Bilinçdışı, arketipler ve benliğe doğru bir yolculuk

Bugün en popüler K-pop müzik gruplarından BTS ile 1875-1961 yılları arasında yaşayan analitik psikolojisinin kurucusu, İsviçreli Carl Gustav Jung’ın nasıl bir bağlantısı olabilir? The Beatles “Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club Band” albüm kapağında neden Jung’a da yer verdi? Bir psikoloji ekolü geliştirmesinin yanı sıra bazı çok sevilen filmlere, müziklere ve kitaplara da içgörüleriyle ilham veren Jung, yirminci yüzyılın entelektüel devlerinden biri olarak kabul edildi.

İlk kişilik tipi testine 12 yaşındayken giren ve o günden beri Jung’a takılıp kalan Gary Bobroff, konu üzerine eğitimler aldı, araştırmalar yaptı. Bobroff’ın tüm birikimlerini aktardığı “Carl Jung: Bilinçdışı, Arketipler ve Benlik Hakkında Kapsamlı Bir Rehber” İlksatır Yayınevi tarafından yayımlandı. Kitap, Jung’un çalışmalarını ve bugün Jung psikolojisi olarak yaşamaya devam eden geleneği incelerken konuyla ilgili daha fazla okuma isteğine de rehberlik ediyor.

En güçlü dürtü: Anlam arayışı!
Jung’un psikolojisinin içsel deneyimlerimize odaklandığını ve bilinçli farkındalığımızın ortaya çıktığı bir bilinçdışının varlığını varsaydığını belirten Bobroff, Jung’u okuyucuya “Bu bilinçdışını rüyalarda veya başka yollarla deneyimleriz ve onu tanımak hem kendimizi hem de başkalarını daha iyi anlamanın bir yöntemini sunar. Jung, Freud’un mirasçısıydı ve Freud bilinçdışında cinselliğin rolüne vurgu yaparken Jung, içimizde çok daha güçlü bir dürtü olduğunu gözlemledi: Anlam arayışı. Genel anlamda Jung psikolojisi bilinç ile bilinçdışı arasındaki ilişkinin sorgulanması olarak anlaşılabilir. Bireysel olarak analizde veya başka bir yerde uygulanan bu yöntem binlerce insan için günümüze dek devam eden bir diyalogdur” sözleriyle tanıtıyor. Bobroff’ın anlatımına göre Jung’un yaklaşımı ortalama insana dair ve ona yöneliktir. Günlük hayatlarımızın ve her gece gördüğümüz rüyaların psikolojisidir.

Jung’un hayat hikâyesinin ve kullandığı kavramların tarihsel sıralamayla açıklandığı kitap, biyografik öğeler içerdiği kadar başlangıç düzeyinde bir ders kitabı niteliği de taşıyor. Ancak yazarın dilinin kıvraklığı, tarzının sadeliği ve kolay anlaşılırlığı ile verdiği örnekler sayesinde oldukça keyif veren bir okuma sunuyor. Bobroff’ın dili ve anlatımı, okuyucunun zor bir konuyu rahatlıkla ve isteksizliğe düşmeden takip etmesini sağlıyor. Kavraması kolay anlatımıyla okuyucunun karşısında değil, yanında yer alıyor.

“Büyük sorular”ın cevapları aranıyor!

Sekiz bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde Jung’un psikoloji anlayışının genel hatları üzerinde duruluyor ve komplekslerin derin sularına doğru yelken açılıyor. İkinci bölümde Jung’un adeta imzası olan “persona” ve zıttı “gölge”ye nasıl yaklaşmak gerektiği anlatılıyor. Üçüncü bölüm içsel çalışma, rüya yorumları ve uygulamalarına ayrılıyor. Dördüncü bölümde her birimizi bütünlük arayışına iten özerk sistem keşfediliyor. Beşinci bölümde Jung’un “Psikolojide Tipler” çalışması inceleniyor. Altıncı bölümde arketiplere ve Jungiyen psikolojinin tanımlayıcı keşiflerinden biri olan kolektif bilinçdışına bakılıyor. Yedinci bölümde ise Jung’un içsel yaşamımızda ve ilişkilerimizde yaşadığını söylediği “öteki” gözlemleniyor. Sekizinci bölümde gerçeklik, olayların anlamlı biçimlerde bir araya gelmesine olanak tanıdığında bunun ne anlama geldiği sorgulanıyor. “Büyük sorular”ın cevapları aranıyor.

Ayrıca kitaba dâhil edilen birinci ekte Jung’un II. Dünya Savaşı’na nasıl dâhil olduğu incelenirken, “Jung’a Dair Güncel bir Alan Kılavuzu” başlıklı ikinci ek bölümde onun çalışmalarını yirmi birinci yüzyıla taşıyan öncü isimlere de yer veriliyor.
Kitap içdünyamızın ne kadar önemli olduğunu anlamamız konusunda gerekli ilhamı avuçlarımıza bırakıyor.