hafızalarda yer edinen sayko kızın fotoğrafı 2004 yılında küçük kızın babası Dave tarafından çekilmiş.Zoe Roth’un fotoğrafında gerçekten yangın filan yok. Arka plandaki bir yangın değil, yerel itaiyenin yangın söndürme eğitimi çalışmalarından biri.
Scumbag Steve caps’i, 2011 yılında Beantown Mafia isimli bir Rap grubunun albüm kapağında kullanılmıştı. Fotoğrafın yıldızı Blake Boston, bu caps sayesinde tüm dünyada tanınan en pislik adamlardan biri olma şansına sahip oldu. Üstelik hiçbir şey yapmadan.
Lise yıllarında çekilen bir fotoğrafının arkadaşı tarafından internette paylaşılmasıyla, Kyle Craven hiç tahmin edemeyeceği kadar popüler hale geldi. 2012 Yıllarında internetteki yolculuğuna başlayan caps hala en çok tercih edilen capslerden biri.
Chloe adındaki bu küçük kız, ailesinin YouTube’a yüklediği bir video sonucunda 2013 yılında bir idol haline geldi. Videoda Chloe’nin kız kardeşi Lily Disneyland’a gideceği için çok mutluyken küçük Chloe ağlamaya başlamıştı.
Laina Walker, YouTube üzerindeki bir videosu internet kullanıcıları tarafından milyonlarca etkileşim alınca bambaşka bir güne internet fenomeni olarak uyandı. Bu videoda Laina, Justin Beiber’ın “Boyfriend” adlı şarkısının cover’ını yapıyordu.
Magnum, üyelerinin sahip olduğu bir fotoğrafçılar kooperatifi. Yeni bir proje için Magnum fotoğrafçıları kendileri için bir dönüm noktası olan arşiv fotoğraflarından seçme yaptılar. 8-12 Haziran tarihleri arasında fotoğrafların imzalı kopyaları satılacak.Stuart Franklin daha çok “alışveriş torbalarıyla tankın önünde duran adam” fotoğrafıyla tanınıyor. Franklin, bu fotoğrafın ise Tiananmen Meydanı’ndaki “ayaklanmanın ruhunu kristalize ettiğini” belirtiyor.
Steve McCurry (Küba, 2010)1985’te National Geographic dergisinin kapağında yer alan “Afgan Kızı” fotoğrafı ile bilinen McCurry ise daha yakın zamanda çektiği bir fotoğrafını seçmiş proje için. “Beş yıl öncesine kadar Küba gitmek isteyip de gidemediğim yerlerden biriydi. 1970’lerde fotoğrafçılığa başladığımda ABD, Küba ile diplomatik ilişkilerini 1961’de kesmişti… 2014’teki gidişim ise Başkan Obama’nın Küba ile bu ilişkilerin yeniden kurulacağını açıkladığı bir döneme denk gelmişti.”
Fotoğrafçı: STEVE MCCURRY1985’te National Geographic’e kapak olan Afgan mülteci kızın fotoğrafı. ‘Afgan Mona Lisa’ olarak adlandırılan fotoğrafı ABD’li fotoğrafçı Steve McCurry çekti.
Meşhur fotoğraf çekildiğinde 13 yaşında olan Gula’nın hikayesi Sovyetler Birliği ve Afganistan arasındaki savaş sırasında öksüz kalmasıyla başladı. Tüm dünyada meşhur olan fotoğrafı çekildikten sonra uzun yıllar Gula'nın kim olduğu bulunamadı. 2002 yılına gelindiğinde fotoğrafı çeken McCurry'nin de aralarında bulunduğu bir National Geographic ekibi Gula'yı bulabilmek için Afganistan'a gitti. Ekip, 1992'de Afganistan'ın ücra bir bölgesinde Gula'ya ulaşmayı başardı. O sırada bir fırıncıyla evli ve 3 çocuklu olan Gula'nın kimliği biyometri teknolojisi ile kanıtlanmıştı. Genç kadın böylelikle bir kez daha National Geographic'e kapak olmuştu.
