GündemMisafirin yaptığı dua büyük nimettir

Misafirin yaptığı dua büyük nimettir

11.06.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:

Misafir ağırlamak sünnettir. Elbette her nimetin bir külfeti vardır. Misafirin bazı zahmetleri olabilir. Onun sıkıntılarına yüksünmeden katlanmalı, misafire lütufla, güler yüzle, yumuşaklıkla ve hoşça hizmet etmelidir.

Misafirin yaptığı dua büyük nimettir

Misafirin yaptığı dua büyük nimettir
Misafir ağırlamak ve ona ikramda bulunmak Hz. İbrahim’in sonra da bizim Peygamberimizin sünnetidir. Kuran-ı Kerim, Hz. İbrahim’in hiç tanımadığı misafirlere nasıl ikramda bulunduğunu överek anlatır. Hz. İbrahim, üstün ahlakının bir gereği olarak ilk defa karşılaştığı misafirlerine, kendilerinden bir ağırlanma talebi gelmediği halde eşi Sare ile kendisi bizzat hizmet etmek ve ziyafet vermek suretiyle ikramda bulunmuş ve onları en güzel şekilde ağırlamıştı. Bunun için ailesinin yanına gidip ikram olarak semiz bir buzağı getirmiş ve misafirlerine sunmuştu. Ancak gelen misafirler insan suretinde melekler olduğu için bu ikramdan yememişlerdi. İşte bu hassasiyeti ve misafirperverliğinden dolayıdır ki Hz. İbrahim “misafirlerin babası” olarak anılmıştır.

Allah’ın isimlerinden biri olan el-Kerîm yaratıklarına nimet veren, bağışta bulunan, tövbe edenleri affeden, ihsanı bol olan anlamına gelir. İkram etmek sadece yemek yedirmekten ibaret değildir.

Haberin Devamı

Muhabbet vesilesi

Resûlullah (s.a.v.) “yedirme”yi de tıpkı selam gibi, ziyaret gibi bir muhabbet vesilesi olarak tavsiye etmiş, bunu ihsanın yahut ikramın bir parçası saymıştır. Fakat gelenekteki ikramın yemekten ibaret sanılması, özellikle bunun açları doyurma, ihtiyaçları giderme konusunda bir külfeti yüklenmek fedakârlığı gibi takdim edilmesi ikram edileni minnet altında bırakmaktadır. İkramı, Allah Tealâ’nın insanoğluna bahşettiği değer ve şerefi gözeterek insanı aziz bilmek şeklinde de anlayabiliriz. Bu çerçevede muhatabın kıymetinin bilindiğini gösteren her türlü davranış, mesela selam vermek, ziyaretine gitmek, tatlı sözlerle ve mütebessim bir çehreyle hitap etmek, bir mecliste yer göstermek, geldiğinde karşılamak, giderken uğurlamak, hatırını saymak birer ikramdır. Yedirip içirmek de dahil, iyilik, ihsan, lütuf, bağış, yardım cinsinden her türlü cömertlik ikram olur.

Haberin Devamı

Bazı kimselere ikramda bulunulması ayet ve hadislerde özellikle vurgulanmıştır. Bunda mutlaka hikmetler vardır. Mesela yetimlere, kimsesiz çocuklara yardım ve koruma yerine, bunları da içine alacak şekilde “ikram edin” denilmesi, kimsesizliğin yol açacağı ezikliğe ve şahsiyet zedelenmesine mani olmak maksadı da taşır. Bunun gibi, yaşlı ana babalara, ihtiyaçlarını karşılamak dışında ikram, onların işe yaramama duygusuna kapılmasını önleyerek daha sağlıklı bir toplum inşa edecektir.

Dostça hizmet etmeli

Elbette her nimetin bir külfeti vardır. Misafirin bazı zahmetleri olabilir. Onun sıkıntılarına yüksünmeden katlanmalı, misafire lütufla, güler yüzle, yumuşaklıkla ve hoşça hizmet etmelidir. Bir karşılık beklemeden misafire yapılan ikramın ecri ve sevabı, şüphesiz dünyada da âhirette de kişinin karşısına çıkar. Mesela, misafirin ev sahibine yaptığı dua, hane sahibine büyük bir nimettir. Misafirine hizmet edene sevaplar vardır.

