24.09.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:
NAMIK DURUKAN/Amude
İzmir’in Menderes ilçesinde, 108 mülteciyi Yunan adası Sisam’a taşımak üzere yola çıkan teknenin batması sonucunda tam 62 Suriyeli mülteci yaşamını yitirdi. Ülkeyi ve bölgeyi adeta bir alev topuna çeviren iç savaş nedeniyle Suriye sınırından Türkiye’ye onbinler akın etti, hâlâ da ediyor. Gözlerimiz aylardır Suriye’den Türkiye’ye kaçanları izliyorken, o 62 kişi kaçtıkları ülkelerine Türkiye sınırından tekrar döndüler ama artık yaşamıyorlardı.
Denizin ortasında biten bu umut yolculuğunun talihsiz kurbanları kimlerdi? Hangi hayallerle yola çıkmışlardı? Geride ne bıraktılar? Milliyet, çok zorlu bir yolculuktan sonra ulaşabildiği sınırın öbür yanında, yaşamını yitiren mültecilerin toprağa verildiği yerlere giderek bu dramlara tanıklık etti. Hikayelerini ailelerinden dinledi.
Avrupa’ya gitme hayali sulara gömülen mültecilerin hikayeleri yürek burkuyor. Sınırdan Türkiye’ye geçmek için kimisi pasaportla kimisi de kaçakçılar aracılığıyla dağlık yolları kullanan Suriyeliler, İzmir ve İstanbul’a, oradan Yunanistan üzerinden Avrupa’ya geçiyorlar. Daha çok ailelerden oluşan Suriyelilerin çok azı hayallerine kavuşabiliyor. İzmir’de yaşamını yitiren ve büyük bölümü Kürtlerden oluşan çoğu kadın ve çocuk 62 Suriyelinin cenazesi Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesi üzerinden Suriye’ye götürülerek toprağa verildi. Ölenlerden 37’si Mardin’in karşısında bulunan Amude, 3’ü Dırbesiye, 1’i de Kamışlı’da gömüldü.
Mayınlı sahayı geçtim
Sınırımızın karşısındaki dramı görüntülemek ve ölenlerin hikayelerini yazmak için zorlu bir yolculuk yaptım. 911 kilometrelik Suriye sınırındaki gümrük kapılarının tümünün kapalı olması nedeniyle gece yarısına yaklaşırken Cizre’den mayınlı sahayı geçerek Suriye’nin Derik ilçesine vardım. Suriye’ye geçerken, kucaklarında 6 aylık, 1 yaşında bebekleri ile Türkiye’ye geçmeye çalışan ailelerin zorlu yolculuğuna tanıklık ettim.
Amacım 37 kişinin toprağa verildiği Amude ilçesine ulaşmaktı. Kürt Ulusal Konseyi’nin denetiminde olmasına rağmen Esad yönetiminin varlığını sürdürdüğü Kamışlı üzerinden Türkiye sınırını takip ederek Mardin’in karşısındaki Amude ilçesine vardım. 10 bin nüfuslu ilçede cadde ve sokaklara ölenler için Kürt bayraklarının yanı sıra siyah bayraklar asılmıştı. Dev taziye çadırları kurulmuştu.
Gazeteci olduğumu sakladım
Gazetecilerin Kürt yetkililerden izin alarak çalışabildiği bölge büyük riskleri de barındırıyordu. Bu nedenle gazeteci olduğunuzu hissettirmemek büyük önem taşıyor. Bu durumu da dikkate alarak, yanımdaki mihmandarla birlikte ilk taziye çadırına, ardından ikinci, daha sonra kadınların oturduğu üçüncü çadıra girip ölenlerin yakınlarının ağzından dramları dinledim.
Taziye için kurulan dev çadırlar dolup taşıyor, bir grup giriyor diğeri ölenler için Fatiha okuyup yakınlarına sabır dileyip çıkıyor. Gelen misafirlere Arap giysili yaşlılar tarafında mırra ikram ediliyor. Taziye ziyaretlerinin konusu İzmir’de ölenlerin yanı sıra Suriye’deki iç savaş, ekmek ve akaryakıt sıkıntısı.
