05.08.2013 - 16:49 | Son Güncellenme:
‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’ dizisinde oynadığı ‘Carolin’ rolüyle yıldızı parlayan Wilma Elles, Fox TV’de hafta içi her gün yayınlanan ‘Kahireli Palas’ta ‘Marta’ ve ‘Emili’ olmak üzere farklı karakterlerle seyirci karşısında. 23 yaşında başrol olmak üzere, üç sinema filmi, 20 tiyatro oyunu ve birçok yabancı dizide oynayan Elles, kendini taze tutmak için farklı rolleri seçmeye çalıştığını söylüyor. Tiyatro dışında İslam bilimi okuyan oyuncu, Türkiye’ye tamamen bir tesadüf sonucu geldiğini anlattı.MİLLİYET TELEVİZYON DERGİSİ - MELİS GÜVENÇ
Oyunculuk çocukluk hayalimdi. Küçükken kardeşlerimle ve arkadaşlarımla hep film gibi oyunlar oynardık. Oyunculuk isteği o yıllarda başladı ve hep yapmak istediğim bir şeydi.
Reklam işi için konuşmuştuk ama onlar dizi projesi için geri dönüş yaptılar. Bu yaz çalışmayı düşünmüyordum, ama yine de plajda olmak yerine en sevdiğim yer sette olmayı tercih ettim.
Bu rolü benim için yazdılar. Üç karakter oynuyorum. Tiyatroda ve sinemada birkaç karakter birden oynayabilirsin. Ama dizide çok zor bir ihtimal... İlk defa bir dizide üç ayrı karakteri canlandıracağımı düşünmek beni çok heyecanlandırdı. İlkleri seviyorum. Carolin’den sonra hep benzer rol teklifleri aldım. 35-40 yaşında birini canlandırmam istendi. Ama daha çok gencim o yaşlara 15 senem var. Oyunculuk adına çok şeyler yapabilirim. Bu dizide de 45 yaşındaki Marta’yı oynuyorum ama korkmuyorum. Kendimi taze tutmak için farklı rolleri seçmeye çalışıyorum.
Dört haftadan beri buradayız. Her gün 55 dakika çekim yapmak çok zor. O anlamda biraz yoğun geçiyor. Farklı bir tarz. Full konsantrasyon gerektiriyor. Herkes çok uyumlu, samimi ve güler yüzlü. Bunu ilk geldiğim gün fark ettim. Ben her şeyi yetiştirmek adına acele edeceğimizi düşünürken, rahat bir şekilde çalışmak beni mutlu ediyor. Önümüzdeki bölümlerde inanılmaz bir dram başlayacak.
Saf ve idealist biri Marta... Kemal’le büyük bir aşk yaşıyor. Kemal, başka bir çocuğu olduğu için benden ayrılmak zorunda kalıyor. Bunun üzerine Marta bir travma geçiriyor ve iki çocukla tek başına kalıyor. Benim çocuklarımdan biri Emily. Emily’i de ben oynuyorum. Emily babasını hiç tanımamış, bir gün cesaretini toplayıp babasını bulmaya geliyor.
Bu aslında sezgisel bir şey. Neyi canlandıracağımı düşündüğüm anda değişiyorum. Mesela 10 sene önce bir şarkı dinlersiniz, aşkınız gözünüzde canlanır. O şarkıyı bugün duyduğunuzda aynı şey yine gözünüzde canlanır. Bir rolden çıkıp diğerine girmek için sadece bir ip ucu yeterli oluyor. Herkes oyunculuk yapabilir. Bu işe kalbini verirsen her şeyin devamı geliyor.
O kadar çok ki... Geçtiğimiz aylarda ‘The Tragedy’ adlı korku filminde oynadım. İlk önce Amerika’da vizyona girecek. Ama western ve bilimkurgu tarzı filmlerde oynamak, farklı farklı dünyalara gitmek istiyorum. Greenbox film hiç çekmedim öyle bir filmde de rol almak isterim.
