11.06.2009 - 01:59 | Son Güncellenme:
BİR PORTRE - ASU MARO
1994 yazı, Antalya’ya kampa giden bir subay ailesinin büyük oğlu, Devlet Tiyatrosu’nun kapısını çalar. Konservatuvar mezunudur ve kendine bir yol çizme peşindedir. Antalya Devlet Tiyatrosu’nun o zamanki müdürü Mustafa Avkıran’ın karşısına çıkar ve “Ben burada çalışacağım” der.
“Allah allah”tır ilk aldığı tepki ve arkasından teklif gelir:
“Hamlet’te oynar mısın?” “Elbette, hangi rol?” “Ophelia!”
“Nasıl yani?” diyene kadar, İlker Aksum, Namık Agayev’in sahneye koyduğu üç kişilik “Hamlet”in Ophelia’sı olarak bulur kendini. İlk profesyonel rolüdür. Onu Antepli Ruşen’e, Fransız komutan Laroş’a ve nihayet Adanalı kuru fasulyeci Halim’e getirecek yolun da ilk adımı...
Bir subay çocuğu olarak 30 Kasım 1971’de İstanbul’da doğar İlker Aksum. Babası Bülent Aksum askeri pilottur ve çocukluğu lojmanlarda geçer. Şehir şehir gezerek... Kendisini hatırladığında Ankara’dadırlar. Beş yaşındayken ikiz kardeşleri İlkay ve Alpay katılır aileye, kendisi de Etimesgut Şeker İlkokulu’na başlar.
Çok dışa dönük bir çocuktur. Aile hayatına önem veren, annesi Nurten Hanım’la sevgi dolu ilişkisini büyük bir özenle sürdüren babası, kahramanıdır. Yeteneğini de aldığına inandığı, “Pilot olmasa oyuncu olabilirmiş” dediği babası Bülent Bey.
Aslında kendisi de oyuncu olmasa pilot olabilirmiş belki. Niyet de eder nitekim ama kimyadan kaldığı için sınava girmeye hak kazanamaz. Ama zaten oyunculuk tutkusu da uyanmıştır içinde yavaştan. 15’inde Mehmetçik Lisesi’nde ilk kez sahneye çıkar.
Shakespeare kimdir, Çehov neye derler bilmeden Mimar Sinan ve İstanbul Üniversitesi’nin sınavlarına girer, kazanamaz. İkinci sene ciddi ciddi hazırlanır ve 1989’da Hacettepe Konservatuvarı’na girer bu kez.
Ama ‘cılız bir öğrencidir’ kendisine göre. Fizik olarak da, kendini var etme anlamında da. “Çok cahildim” diye anlatır o dönemi:
“Hayatında oyun okumamış, klasik oyun izlememiş birisi olarak çok zorluk çektiğimi hatırlıyorum. Bana göre o günkü İlker en az bir yıl sınıfta kalırdı.”
‘Öpüşme’ hayatını değiştirir
Ama hocaları onun kadar acımasız olmadıklarından ya da ondaki cevheri gördüklerinden, dört yılda bitirir okulu bu sevimli, ‘maskotvari’ çocuk.
Ve bir anda karar verip içeri daldığı Antalya Devlet Tiyatrosu onun kendini ‘var ettiği’ yer olur. Ophelia’yı oynayan uzun, kıvırcık saçlı genç adam bir anda dikkatleri çeker. İki sene 10 küsür oyunda rol alıp rüzgâr gibi eser Antalya sahnelerinden. Kadro açılmadığı için ayrılıp İstanbul’a döner sonunda.
Askerlik, Bakırköy Belediye Tiyatrosu’nda birkaç rol, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda bir yıl... Tutunamaz bir türlü bir yere. Okul arkadaşı Devin Özgür Çınar’ın teklifine kadar... “Sır Dosyası dizisinde bir bölüm oynar mısın?” der Çınar, “Öpüşme sahnesi ama!”
Araba içindeki öpüşme sahnesi kaderini değiştirir Aksum’un. Çünkü diziyi çeken Taylan Biraderler ile tanışmasını sağlar ve kısa süre içinde kendisini başrolünü en meşhur şempanzemizin ‘oynadığı’ “Çarli” dizisinin Afakan Dayı’sı olarak bulur.
Bir yandan Levent Kırca Tiyatrosu’nun “Sefiller”inde, “Güzel ve Çirkin”inde oynar. “Mutlu ama flu” diye tanımlar o günleri sonradan. Bir aktör olarak seçmenin ve seçilmenin önemini kavramamıştır henüz.
Nitekim bir çocuk dizisinin yıldızı olarak daha ağırlığı olan işler için kendisini tekrar tekrar kanıtlaması gerekeceğini anlar tez zamanda. “Biz Size Aşık Olduk” dizisinde Beyazıt Öztürk ve Erdem Akakçe’nin yanında üçüncü erkek için biri aranırken yapımcılar “Çarli”nin Afakan’ı önerisine “Yok artık” derler mesela. Ama yine arkadaşı Devin Özgür Çınar’ın önayak olmasıyla seçmelere katılır ve deneme çekiminden rolü almış olarak çıkar.
Taylan Biraderler ise her daim destekçisidir. Onlar İlker Aksum’dan Afakan’ın da, Antepli Ruşen’in de, mezarcı Ali’nin de pekâlâ çıkacağını bilirler. Son derece İstanbullu tipleri canlandırdığı bir dizi işten sonra “Yabancı Damat”ın Ruşen’ini güvenle teslim ederler ona.
Kariyerinin kırılma noktasıdır bu. Başta kendisinin bile tereddüt ettiği Antepli içgüveysi Ruşen’in üstesinden öyle bir gelir, dizi de öyle tutar ki hızla yıldız olur. Mesleğe bakışı da değişir ondan sonra. O güne kadar şansı ona yardım etmiştir, artık doğru projeyi seçmek onun işidir. Doğru hayatı da tabii. 20’li yaşları geride kalmış, ‘hızlı’ zamanları geçmişken “Yabancı Damat”ın son senesinde 2008’de eşi olacak Belgin Erdoğan ile tanışır, anne babasınınki gibi mutlu bir aile hayatına yumuşak geçiş yapar.