04.12.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:
0
Adli Tıp Kurumu Başkanı Prof. Dr. Oğuz Polat, Türkiyede bilirkişi olmanın çok kolay olduğunu, yazılı belge incelemesi yapan akademisyen uzmanların olmadığını öne sürdü. Polatın, özellikle trafik kazalarında kusur oranının belirlenmesinde görev yapan bilirkişilerin yeterli bilgiye sahip olmadığı yönündeki sözleri, tartışma yarattı. Polatın görüşleri, "Bilirkişi olmak kolay mı?", "Bilirkişilerin hazırladıkları raporlara dayanarak verilen mahkeme kararları, tartışmaya açık değil mi?" sorularını gündeme getirdi. Prof. Dr. Köksal Bayraktar (Ceza Hukukçusu) Yargıcın alanına girer Adli Tıp Kurumu Başkanının bu demeci, yapılmış olan bilirkişiliklerin ve bunların yer aldığı davaların sakatlanması sonucunu doğurmaz. Çünkü her dava kendine özgüdür. Hukuk, bilirkişiliği, yargıcın ihtisas gerektiren konularda, ihtisas sahibi kişilerden görüş alması şeklinde tanımlamıştır. Bilirkişi, tarafsız olacağı yönünde de yemin verecektir. Ayrıca Adli Tıp Kurumunun uzmanlaşmış olduğu konuların dışındaki sorunlarda, yargıçlar kendi takdirlerine göre bilirkişi tayin etmektedirler. Bu kurumun işleyiş tarzı, bazı somut olaylarda sapmalara ya da kötü uygulamalara neden olması, bilirkişiliği tamamen yok etmeyi veya yanlış yorumlamayı getirmemelidir. Yargıçlarımızın objektifliğini ve tarafsızlığını daima göz önünde bulundurarak, bilirkişiliği de yargıçlık görev alanı içerisinde düşünmek gerekir. Cevat Vulaş (Avukat - Bilirkişi) Herkes bilirkişi olamaz Türkiyede hukukçu bilirkişiler ile fenni bilirkişilerin (mühendisler, kimyagerler, kadastro mühendisleri vb.) birlikte düzenledikleri raporlar, mahkemelerin hüküm kurmasına yardımcı olmaktadır. Hâkimler, bilirkişileri seçerken bu kişilerin kendi alanlarında bilgi birikimlerini ve geçmişlerini göz önünde bulundurmaktadır. Ayrıca hukukçu bilirkişiler raporların yazılmasında yasaya uygun düzenlemelere de yardımcı olmaktadırlar. Türkiyede bilirkişilik, her önüne gelenin bilirkişi olabileceği kurum değildir. Yine de hâkimler bilirkişi raporlarıyla doğrudan doğruya bağlantılı olmayıp gerektiğinde bilirkişi raporunun aksine karar verme hakkına da sahiptirler. Bilirkişilerin hazırladıkları raporlara dayanarak verilen hükümler, hukuki bir tartışmaya da yol açamaz. Prof. Ahmet Samsunlu (Çevre Mühendisi) Meslek haline gelmemeli Uzmanlık alanım doğrultusunda ben de bilirkişilik yaptım. Mahkemeden dosyayı alıyorsunuz, keşfe gidiyorsunuz, gelip rapor yazacaksınız, üç kişiyi bir araya getiremiyorsunuz. Raporu yazıyorsunuz, bu kez de karşı tarafın muhakkak itirazı söz konusu oluyor. Bu kez bu itiraza yanıt hazırlıyorsunuz. Bir bilim adamı olarak zamanımın çok değerli olduğunu düşündüğüm için, ben artık bilirkişilik yapmıyorum. Bilirkişi olmak kolay değil, olmaması gerekir. Oysa bazı insanların bu işi meslek haline getirdiğini duyuyorum. Konusuna hakim olan kişilerin bilirkişilik yapmasını doğru buluyorum. Bilirkişilik para kazanılan bir iş, para kazandıran bir kurum olarak düşünülmemeli. Adı üzerinde bilen kişilerin hizmet verdiği bir kurum olarak değerlendirilmeli. Doç. Fatih Mahmutoğlu (Ceza Hukukçusu) Bu iş sağlıklı yürümüyor Türkiyede hâkim ve savcıların iş yükü nedeniyle, çok abartılı bir biçimde hukuki konularda bile bilirkişiye başvurulduğu görünüyor. Bu çok yanlış bir şey ama ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Dolayısıyla bilirkişiliği genel adli reform içerisinde değerlendirmek lazım. Hâkim ve savcıların işini de azaltarak, bilirkişilik görevleri iyi saptanmalı. Bilirkişinin alanında uzman olup olmadığı mutlaka dikkate alınmalı. Bilirkişi listelerinin iyi çıkartılması, uzmanların iyi saptanması, belirli sürelerin konulması çok isabetli olur. Ama, ben Türkiyede bu işin sağlıklı yürüdüğü düşüncesinde değilim. Bilirkişilerin yeterli bilgiye sahip olmadığı ya da yazılı belge incelemesi yapan uzmanların olmadığını söylemek, mahkeme kararlarını tartışma konusu haline getirmez ama hassas bir konudur.