Susan Meiselas (Nikaragua, 1978)Susan Meiselas’ın, Molotof kokteyli fırlatmaya hazırlanan adam fotoğrafı Nikaragua devriminin simgelerinden biri olmuştu. Bu fotoğrafta ise ev yapımı bomba yaparken geleneksel dans maskeleriyle kimliklerini gizleyen Nikaragualıları görüyoruz. “İlk kez fotoğrafıma konu olan insanların iletmek istedikleri mesajları için beni kullandıklarını gördüm” diyor Meiselas. New York Times Dergisinin kapağında kullanılan bu fotoğraf onun medyadaki ilk fotoğrafı olmuş.
David Alan Harvey (Rio de Janeiro, 2011)“Bu fotoğraf çalışma biçimimi değiştirdi” diyor David Alan Harvey. Doğru bir hikayeye dayanan kitabının kapak fotoğrafı yapmış bunu. Sonra da dışarıya iş yapmayı bırakıp kendi yayımladığı kitaplar üzerinde yoğunlaşmış
. “Ben herhangi bir değişiklik için plan yapmıyorum. Olacak şey oluyor. Önünüzdeki dönüm noktasını fark etmek önemli. Tıpkı fotoğraf gibi. Fani. Günü yaşamalı. Bir kere kaçırdığınızda giden gitmiş oluyor.”
Jim Goldberg (San Francisco, 1987)“Bir grup oğlan Riviera Oteli’nin çevresinde toplanmıştı. Erkek fahişeler ve zengin sevgilileri. Oğlanlardan birinin elinde bir silah vardı. Silahın dolu olmadığını söyledi. Kafasına, sağa, sola doğrultuyordu. Sonra tavana tutup ateş etti. Silah patladı” diye anlatıyor Goldberg bu fotoğrafın hikayesini.
Hiroji Kubota (Washington, 1963)“1962’de New York’a geldiğimde yanımda 500 dolar ve bir Leica marka fotoğraf makinasıyla birkaç lens vardı. Fotoğrafçılık bilgim yoktu; kariyerime nereden başlayacağımı bilmiyordum… Sıcak bir yaz günü sabah 6’da Washington’a gittiğimde insanlar anıtın etrafında toplanıyordu. Ben de deklanşöre basıp durdum. Sonra birinin konuşmasını duydum: ‘Bir hayalim var…’ Siyahi önder Martin Luther King’di bu. O anda tarihi bir olaya tanıklık ettiğimi anladım. Bu olay dünya algımı, dolayısıyla yaşamımı değiştirdi.”
Paul Fusco (Robert Kennedy cenaze treni, 1968)Paul Fusco 1968’de Look dergisinde çalışıyordu. Robert Kennedy’nin cenazesinin trenle New York’tan Washington’a taşınması olayını fotoğraflaması istendi. Kennedy ailesinin özel vagonlarına girilmesine izin verilmeyen Fusco, yolda dizilmiş insanların saygı duruşunda bulunduğunu görüp onları görüntülemeyi kararlaştırdı.
Abbas (Kahire, 1970)İranlı fotoğrafçı Abbas’ın bu fotoğrafı Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdül Nasır’ın cenazesinde çekilmişti. “Deklanşöre bastığımda bunun fotoğrafçılığım açısından belirleyici anlardan biri olacağını düşünmemiştim” diyen Abbas, usta ressam Rembrandt’ın Amsterdam’daki Manifaturacılar Loncası Mutemetleri (The Syndics of the Drapers’ Guild) adlı resmini görmüş. “Büyük usta zamanı dondurmamış, askıya almıştı... 45 yıldır bu ‘Askıda Kalan An’ benim düsturum oldu... Bu fotoğrafta da öndeki kadın düşüncelere dalmış, tabutu az önce pencerelerinin önünden geçen Reisi Cumhur’ları için ailesiyle birlikte yas tutuyor.”
Peter van Agtmael (Afganistan, 2008)“Amerikan askerlerine iliştirilmiş olarak geçirdiğim birkaç yılda savaşı yabancı bir ordunun dar lenslerinden görmüş, bölge halkıyla irtibatım olmamıştı. Kendimi Afganistan ya da Irak’tan ziyade Amerika’da gibi hissediyordum. Bu fotoğrafı çektiğim ziyaretimde ilk kez iliştirilmiş fotoğrafçı olarak gitmemiştim. Bu fotoğraf ABD’de yaşayan sakat bir Afgan’ın Afganistan’daki düğününde çekildi. Gelin Fahima yeğenleriyle poz vermişti. Bu seyahatin ardından perspektifimin ne kadar sınırlı kalmış olduğunu gördüm... Afganlar artık birer gölge değil, birey olmuşlardı. Önceki dar kapsamımdan utandım ve çalışma tarzımı değiştirdim.”
