Gündem Savarona yatındaki son günleri...

Savarona yatındaki son günleri...

13.11.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

Mustafa Kemal Ulusu, Çankaya Köşkü’nün kütüphanecisi olarak 12 yıl Atatürk’ün yanında görev yapan babası Nuri Ulusu’nun çok özel anılarını Milliyet’e yazdı. Dizimizin son bölümünde Nuri Ulusu, Savarona yatının Hamburg’dan İstanbul’a getirilişinde yaşanan coşkuyu ve Atatürk’ün yattaki son günlerini anlatıyor.

Savarona yatındaki son günleri...

 

Savarona yatı, maalesef Atatürk’ün son günlerinde alınabilmişti. Bu yat hakkında Almanlardan çok bilgi alınmıştı, ama bu yatı bizden başka, birkaç ülkenin başkanları da istemişler, bizim kordiplomatların yaptığı sıkı temaslar  neticesinde olay Hitler’e kadar aksetmişti. Atatürk’ün Savarona’yı çok arzu ettiğini öğrenen Hitler, “Bu yat hiç kimseye verilmeyecek, Atatürk’e gönderilecektir” diye kesin talimat vermişlerdi.

Haberin Devamı

Bu emri üzerine, satın alma talimatları derhal yerine getirilmişti. Atatürk’ün bazı özel aksesuar ve değişiklik istekleri de Hamburg’da olan gemide yaptırılmış ve merhum Sait Kaptan kumandasında gemi İstanbul’a, Hamburg’dan hareket etmiştir.

1938 yılının Haziranın birinci günü Atatürk çok keyifsizdi, hatta o gün yatağından sabah hiç kalkmamıştı. Dolmabahçe Sarayı’ndaki yatak odasına girdim, bir ara yan pencereden Sarayburnu önlerinden geminin kemane başını gördüm ve Savarona olduğunu hemen anlayarak “Paşam Savarona geliyor” diye heyecanla söyledim.

Nefesimiz tutulmuştu

Dört gözle beklediği bu geminin gelmesine pek sevindi, yanına çağırdı, yataktan kalkmasına yardımcı oldum, pencerenin önüne beraberce geldik. Birdenbire o keyifsiz hali gitmiş, tam tersine gözleri de gülmeye başlamıştı. Atamızın gemisi Savarona gelmişti. Bir müddet geminin gelin gibi süzülerek Dolmabahçe’ye doğru gelmesini beraberce seyrettik. Adeta ikimizin de nefesi tutulmuştu. Gemi Dolmabahçe önüne geldi, yavaşça yanaştı. Atatürk bana dönerek “Hazırlanın, hadi hep beraber gemiye gideceğiz” dedi. Hazırlandık ve gemiye gittik. Yani 1 Haziran 1938 tarihinde Atatürk ilk defa Savarona’ya ayağını atmışlardı.

Haberin Devamı

‘Mezarım mı olacak?’

Gemiyi baştan başa gezen Atatürk’e gemi hakkında tüm bilgiler, yetkililerce tek tek anlatıldı. Sorularına cevaplar verildi. Atamız çok mutluydu, tabii onun mutluluğu bizi de, hepimizi de çok mutlu etmişti. Ama bir ara şöyle bir durdu ve de “Bir çocuğun oyuncağını bekler gibi ben de bu gemiyi beklemiştim. İşte geldi, bindim. Şimdi mezarım mı olacak bu tekne benim?” dedi. Hepimiz taş gibi kesilmiştik; hemen lafı çevirdi ve “Yahu be tekneyi çok sevdim, çok” diye tamamladı.

Bu bakımdan biz de Savarona’yı çok ama çok sevdik. Savarona’ya yerleştiğimiz günlerden bir gün beni çağırdı ve “Nuri oğlum, son okuduğum kitapları getirdin mi? Hepsini kamarama muntazam koy, herhalde pek dışarı çıkamayacağım için bol bol okuma fırsatım olacak. Sonra, galiba Şükrü Kaya Bey de gelecek burada kalabilir; o da okumayı çok sever, tamam mı?” diye talimatını verince hemen cevabımı veriverdim, “Efendim, son okuduğunuz kitapların hepsini Ankara’dan getirdim, hepsi hazır” deyince, “Aferin cucuk, aferin” diye cevapladı.

Haberin Devamı

Kamarası çok güzeldi

Yattaki özel kamarası çok güzeldi, iki taraftan da denizi gören odada kendine özel bir çalışma masası ve kitapları koyacağımız birkaç tane de dolabımız vardı. Ayrıca diğer birkaç kamarada da kitaplarını koyacak dolaplarımız da mevcuttu; çünkü o kitapsız olamaz ve okumadan da yapamazdı.

Nitekim ferdası gün Şükrü Kaya Bey geldi. Şükrü Kaya Bey’i hakikaten çok severdi. Gelir gelmez kamarasına aldık, orada ağırladı. Şükrü Kaya Bey, kamaraya hayran hayran baktı ve “Paşam çok zevkli, Allah size sağlıkla uzun gezmeler versin” deyince hazin bir gülüşle “İnşallah inşallah” dedi, ama öyle bir ümitsizlikle söylemişti ki, kamarada bir an bir sessizlik oldu. Bunu hemen sezinledi ve bana dönerek “Nuri oğlum, Şükrü Bey’i kamarasına götür. O da okumayı çok sever, ona kitapları göster, tamam mı?” diye havayı hemen yumuşattı.

Haberin Devamı

Şükrü Kaya Bey’i kamarasına götürürken kendi kendine ve çok yavaş bir sesle” Allahım sen onu koru, ona uzun ömürler ver ve onu başımızdan eksik etme” diye mırıldandığını duydum. Gözlerim doldu, ağlamamak için kendimi zor tuttuğumu çok iyi hatırlıyorum.