Çadırda bizi gemi kazasından kurtulmayı başaran Abdulselam Hasan ile 14 yaşındaki oğlu Ahmet karşılıyor. Eşi, 3 çocuğu, 2 yeğeni, yeğeninin eşi ile çocuğunun ölümünü, “Gözlerimin önünde çırpına çırpına öldüler, kurtaramadım” diyerek anlatan Hasan, Şam’daki yaşamı ve sonrasını Milliyet’e şöyle aktardı: “Yıllardır Şam’da yaşıyorum. Eşim Arap asıllıydı. Konfeksiyon atölyesinde çalışarak ailemi geçindiriyordum. Şam’da yaşam çekilmez olmuştu. Her gün çatışmalar vardı, dışarı çıkmaya korkuyorduk, iş yapamaz olmuştuk. Esad yönetiminin zulmünden bıkmıştık. Biri Fransa diğeri İspanya’da 2 kardeşim var. Amude’de oturan yeğenlerimle konuştum, Avrupa’da yaşayan kardeşlerimizin yanına gitmeyi tartıştık. Avrupa’daki kardeşlerim de, ‘Kendinizi kurtarın, buraya ulaşırsanız hayatınız kurtulur’ dediler. Paramızı denkleştirdik. Bizi, Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçirecek Amudeli kaçakçı Macid’le görüştük. Bir süre sonra da yasal yoldan Türkiye’ye giriş yaparak Macid’in söylediklerini uygulamaya başladık. 1 ay İstanbul’da, 2 ay da İzmir’de kiraladığımız evlerde kaldık.
Kardeşlerin kesişen kaderi
Abdulselam Hasan’ın, karısı ve 4 aylık kızı ile birlikte yaşamını yitiren yeğeni Azad, Amude’de iş bulamayınca Suriye’nin önemli merkezlerinden biri olan Deyra Zor’a göçetmiş. Terzilik yaparak geçimini sağlamaya çalışan Azad, kısa süre önce yaşamını Rodin’le birleştirmişti. Bu evlilikten Lara adlı bir de kız çocukları dünyaya gelmişti. Azad ve Rodin’in amacı her şeyleri olan kızları Lara’ya parlak bir gelecek yaratmaktı. Ancak onların umut yolculuğu da denizde son buldu.
Aynı kaderi paylaşan 20 yaşındaki Yılmaz ise, iç savaşın yaşandığı Suriye’de Esad yönetiminin seferberlik ilan etmesi üzerine bu ülkeden kaçmış. Zorla askere alma nedeniyle binlerce Suriye’li genç gibi Yılmaz da muhaliflere karşı savaşmamak için çareyi Türkiye’ye kaçmakta bulmuş. Dayısı Mehmet Zeki Oral’a misafir olan Yılmaz, bir süre sonra para kazanmak için İzmir’de bir lokantada bulaşıkçılık yapmaya başlamış. Yılmaz, ağabeyi Azad’ın, Avrupa’ya gitmeyi teklif etmesi üzerine gruba İzmir‘de katılmış.
8 kişilik aileden 1 kişi kaldı
Gemi kazasında yaşamını yitirenler arasında Bırki ailesi de vardı. Bırki ailesinden 7 kişi denizde can verdi. Sadece 18 yaşındaki Dilaver Bırki kurtulmayı başardı. TIR şoförlüğü yaparak ailesini geçindiren 50 yaşındaki Serdar Bırki, çocuklarını Suriye’deki savaştan kurtarmak için yıllardır Avrupa’ya gitme hayali kuruyordu. İlçeden çok kişinin Türkiye üzerinden Avrupa’ya gitmesi üzerine harekete geçen Serdar Bırki, malını mülkünü satarak eşi ve 6 çocuğunu yanına alarak Türkiye’ye geçti ancak hayallerine kavuşamadan yaşamını yitirdi. 47 yaşındaki eşi Reca, hepsi öğrenci olan çocuklarından 17 yaşındaki Ahmet, 15 yaşındaki Midya, 13 yaşındaki Yezdin, 9 yaşındaki Pervin ve 8 yaşındaki Berzani de kurtulamadı.
