05.02.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
Hacettepe Üniversitesi’nden Dr. Gülay Sarıçoban’ın yayına hazırladığı “Yassıada, Kayseri ve Toptaşı Cezaevi Günlükleri”ni yayımlamaya bugün son veriyoruz. Yakında Yapı Kredi Yayınları’ndan yayınlanacak günlükler; Samet Ağaoğlu tarafından Yassıada, Kayseri ve Toptaşı cezaevinde kaleme alındı.
Günlükler bir bloknota yazılı, toplam 13 defterden oluşuyor. 15 Kasım 1960 tarihinde başlayıp 30 Haziran 1964’te sona eriyor. Günlükler cezaevlerinde çok erken saatlerde yazılmış.
‘Belki de kasten takatsiz bıraktılar’
4.12.1961 Pazartesi sabah saat 04.00
Berrin Hanım çocuklarıyla Adnan Bey’i görmeye son gidişlerinde merhumu büyük hüzün içinde buluyorlar. Hepsinin ayrı ayrı durmadan ellerini öpüyormuş. Yanlarında Yarbay [Tarık Güryay] da var. Adnan Bey, “Bana hastayım diye birtakım iğneler yapıyorlar. Onlar beni sersem, halsiz hale sokuyor, istemiyorum yine yapıyorlar. Sonra işte Yarbay da burada. Bana son aylarda çok eziyet ediyorlar. Buradan canlı çıkarmayacaklar. Neden bir kurşunla bu işi bitirmiyorlar” diyor.
Belki de biçareyi kasten takatsiz bıraktılar öyle. Belki de gizli gizli manevi işkenceye tuttular, sövmek, tartaklamak suretiyle.
‘Bunların mükâfatını alması lazımdı’
13.12.1961 Çarşamba sabah saat 04.00
Sıtkı ve ben aynı saftaydık, ikimiz de genel kurul azası, ikimiz de eski vekil. Fakat o dört sene iki aya mahkum oldu, ben müebbet. Bu ceza farkı bizi birbirimizden uzaklaştırdı. Yırcalı ile aramızdaki bu fark neden oldu? Anlatması uzun sürer. Burada şu kadarını söyleyeyim. O daha 27 Mayıs’tan bir yıl önceden beri Halk Partisi ile gizli münasebete girmişti. İçimizi onlara ve gazetecilere haber veriyordu. Daha Harp Okulu’nda iken o sırada tahliye edilecek milletvekillerinin listesini Şemi Ergin’le o hazırladı. Bütün bunların mükâfatını almalıydı.
‘Gözyaşı dökmekten çekinmiyor’
25.12.1961 Pazartesi sabah saat 06.00
Bayar hastaneye gitmemekte ısrar etti. Savcı Ankara ile görüşecekti. Netice ne oldu bilmiyorum. Bayar’ın “İyiyim, hücreye gireceğim” sözüne karşılık savcılık da, hastane de “Bu tarihi mesuliyeti üzerimize alamayız” diyor. Çok iyi insan olan Doktor Kâmil ve İhsan Beyler ise “Hücreye girmeniz Milleti üzer” diyor. Hücredekiler de ihtiyarın aralarına gelmesini istemiyor. Çünkü bütün gözler onlara dönecek bu sefer. İhtiyarın manevi salabeti, kuvveti böylece zaaf oluyor. Ayrıca içinden de zayıflıyor gün geçtikçe; gözyaşı dökmekten çekinmiyor.
‘Bizim sırtımızdan kahramanlık...’
18.03.1962 Pazar
Süreyya affın yaklaştığını söylüyor fakat kademeli olacak diyor. On yıla kadar mahkumlar, on yıllıklar da içine girerse üç on beşlik, bir yirmilik ve müebbetler kalacak. O halde bizleri hudut dışı atsınlar. Bu fikri Bayar’a söyledim. Üç ay önce pek munis karşılamamıştı. Bu sefer kendisinin vatan havasını teneffüs ederek ölmek istediğini, arkadaşlarının kurtuluşu karşılığında hapishanede yatmakta tereddüt etmeyeceğini söyledi.