Harry Gruyaert (1966)“1966’da kız arkadaşımı yeni sevgilisi elimden almıştı. İkisiyle ilgili bir film yaparak kendisini ne kadar sevdiğimi anlamasını sağlamaya çalışacaktım” diye anlatıyor Belçikalı fotoğrafçı bu fotoğrafın hikayesini. “Onu filme çekerken araya bir mesafe koymayı başardım. Hem onu hem kendimi daha iyi tanımıştım. Gitmesine izin verdim. Bu, fotoğrafımda önemli bir etken oldu: hem vardım, hem yoktum.”
Eli Reed (Tanzanya’daki Ruandalı mülteciler, 1995)Bu fotoğraf Ruanda’daki soykırımın ardından çekilmişti. “Sınır Tanımayan Doktorlar’ın İspanya bölümüyle çalışıyordum. Onlara hayranlık duyuyordum. Güvenlik sorunu ve gergin koşullara rağmen hiç yalpalamadılar. Kamptaki mültecilerin yaşamını belgeliyordum ben de. Sahada futbol oynandığını görüp oraya doğru gittim. Sahayla fotoğraf makinem arasında bu iki yüz belirmişti. Yüzlerindeki ifade burada tanık olduğum her şeyi anlatıyordu sanki ve katliamdan sağ kurtulan diğer insanların yüzlerindekiyle aynıydı.”
Abdul Halim al-Attar ve kızı için internette bir yardım kampanyası düzenlendi ve tam 191 bin dolar toplandı.
Simonarson bu fotoğrafı gördükten sonra @buy_pens (tükenmez kalem satın al) adıyla bir Twitter hesabı açtı. Sonra Indiegogo'da bir kampanya başlattı. Al-Attar ve ailesi için açılan kampanyada 5 bin dolar toplanması umuluyordu. Ancak fotoğraf o kadar etkili oldu ki. Üç ayda 188 bin 685 dolar toplandı.
33 yaşındaki Abdul Halim, gelen bu bağışla iki ay önce bir fırın açtı. İşler iyi gitti.
Fırının yanına bir de kebap dükkanı eklendi. Abdul Halim'in şansı açılmıştı artık.
Bir de küçük restoran açtı. Şu anda tam 16 Suriyeli göçmeni işçi olarak istihdam etmiş durumda. Geçen yaz internette viral bir fotoğrafın gücünü gösteren bu olayın asıl kahramanı bir internet gazetecisi olan Norveçli Gissur Simonarson.
Abdul Halim Al-Attar bu yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Sadece benim hayatım değişmedi, çocuklarının ve yanımda çalışmaya başlayan Suriyelilerin de hayatı değişti."
Al Attar ayrıca Suriye'de kalan akrabaları ve arkadaşlarına 25 bin dolar gönderdi. Bir fotoğrafla değişen hayatının ardından kendisi ve ailesi için Beyrut'ta çok daha iyi bir hayat inşa eden Al-Attar bu sırada eşinden ayrıldı.
İnşaat halindeki bir binada konaklarken , şimdi 4 yaşındaki kızı Reem güvenle uyuyabiliyor. 9 yaşındaki oğlu Abdullelah da okula gidiyor.
Çoğumuz internette gezerken bu küçük kardeşimize rastlamışızdır. Onun fotoğrafı, en başarısız hissettiğimiz anda motivasyon kaynağı, bir şey başardığımızda ise zaferimizi taçlandırma aracıydı. Surat ifadesiyle de internet çağı insanlarının sevimli bulduğu çocuklardan olan Sammy Griner, artık büyüdü...
Babasının paylaştığı fotoğrafla ünlü olan Sam, şimdi böbrek hastası babası için bağış topluyor.
Radikal'in çeviri haberine göre bugün 8 yaşına gelen Sam ile annesi Laney, baba Justin’in bir an önce iyileşebilmesi için bir bağış kampanyası başlattı. ABD’nin Florida eyaletinde yaşayan anne Laney, bu kampanyayı 8 Nisan’da başlatmış. Ancak GoFundMe.com sitesindeki kampanyayı oluştururken, oğlunun adından bahsetmemiş. Daha sonra fikrini değiştirmiş ve “Justin’e böbrek nakli” adını verdiği kampanyanın görseline oğullarının da bulunduğu bir görsel eklemiş ve kampanya böylece daha fazla kişiye ulaşmış.