Ecdadımız, misafire ikram edilecek şeylerin aile bütçesini daraltmayacağı anlayışını ortaya koymak için “Misafir kendi kısmetiyle gelir” demişlerdir. Kendi yemeyip misafirine yediren, eli dar fakat gönlü geniş insanların, “Yeteri kadar ikram edemedim” diye üzülmemesi için de “misafir umduğunu değil, bulduğunu yer” demişlerdir. Hâlâ köylerimizde, misafirlerin ağırlandığı özel “Misafir Odası” bulunmaktadır. Hali vakti yerinde olan köylülerimiz, tanımasalar bile, Allah’ın emaneti olarak gördükleri misafirlerini burada yedirir, yatırırlar. Misafirden para almayı asla düşünmezler. Geleneklerimizi bilmediği için para vermeye kalkanları da ayıplarlar. Cimrilik duygusuyla misafir ağırlamaktan kaçınmamak gerekir. Zira misafir, kendi rızkıyla gelir. Unutulmamalıdır ki, misafir, eve bereket getirir.

Haberin Devamı

Bir dua

Rabbim! Verdiğin rızıkla beni kanaatkâr kıl ve bana verdiklerini hakkımda hayırlı ve bereketli eyle. Elde edemediğim her hayırlı şeyin yerine daha iyisini nasip et.

Din ayrımı yapmazdı

Peygamberimiz misafirin ağırlanmasına çok önem verir, son derece özen gösterirdi. Misafiri hiç eksik olmazdı. Uzaktan yakından pek çok misafiri gelirdi. Bazı devlet ve kabilelerden özel ve resmi heyetler gelir, günlerce kalırlardı. Peygamberimiz bu misafirlerle bizzat ilgilenir, ağırlar, hizmetlerini görürdü. Peygamberimiz misafir konusunda din ayırımı yapmazdı. Herkese aynı yakınlık ve iyiliği yapar, aynı nezaket ve anlayışı gösterirdi.

Haberin Devamı

Allah Resûlü misafire ikramın hayır ve berekete vesile olacağım müjdelerken (İbn Mâce, Etime, 55) imkanı olduğu halde misafire ikramdan kaçınanları da, “Misafir ağırlamayan kimsede hayır yoktur” (Müsned, IV, 157) mealindeki hadisi ile uyarmıştır.

Nazardan nasıl korunulur, nazar duası var mıdır?

Nazarın mahiyeti ve nasıl olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, bazı kimselerin bakışlarıyla olumsuz etkiler meydana getirebildikleri dinen de kabul edilmektedir. Hz. Peygamber, “Göz değmesi (nazar) haktır” (Buhârî, Tıb, 36) buyurmuş; yüzünde sarılık gördüğü biri için; “Bunun için dua edin, çünkü kendisinde nazar var” (Buhârî, Tıb, 35) demiştir. Resûlullah’ın (s.a.s.) nazar değmesine karşı Felâk ve Nâs sûrelerini okuduğu; ashabına da bunları okumalarını tavsiye ettiği rivayet edilmektedir (Tirmizî, Tıb, 16).Hz. Peygamber torunları Hasan ve Hüseyin’i nazar ve benzeri olumsuzluklardan korumak için onlara şu duayı okurdu: “Her türlü şeytan ve zehirli hayvanlardan ve bütün kem gözlerden Allah’ın eksiksiz kelimelerine sığınırım” (Buhârî, Ehâdîsu’l-enbiyâ, 10). Yine Resûl-i Ekrem (s.a.s.), “Kim hoşuna giden bir şey görür de; ‘Mâşâallah lâ kuvvete illâ billâh’ (Allah’ın dilediği olur. Ondan başka kuvvet ve kudret sahibi yoktur) derse, ona hiçbir şey zarar vermez.” (Beyhakî, Şu‘abü’l-îmân, VI, 213) buyurmuştur.

Haberin Devamı

Hac ibadetindeki ‘şeytan taşlama’nın anlamı nedir?

Hacıların kurban bayramı günlerinde Mina’da yerine getirdikleri uygulamalardan biri de “şeytan taşlama”dır. Taşlama, Hz. İbrahim’e engel olmaya çalışan şeytanı kovmak amacıyla ona taş atılmasını sembolize eder. Rivayete göre bir peygamber olarak Hz. İbrahim’e şeytan gözükmüş ve o da Rabbi ile arasına girmek isteyen, kendisini engellemeye çalışan şeytanı taşlamıştır. Allah Resulü de, bunu bizzat yapmış ve insanlara öğretmiştir.