Kardeşinin yanı sıra yengesi ve 6 yeğenini kaybeden Halidin Muhammet, “Kardeşim Serdar Avrupa’ya gitme planını bana açtı. Çok benimsemedim ama ‘gitme’ de diyemedim. Suriye’de savaş var. Kendisi TIR sürücüsü olduğu için mesleğini yapamıyordu. İstanbul’dan sonra Yunanistan’a geçmek için İzmir’e geçtiler. Ben onların, ‘Yunanistan’a ulaştık’ haberini beklerken, ‘gemi battı’ haberi ile dünyamız başımıza yıkıldı. Olaydan sonra İzmir’e gittim. Morgda teşhisten sonra cenazeler teslim edildi” dedi.
Ben, taziye çadırında ailelerle görüşme yaparken yanımdaki bir Amudeli kulağıma eğilerek, ailelerin ölümüne neden olan Amudeli kaçakçının ilçedeki evinin yakıldığını ve ailesinin bilinmeyen bir yere kaçtığını anlattı. Suriye’deki Kürtler arasında “kan davası” güdüldüğü ve bu geleneğin çok can aldığı anlatılıyor. Kaçakçının yerinin tespit edilmesi halinde öldürüleceğinden sözediliyor.
‘Gitme’ dedim, dinlemediler
Mardin’den Suriye’ye gelin giden, Azad’la Yılmaz’ın annesi Makbule Oral, 2 oğlu, kızı, gelini ve torununun acısını göz pınarları kuruduğu için artık içine akıtıyor. “Çocukların neden gitti” soruma, “Savaştan kaçtılar” karşılığını veren Oral, şöyle diyor:
“Ben gitmelerini istemiyordum. Bu olanlardan sonra yemek bile yiyemedim. Ciğerim yanıyor. Hepsi zulümden dolayı gittiler. Ben onlara, ‘gitme’ dedim ama beni dinlemediler. ‘Burada artık daha fazla dayanamayacağız, biz gideceğiz’ dediler. Yılmaz gitmeseydi şimdi askerdi. Oğlum Zekeriya 1 yıldan fazla oluyor askerliğini bitireli ama bırakmıyorlar. Yılmaz okul okurken Türkiye’ye gitti, zulümden dolayı mecbur gitti. Biz bunu nasıl unutacağız, nasıl üstesinden geleceğiz, bilmiyorum.”
Abdulselam Hasan’ın ağebeyi, 2 oğlunu denize kurban veren Abdullah Hasan ise, iç savaşta ölmesinler diye çocuklarının Avrupa’ya gitmesine izin verdiğini, ancak umutlarını suya gömdüklerini belirterek, “Yılmaz üniversite okuyordu. Oğlum Azad 1 yıllık evliydi. Suriye rejiminin zulmünden kaçtılar. Kaderleri böyleymiş. Yılmaz’ı askere alacaklardı, gitmesini istemedim, savaş vardı, ölmesinden korkuyordum ama gidip denizde boğuldu. Çocuklarımın ölümü kadar beni üzen şey, cenazelerinin tahtadan yapılan tabutlar içinde gelmesi oldu. Fransa’ya gitmek istiyorlardı. Kardeşim oradaydı, yanına gidip yeni bir hayata başlayacaklardı. Bunun heyecanını yaşıyorlardı” dedi.
Yan yana gömüldüler
Gemi kazasında ölen 39 Amudeli’den 37’si bu ilçede toprağa verildi. Ölenlerden 3’ü Dırbesiye, 1’i ise Kamışlı’da gömüldü. Amude’de aynı aileden ölenler yan yana defnedilirken isimleri Arapça ve Latince harflerle mezar taşlarına yazıldı. Gözü yaşlı kadınlar, “kan denizinden, ölüm denizine” yolculuk yapan akrabalarının topraklarının üstünü çiçeklerle donatmışlardı.