Samet Ağaoğlu günlüklerinde cezaevinden çok
sıkıldığını belirtiyor: “Ölenleri kıskanıyorum!”
‘Ah İsmet Paşa, dediğini yaptın!’
20.04.1962 Cuma
Kadınlardan sonra şimdi de mahkum çocukları af ziyaretlerine başlamışlar. İlk gittikleri de yine Ürgüplü. Ah İsmet Paşa, dediğini yaptın, çoluk çocuğumuzu ayaklarına kapatıyorsun. [Sıtkı] Yırcalı’nın oğlu da gidenler arasında imiş! Bundan daha hazin bir tablo, bundan daha aşağı bir düşme yeri olabilir mi? Bu manzaraları gördükçe ölmediğime, öldürmediklerine yanıp duruyorum.
‘Benden başka adam yok inancı!’
9.05.1962 Çarşamba
Dün akşam Bayar beni aramış, yanına gittim. Talep olmadan affetmek istediklerine göre herhangi bir itirazınız olmasın artık dedim, çünkü ötekilerin affını kolaylaştırır. Ben de böyle düşünüyorum dedi. Sonra bahis İnönü’nün kinine geçti, İsmet Paşa diyormuş ki “İttihat Terakki’nin içinde bir klik vardı: Balkan Muharebesi’ni, Birinci Dünya Harbi’ni onlar çıkardılar sonunda da tasfiye edildiler. İşte Demokratların içinde de böyle bir klik var.” Bu sözleri tahlil ettik. Ben “Evet adamın kasti şu: “Asılan üç arkadaştan sonra Demokrat Parti’nin manevi şahsiyetini temsil edenler kimler kaldı? Başta siz, [Refik] Koraltan, [Celal] Yardımcı, [İzzet] Akçal. Tevfik [İleri] zaten öldü. Bahadır Dülger, ben, daha birkaç kişi. Bunlar da müebbet hapis mahkzmu. Bakın işte onları affetmek istemiyor.” Nedense bu söz Bayar’ı kızdırdı. Sinirli bir hal ile “Onun bahsettiği klik benim, başkası değil! Şartlar ise tamamen değişik” dedi.
Allah, Allah hâlâ benden başka adam yok inancı, hâlâ kör gözüm! Bunun yüzünden felaketimiz bu kadar ağır oldu. Adam farkında değil! Ne ise!
Samet Ağaoğlu günlüklerinde Adnan Menderes’in çarpıcı anılarına da yer veriyor.
‘Sevimli, haydut gibi bir Anadolu çocuğu’
18.05.1964 Pazartesi
Geçen Çarşamba günü Yaşar Kemal geldi. İlk defa gördüm. Sevimli, haydut gibi bir Anadolu çocuğu! Samimi ve heyecanlıydı. Onun romanlarından, benim hikâyelerimden bahsettik. Bana kitaplar getirmiş.
Buradan da kaçmak istiyorum. Bir Anadolu ilçe cezaevine. Yalnız başıma kalırım böylece. Hiç değilse alabildiğine düşünme hürriyetim olur. Ölenlerimizi kıskanıyorum artık. Bir hatıradan ibaret kaldılar. Ne onları rahatsız eden var, ne onlar rahatsız ediyorlar kimseyi.
YASSIADA DAVA DEFTERİ’NDEN...
‘Savcıyı kendi kitabıyla baş başa bırakıyorum’
1.08.1961 Salı Anayasa Savunmaları
Muhterem Hâkimlerim,
Öldüğüme değil, böylesine ciddiyetten uzak bir mantıkla ölümümün istenmesine yanacağım. Yine öldüğüme değil, her biri sizler gibi memleketin en büyük hâkimlerinden mürekkep bir divanın huzuruna böylesine garip bir iddianın çıkmasına üzüldüğüm için.