Taşlama, bir anlamda şeytana karşı girişilen mücadeleyi sembolize eder. Hacı, attığı her bir taşı, aslında nefsine, şehvetine ve şeytana karşı fırlatır. Kendisini çeşitli hatalara, günahlara sürükleyen bu farklı cepheleri bir bir yok etmeye çalışır. Gurur, kibir, mal, mülk, makam, mevki, rütbe, şan, şöhret, benlik, gençlik, güzellik, evlilik, çoluk çocuk. Mümin artık şeytana karşı sürekli uyanık olmalı, yüzlerce defa karşısına çıksa da ona fırlatacağı binlerce taşı olmalıdır. Artık öteden beri tekrarladığı, “Taşlanmış şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım!” şeklindeki ‘eüzü çekmeyi’ sadece sözüyle değil, daha bilinçli bir şekilde özüyle yapmalıdır.

Bir hadis

“Allah Resûlü’nün (as) Kâbe’yi tavaf ederken şöyle buyurduğu nakledilir: “(Ey Kâbe!) Sen ne güzelsin ve kokun da ne güzel! Sen ne yücesin ve saygınlığın da ne yüce! Ama bu canı bu tende tutan Allah’a yemin ederim ki, Allah nezdinde malıyla, kanıyla müminin saygınlığı, senin saygınlığından daha büyüktür.” (İbn Mâce, Fiten, 2)

Bursa Ulu Cami

Ulu Cami, Bursa’nın en görkemli camisidir ve en önemli tarihi yapılarındandır. Evliya Çelebi’nin ifadesi ile Bursa’nın Ayasofya’sıdır. Ulu Cami, Osmanlı Devleti’nin dördüncü hükümdarı Yıldırım Bayezit tarafından mimar Ali Neccar’a 1396-1399 yılları arasında yaptırılmıştır.

1402’deki Ankara Savaşı’nda sultanın esir düşmesinden sonra Timur camiyi ahır olarak kullanmış, 1403 yılında Moğol Şeyhi Emir Bedrüddin camiyi yaktırmış, 1413’de Karamanoğlu Mehmet Bey’in kuşatması sırasında cami tekrar yanmıştı. Onarımı, Bayezit’in oğlu 1. Mehmet gerçekleştirilmiş ve cami 1421 yılında ibadete açılmıştır. 1 Mart 1855 tarihlerindeki büyük depremde 17 kubbesi çöken cami, onarım görerek 1862 yılında tekrar ibadete açılmış, 1889 yangınında da hasar görmüştür.

Misafirin yaptığı dua büyük nimettir

Ortada şadırvan bulunur

2 bin 215 metrekare alan kaplayan Ulu Cami, iki minareli olup, her biri dörder kubbeli 5 bölümden oluşur. Hemen hemen eşit büyüklükteki 20 kubbesinin ortasındaki kubbe açık olarak yapılmıştır. Telle örtülü bu orta kubbeden giren yağmur damlaları havuzda toplanır, ışık ise camiyi aydınlatırdı. Günümüzde kubbe camekanla kaplı olduğunda yağmur suyu toplama işlevini kaybetmiş ama aydınlatma görevi devam etmektedir. Ortadaki kubbenin altında havuzlu, 18 köşeli bir şadırvan bulunur.

Hutbe’nin sağ tarafında yüksekçe bir yere asılan siyah örtü, Kabe kapısının örtüsüdür. Mısır Seferi’nden sonra halife olan Yavuz Sultan Selim, Mekke’de onarıma girişmiş, bu arada Kabe’nin örtüsünü İstanbul’dan gönderilen yeni örtü ile değiştirmiştir. Yavuz, eski örtüyü ise Bursa’ya getirtip Ulu Cami’ye hediye etmiş ve kendi elleri ile taşıyıp asmıştır. Namaz kılma alanı bakımından Türk tarihinde yapılan en büyük camidir. (Süleymaniye, Sultanahmet gibi diğer büyük camilerin büyüklüğü duvarlarla çevrili avluları ile birliktedir. Ulu Cami ise alçak tavanlı, çok kubbeli ve sütunlu olduğu için daha küçük olduğu izlenimi verir ama gerçekte namaz kılma alanı en büyük camidir.)

Ulu Cami, kimi din adamlarınca İslam’ın 5. en yüksek mertebesindeki ibadethane olarak kabul edilmiştir. (İslam’da en yüksek mertebeli cami, Mekke’deki Mescid-i Haram, diğerleri Medine’deki Mescid-i Nebevi, Kudüs’teki Mescid-i Aksa, Şam’daki Emeviye Camii’dir.)

Misafirin yaptığı dua büyük nimettir