Gündem Işıkların dili mahya

Işıkların dili mahya

18.10.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ramazanda minareler arasında kurulan mahyaların ışığı bir başkadır. Hünerli kandil ustaları ateşten harfleriyle gözlere değil, gönüllere ulaşmak ister

Işıkların dili mahya

Dünyadaki üç mahya ustasından biri olan Kahraman Yıldız'ın feryadı dün ile bugün arasındaki farkı anlatmaya fazlasıyla yetiyor: "Sanatımı benden çalacak hırsız arıyorum..."Işık kör etmez, ışık gösterir. Çünkü o hünerli kandil ustaları, ateşten harfleriyle gözünüze tutmaz ışıklarını. Mahyalarda sıra sıra yanan kandillerle gönüllere ulaşmak isterler. Sonra ahaliyi ve mahalleyi aydınlatırlar. Bugünün mahyaları, göze yakın, gönle uzak olduğu için insanı tutamıyor. Ramazana bir coşku, bir heybet katamıyor. Yahya Kemal, bir ramazan gecesinde bir yabancının Moda'dan İstanbul'u uzun uzun seyrettikten sonra şöyle dediğini anlatır: "Bu şehir Türk'tür. Türk olmasa insaniyet güzelliğinden bir âlem kaybederdi." Ah nerede o nurani geceler ve o şaşaalı ramazanlar... Ne kadar da çok söylenir bu tür sözler. Dünün ramazanlarına olduğu gibi, dünün mahyalarına da hep özlem duyulur. Önceleri kandil ve bayram gecelerinde kurulan mahyalar, halkın yoğun ilgisi üzerine 1721'den itibaren Ramazan-ı Şerif'in bütün gecelerini aydınlatmaya başlar. Tek minareli camiler bile bu aydınlıktan nasiplenir, Davutpaşa Camii'nde olduğu gibi minare ile kubbesi arasına mahya kurulurdu.Tophane'de Nusreti'ye, Ortaköy, Dolmabahçe, Üsküdar'da Şemsipaşa, Selimiye, Eminönü-Beyazıt mevkiinde Ayasofya, Sultanahmet, Cedid Valide, Süleymaniye, Fatih, Nuruosmaniye, Yeni Cami... Yüzük taşı gibi göğe uzanan minarelerin arasından ışıl ışıl gelirdi ramazan. Dün nasıldı? On beşinden sonra resimli mahyalar da kurulurdu. Ay-yıldız, kuş, çiçek, elma, köprü, hünkâr kayığı, yelkenli gemi, cami, şemsiye, çorba kasesi, şadırvan, karanfil, gül, lale... Her kandil bir renk cümbüşü olarak ışıl ışıl, salına salına ümitle yanar durur ramazan boyu.Gülü kırmızı, sapını yeşil kandillerden kurmak Nusretiye Camii'nin mahyacısının mahareti olarak bilinirdi. Kelime'i Tevhit mahyasını kuran tek cami Beyazıt'tır. Sadece onun minareleri arasındaki mesafe yeterlidir. En kısası Ortaköy Camii'nde görülür. Çünkü, minarelerin arası çok dardır. İstanbul'un işgal yıllarında İstanbul semalarını, "El muzaffer daima", "Hilal-i Ahmeri unutmayalım" gibi mahyalar aydınlatır, ramazanın on beşinden sonra, Hırka-i Şerif Alay'ının yapıldığı güzergâhta bulunan Nusretiye, Dolmabahçe, Ortaköy camilerinde gündüzden "Padişahım çok yaşa", "El muzaffer daima" mahyaları kurulurdu. Bu işi Sultanahmet Camii'nin mahyacısı, Mehmet Ali Efendi, Süleymaniye'nin mahyacısı Abdullatif Efendi bir sanat olarak yaparlardı. Minarelerinin arasına mahya kurulan ilk cami Sultanahmet'tir. Olağanüstü durumlarda... Elektriğin olmadığı zamanlarda mahyacılık zor sanattı. Mahyalar, yakıtı balmumu ve zeytinyağı olan kandillerle kurulur. Işıkla "Hoş geldin ya şehri ramazan" diyerek karşılanır, giderken de, yine ışıkla, "Elveda ya şehri Ramazan" uğurlanır.Dün bir sanat olarak mahyacılık vardı, bugün ışık oyunları var. Dün Kadir Gecesi'nde bazı camilerin minarelerin kaftan giydirilirdi. Dün, Gezdirme Mahya, Kandil Uçurma'lar da vardı.Bugün ışıklar çoğaldı, aydınlık azaldı. Öyle ki, şimdi Süleymaniye'nin minareleri arasında yeralan ve "ey oruç tut bizi" cümlesinin anlamını bir çırpıda bulmak da zorlaştı. Dün ve bugün...