Artık büyük savcıyı kendi kitabı ile baş başa bırakarak asıl savunmama geçiyorum.
“Vatan Cephesi ocaklarının Demokrat Parti’den ayrı bir teşekkül olduğu iddiasının duruşmalar sonunda tamamen yıkılmış olması, ne olursa olsun suçlandırmaya hazırlanmış kalemi şaşırtmıştır.”
İşte bu konuşma ile savcı Yüksek Soruşturma Kurulu’nun Vatan Cephesi’nin Demokrat Parti’den ayrı bir teşekkül olduğu iddia ve vehmini duruşmalar sonunda tamamen yıkılmış olması üzerine bir başka vehme, Anayasa’yı tagyir ve ihlal vehmine dört elle sarılmış görünüyor. Bu Anayasa ihlal Yüksek Soruşturma Kurulu bir hayale dayanıyordu. Vatan Cephesi’nin Demokrat Parti’den ayrı bir teşkilat olduğu hesabına. Bu vehim duruşmalar sonunda yıkıldı. Bu sefer savcı başka bir yol tuttu:
Bu partinin üyelerini ve taraflarını artırmak için yaptığı çalışma öteki partilerin yok edilmesi gayesine başlayarak “Demokrasi partiler rejimindir, Demokrat Parti; vaat, tazyik, menfaat yolları ile herkesi kendisinin ve etrafına toplanarak gayretini göstermek suretiyle tek parti olarak kalmak istemiş, böylece de bir yandan Anayasa’nın eşitlik prensibini ihlal, bir yandan da rejimi 146. maddede yanlı şekilde yani anayasayı ihlal, tagyir yolu ile değiştirmeye teşebbüs etmiştir” neticesine varmıştır.
Savcıya göre ben de bu gaye ile çalışmalarda bulunmuşum, aynı zamanda da Genel Kurul namına yapılmış tamimlerden de haberdar bulunmamın icap ettiğinden aynı suçu işlemiş durumdayım.
TOPTAŞI GÜNLÜKLERİNDEN SEÇMELER
‘Acaba sağ çıkabilecek miyim?’
30 Mart 1964 Pazartesi
Harp Okulu kapısından beri her zindana “Acaba sağ çıkabilecek miyim” diye kendi kendime sorarak girdim. Buraya da öyle! Harp Okulu ve Yassıada insanlara öldürmeyi öğreten yerlerdi. İmralı, Kayseri hapishaneleri iyi insan olma hazırlığı! Toptaşı’nın temeli bu gayelerle değil, hastalıkta, aklın ve ruhun fırtınalarından kurtarma yeri olarak yapılmış.
‘Tam ortaçağ usulü’
21.04.1964 Salı
Bu hapishane, bana infaz sistemimiz hakkında yeni fikirler verdi. Tam ortaçağ usulü yeni şekiller altında uygulanıyor hâlâ diyebilirim. Mesela başgardiyanlar istedikleri mahkzmu, herhangi bir sebeple ölesiye dövüyor. Öteki gardiyanlar da. Küçük bahçede üç hücre var. Bir adam boyu her biri. Tuvaleti tabii içerde. Fakat akarsuyu yok. Gardiyanlar ve müdür buralara yine küçücük sebeplerle mahkzmları günlerce atıyorlar.
‘Dün akşam yine bazı acayip ziyaretler olmuş’
30.06.1964 Salı
Çok oldu yazmadığım. Bir hayli şeyler de oldu bu arada. Dört beş gün önce bir gece yarısı birden bizim koğuşa jandarma binbaşısı geldi, baskın yaptılar. Müdür ve savcının haberi yok. Benim kaçtığım hakkında ihbar yapmışlar. Ne garip şey! Başgardiyan da kapıyı açıyor. Dün akşam da yine acayip bazı ziyaretler olmuş müdürlüğe. Siviller, subaylar.
BİTTİ