“Eğer insanlar bağış toplanan kişinin, kendilerini güldüren bu çocuğun babası olduğunu bilirlerse, hedefimize daha kolay ulaşabiliriz diye düşündüm” diyen Laney’nin bu hamlesi başarılı da oldu. Kampanyada “başarılı çocuk” ifadesinin (İngilizcede bilinen adıyla ‘meme’) kullanılmasından sonra yaklaşık 400 kişi Justin için bağışta bulundu.
Böylece ilaçları, ameliyatı ve ameliyat sonrası bakımı 75 bin dolar (yaklaşık 201.000 TL) tutan baba Justin için hedeflenen bağışın yarısı toplandı.Sammy’nin babası Justin, aslında uzun süredir böbreklerinden rahatsızdı. Tedavisine Sammy’nin doğmasından çok önce başlayan Justin, haftada 3 kere diyalize giriyordu. Fakat tedavi bir türlü olumlu sonuçlanmıyordu.
2007’de oğlu Sammy’nin fotoğrafını çekip Flickr’da paylaşan ve bilmeden onun ünlü olmasına sebep olan baba Justin, oğlunun bu kadar ünlü olmasına şaşırdığını söylüyor ve “ ‘Başarılı Çocuk’ ifadesinin internette popüler olduğunu biliyorum. Ama bizim açımızdan bakıldığında o sadece bizim 8 yaşındaki oğlumuz Sam… Fakat Sam’in yıllar içinde tüm dünyadaki insanlara ulaşmış olması inanılmaz bir duygu” diyor.
Dünyanın en ünlü fotoğraflarından biri sayılabilecek bu fotoğraf nerede çekildi merak ettiniz mi?
Fotoğrafın sahibi ise Charles O'Rear adlı bir profesyonel fotoğrafçı. Yıllarca birçok bilgisayar kullanıcısının arka planı olarak kalan fotoğraf National Geographic’in fotoğrafçılarından Charles O’Rear tarafından 1996 yılında ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki Napa Vadi‘sinde çekilmiş. O’Rear fotoğrafı kız arkadaşını ziyaret etmeye gittiği sırada çektmi. Bu denli meşhur olacağını tahmin etmemiş.
Meşhur manzara Microsoft tarafından, Windows XP arka plan için masaüstü resmi olarak seçilmişti. Bugün, bir üzüm bağına dönüştürülen fotoğrafın çekildiği o tepe böyle gözüküyor.
Fotoğrafçı: LORD SNOWDONLord Snowdon imzalı Anthony Blunt’ın fotoğrafı.
Fotoğrafçı: KARSHKanadalı fotoğrafçı Karsh’ın 1941’de çektiği Churchill fotoğrafı.
Fotoğrafçı: W EUGENE SMITH20. yüzyılın en önemli fotoğraf sanatçılarından gösterilen W. Eugene Smith’in çektiği ABD’li bahriyelinin fotoğrafı.
Fotoğrafçı: TERRY O’NEILLTerry O’Neill’in sinemanın güzel yıldızı Audrey Hepburn’i havuzda çektiği fotoğraf.
Fotoğrafçı: GEORGE HOLZABD’li fotoğrafçı George Holz’ın 1998’te çektiği fotoğrafta Angelina Jolie, bugünkü ününe kavuşmamış, genç bir aktris.
Fotoğrafçı: ANONYMOUSHollywood’un menekşe gözlü yıldızı Elizabeth Taylor’ın tüm güzelliğini ortaya koyan bu portre fotoğrafını kimin çektiği bilinmiyor.
Fotoğrafçı: TERENCE DONOVANİngiliz aktör Terence Stamp’ın ‘Çılgın Kalabalıktan Uzak’ filminin setinde çekilen siyah beyaz fotoğrafı.
Fotoğrafçı: BERT STERNAktris Marilyn Monroe’nun Vogue Dergisi için ölmeden 6 hafta önce ABD’li fotoğrafçı Bert Stern’e verdiği pozlar. Lindsay Lohan gibi birçok yıldız Marily’nin bu pozlarının benzerini çektirdi.