Bana “Almanya’da çok fazla oyunculuk yapmadın, ama Türkiye’ye geldin star oldun” diyorlar. Böyle bir şey söz konusu değil. Çünkü ben oyunculuk okulundan geldim. 23 yaşımday-ken üç sinema filminde başrol oynadım. 30 kısa film, 20 tiyatro oyununda ve birçok dizide rol aldım. 23 yaşında bu kadar işte yer almak büyük başarı. Yurt dışından da teklif aldım ama her hafta ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’yi çektiğim için gidemedim.
Çok fazla hedefim var. Pozitif düşünceye inanıyorum. O yüzden her şeyi olumlu düşünür ve iyi hayal ederim. Bir dizide oynarken dört hafta sonra ne olacak bilemiyorsun. Bu çok heyecan verici bir şey.
Türk dizileri ve set koşulları yurt dışındaki yapımlara benziyor. Burada da çok çalışıyoruz ama sekiz saat ara veriliyor. Onun için herkes gayet iyi. Türkiye’de dizi konusunda çok fazla üretim var. Burası Hollywood gibi. Dışarıdan eksik bir tarafı yok. Çok fazla benzerlikleri var.
Bir şey olmadı. Çünkü Almanya’da o kadar çok Türk yaşıyor ki biz onlarla beraber büyüdük. Ben Türklerin gelenek göreneklerine çok alışığım ve biliyorum. Türk komşularımız vardı, birbirimize gider gelirdik.
Bu bölümü seçmem tamamen kaderdi. Oyunculuk okulum öğleden sonraydı ve sabah boş vaktim vardı. Aslında psikoloji okumak istiyordum ama okuduğum okulda psikoloji olmadığı için listede olanlara baktım. Siyaset her zaman kabul gören bir meslek, farklı kültürler de ilgimi çekiyor diye düşündüm ve İslam bilimi okumaya karar verdim. Çevremdekiler “Tiyatroyla İslam bilimi ne alaka” deseler de farklı bir kültürü tanıma fırsatı buldum. Herkes Hollywood’a giderken ben Doğu’ya gideceğim dedim.
Hayır olmadı. Köln’de yaşayan Türk bir yönetmenle kısa film çektim. Türkiye’de bir sinema projesi olduğunu söyledi ve geldim. Filmi çektikten sonra beni ‘Carolin’ karakteri için tavsiye ettiler. Tamamen tesadüf oldu Türkiye’ye gelmem.
Herkesin durumu ve şartları farklı, kişiye göre değişir. Bu biraz kısmetle de alakalı. Ben Türkiye’ye sırtımı dönmem. Burada birçok insana kalbimi verdim. Bu sevginin biteceğini düşünmüyorum.
Böyle bir şeyi kimse bana söylemedi. Benim için herkes eşit. Beş kardeşle büyüdüm, kalabalık bir aileden geliyorum, nasıl kaprisli olabilirim. Dizi bir ekip işi, herkes önemli. Bu alakasız haber beni çok üzdü.
Biz çok mutluyuz, çok güzel bir dönem yaşıyoruz. Birbirimize her anlamda destek oluyoruz. Beraber çok güzel planlarımız ve hedeflerimiz var.
Evlilik için çok erken. Hâlâ çok gencim. Henüz kendimi evliliğe hazır hissetmiyorum. Ama evlilik çok güzel bir şey. En güzel şey iki sevgilinin arkadaş gibi olması. Kerem’le birlikte bir ömür geçirmeyi isterim. Aşk yarım olabilir mi?
Çocuk sahibi olmak çok güzel bir şey. Anne olmayı çok istiyorum, ama acelem yok. Çocuk büyük bir sorumluluk, şu an kendimi tamamen oyunculuğa vermek istiyorum. Beş yıl sonrası için çocuk yapmayı düşünüyorum.
Röportaj: Melis GüvençFotoğraf : Hüseyin Özdemir