Kültür Sanat Dünyanın merkezi benim

Dünyanın merkezi benim

26.11.2023 - 07:01 | Son Güncellenme:

Ridley Scott “Napoleon/Napolyon”da tarihî kahramanın hayatına düz bir biyografi şeklinde yaklaşırken film, savaş sahneleri ve Joaquin Phoenix’in performansıyla öne çıkıyor

Dünyanın merkezi benim

Müjde Işıl - Tarihî filmleri mi daha çok severiz yoksa Ridley Scott filmlerini mi? İki seçenek de birbiriyle o kadar bütünleşik ki… Sinema dünyasında Scott kadar tarihin filmini çeken yönetmen pek azdır. Yakın zaman önce çektiği “The Last Duel/Son Düello”da Ortaçağ’dan bir düello hikâyesi anlatırken ‘me too’ hareketinin en zarif örneklerinden birini vermişti usta sinemacı. O güzelim “Gladiator/Gladyatör”ün devam filmini çekedursun, öncesinde “Napoleon/Napolyon” ile geliyor şimdi perdeye. 

Haberin Devamı

Napolyon tarih boyunca hep tartışılmış bir kişilik. Dolayısıyla herkesin kendine göre özelliklerini öne çıkardığı farklı Napolyonlar var diyebiliriz. Savaş taktiklerinde usta askeri deha Napolyon, kapitalizmin şifrelerini çözmüş Napolyon, imparatorluk tacını başına kendi takan Napolyon, âşık Napolyon vs. Ridley Scott da kendi penceresinden anlatmak için çıkmış yola. Filmde, Napolyon’un askeri zekâsına ve Joséphine ile ilişkisine odaklanmayı tercih etmiş. Daha doğrusu senaryo buna odaklanmış. Fransız İhtilali ile başlayan film Napolyon’un yeniden şekillenen ülkesinde ortalama rütbedeki bir askerden imparatorluğa yükselişine şahit oluyoruz. İngiliz donanmasını liman kentinden püskürtmeyi başardığı muharebe, Napolyon’un yükselişinde belirleyici oluyor. Atına isabet eden top mermisi, onun tüm savaşlardaki simgesine dönüşüyor. Düşmanlarını hem top atışlarıyla hem de saha taktikleriyle avlıyor. Filmde en iyi işleyen kısım da bu. Zaten Scott gibi savaş sahneleri çekmekte uzmanlaşmış bir yönetmenden daha mütevazı bir duruş beklenemezdi. Napolyon’un taktiklerini muharebe alanında etkileyici çekimlerle anlatıyor. 

Haberin Devamı

Başarılı bir sonuç 

Senaryonun en büyük sorunu, senarist David Scarpa’nın Napolyon’u kişilik olarak derinlemesine işleyememiş olması. Napolyon’un kibirli ama çocuksu, muharebede cesur ama özel hayatta özgüvensiz, sevgiye aç ama ne istediğini bilmez hâli onu tam bir anti kahraman yapıyor ama Scarpa bu önemli avantajı kullanmak yerine her şeyi bir-iki cümleye indirip düz bir biyografi yazmış. Benzer durum Napolyon’un Joséphine ile ilişkisinde de mevcut. Napolyon’un tutkusuna ikna edemiyor film. ‘Gördü, âşık oldu, evlendi’ gibi basit bir genellemeyle durumu özetliyor. Ama Apple TV+ için hazırlanan dört küsur saatlik yönetmenin kurgusunda Joséphine’in hikâyesinin daha uzun olması, bu açığı kapatma ihtimalini yükseltiyor. 

Ridley Scott ile Joaquin Phoenix’in “Gladyatör”den 23 yıl sonra ikinci kez bir araya gelmesi, kötülük timsali Commodus kadar olmasa da yine başarılı bir sonuç ortaya koyuyor. Phoenix, Napolyon’u mimikleriyle, bazen boş boş bazen de zehir gibi zekâ fışkıran bakışlarıyla etkileyici şekilde yansıtıyor seyirciye. Joséphine’i canlandıran Vanessa Kirby muhtemelen yönetmenin kurgusunda oyunculuğunu konuşturmuştur ama perdede izlediğimiz filmde karakterinin özgünlüğünü yansıttığını söylemek zor. Ama ne varsa yine eskilerde var dedirtiyor “Napolyon”. 85 yaşında kamera arkasına geçip filmin neredeyse yarısını kaplayan onca savaş sahnesini çekebilmek tam da Ridley Scott’a yakışırdı zaten.