‘Yolun sonu geldi’

Savarona’nın gelişiyle birlikte Savarona’daki ilk günleri biraz iyileşir gibi oluyor, benden artık kitap yerine plak istiyordu. Çünkü artık kitap okuyacak mecali pek kalmamıştı. Sevdiği plakları getiriyor, çalıyordum. Zaman zaman dalıyor gidiyor, sonra tekrar gözlerini açıyordu. Bir gün yine plak dinlerken “Nuri oğlum, galiba yolun sonu geldi, bana çok iyi hizmet ettin, Allah hepinizden, senden razı olsun. Hepiniz iyi çocuklarsınız, güzel günlerimiz geçti, Allah hepinize sağlık versin” deyince ne yapacağımı şaşırdım, hemen gidip ellerine sarıldım, hem öpüyor hem ağlıyordum. Ellerini bırakınca elini ağzına götürdü, sus işareti yaptı ve daldı gitti. Aman Allahım, o ne feci dakikalardı. İşte o an ben de kötü sona inanmaya iyice başlamıştım. Atamız bir mum gibi eriyordu. Bizse sadece aciz aciz bakıyor ve seyrediyorduk. Dolmabahçe Sarayı’ndaki hastalığı sırasında bizlere daima “Bir evimize gidebilsek” demiş, fakat doktorları müsaade etmediğinden maalesef gidememiştik. Evimiz tabiri Çankaya Köşkü’ydü. Esasında daha evvelce de belirttiğim gibi, bu köşkü, köşk olarak değil hep “evimiz” olarak nitelerdi.

Haberin Devamı

Savarona yatındaki son günleri...

Atatürk’ün vasiyeti

Nuri Ulusu anılarında Atatürk’ün vasiyeti konusuna da yer verdi:

“Atatürk vasiyetinin yazılmasını çok gizli tutmuştu. Bu işle ilgili olarak vasiyeti yazma işini tedvire, sadece merhum katibi umumimiz Hasan Rıza Bey’i memur etmişlerdi (Bunu da sonradan öğrenmiştik).

Hastalığın ağırlaştığı günlerden biriydi. Atatürk, sabah her zamanki gibi kalkıp banyosunu yapmış, tıraşını olmuş, ropdöşambırını giymiş olarak yatak odasında oturuyordu. Bir ara beni çağırarak, “Nuri oğlum, Dr. Neşet Ömer Bey gelecek, yanında da bir misafir daha olacak, Hasan Rıza Bey’e söyle benim odama gelsinler” dedi. Emrini derhal Hasan Rıza Bey’e ilettim. Nitekim bir saat kadar sonra Hasan Rıza Bey, Dr. Neşet Ömer Bey ve bir de hiç görüp tanımadığımız bir zatla geldiler, hemen Atatürk’ün yatak odasına aldım. “İçeri kesinlikle hiç kimse girmeyecek, kapıda bekle” diye talimat verdi. Ben kapının dışında kalarak, beklemeye başladım. Aşağı yukarı bir buçuk saat kadar sonra çıktılar gittiler. Akşam üzeri bizim Cemal Granda beni bir kenara çağırarak “Nuriciğim, bugün Dr. Neşet Ömer’le gelen zat noterdi, ben adamı tanıyorum, Atatürk’ün vasiyetnamesini hazırlamışlar” deyince şaşırıp kalmıştım. Zira ben ve arkadaşlarım, Atatürk’ün öleceğine hiç inanmak istemediğimiz için vasiyet masiyet hiç aklımıza gelmezdi; ama şimdi bu vasiyetin yazılmış olması bizi fevkalade bir düşünceye ve de üzüntüye gark etmişti. Ne demekti vasiyetin hazırlanması... Demek ki Atatürk de yavaş yavaş rahatsızlığının ölüme doğru gittiğini mi anlamıştı. Yoksa Atamız ölüme mi yaklaşıyordu? Aman Allahım, düşüncesi dahi ne felaketti. O günlerdeki sıkıntılarımı adeta hissediyor ve yaşıyorum. Vasiyetnamesinin içeriği bizleri hiç, ama hiç alakadar etmiyordu, etmedi de; ne sorduk ne de öğrendik. Bizi Atatürk’ün hayatı, yaşaması ilgilendiriyordu, o kadar.”

AZİZ HOCAMA MİNNETTARIM

Babacığım Nuri Ulusu’nun anılarını kaleme aldığım “Atatürk’ün Yanı Başında” kitabımla bugüne kadar 400’ün üzerinde ilk, orta, lise (imam hatipler dahil) ve üniversitelerde yaptığım söyleşi ve sunumlarla Atatürk’ü tüm insani yönleriyle Türk gençliğine ve Türk milletine anlatıp tanıtıyorum. Bu emeklerimin karşılığını da o gençlerden gelen Atatürk sevgisi ve coşkusuyla görüp çok mutlu oluyorum, hele beni çok mutlu eden bir mail var ki; Nobel ödüllü Aziz Sancar hocama minnettarım.

Evet değerli Milliyet okurları o büyük Türk askerini, komutanı, paşasını, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunu, ilk Cumhurbaşkanı’nı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü ve onun tüm şehit ve gazi silah ve dava arkadaşlarını ve de ona 12 yıl vefatında baş ucunda olmak üzere hizmet eden sevgili babacığım Nuri Ulusu’yu da rahmet, minnet ve büyük bir sevgiyle anıyorum.

Mekanları cennet olsun.

Nurlar içinde yatsınlar…

Savarona yatındaki son günleri...