27.11.2017 - 12:13 | Son Güncellenme:
Metropolis, sadece döneminin değil, tüm zamanların en üstün bilim kurgu yapıtlarından biridir. Endüstrileşme çağının etkisini hissettirdiği bir dönemde, Lang'ın gelecek tasarımı da bundan payını alır. İnsanlar ikiye ayrılmıştır. Yeraltında makinelerle birlikte yaşayan sınıf ve yukarıda daha konforlu bir yaşam süren yönetici sınıf. Lang, bölünmüş toplumsal yapıyı, insanı bir aşktan yola çıkarak, uzlaştırmaya çalışır.Dönemine göre mükemmel sayılabilecek bir şehir tasarımı vardır filmde ve kendisinden sonra gelen bütün bilim kurgu filmlerini etkilemiştir.Özellikle, filmin genel atmosferinden uzak, naif sonuyla eleştiriler almış olsa da, bu durum kesinlikle filme gölge düşürmez. Bilim kurgu sinemasının, bilimsel yönünün en büyük keşiflerinden biridir.
III. Dünya Savaşı sonrası dünyanın düzeni değişmiştir. 1984 yılında Londra artık Okyanusya isimli polis devletinin başkentidir. Faşist hükümetin Gerçek Bakanlığı için çalışan bürokratlardan biri olan Winston Smith'in görevi, farkında olmasa da tarihi gerçekleri saptırmaktır. Sıkı bir partili olan Smith, her şeyin yalan üzerine kurulu olduğunu öğrendiğinde kendisini sorgulamaya başlar. Bakanlıkta çalışan Julia ile tanışıp aşık olduğunda Aşk Bakanlığı'nın bile normal olduğu bu dünya Smith için daha da karışık hale gelecektir.
Deckard bir Blade Runner'dır, yani kaçak Replikant'ları (yapay insan/android) avlayan bir polis. Artık kovalamacadan sıkıldığı için ayrılmayı düşündüğü bir sırada, çaldıkları bir uzay gemisiyle dünyaya 5 Replikant'ın geldiğini öğrenir. Milyonlarca insanın yaşadığı dev bir şehirde bu 5 kaçağı bulmak zorundadır.
Dünyanın en genç insanı on sekiz yaşındayken henüz ölmüştür ve insanlık, neslinin tükenme olasılığı ile karşı karşıyadır. 2027 yılı itibari ile hiçbir şekilde anlam verilemeyen olaylara sahne olmaktadır dünya. Artık üremek diye bir şey gerçekleşmemektedir. Bu durum siyasi açıdan da tüm dengeleri sarsarken bir grup insan, var oluşlarını akışa teslim etmiş, bir diğer grup ise olanları değiştirmenin başkaldırısında mücadeleye soyunmuşlardır. Bu süreçte Büyük Britanya, yönetim biçimi olarak kullandığı askeri emperyalist sisteminden ötürü kargaşaya engel olmayı başaran ve huzurunu koruyan ülke konumundadır. Yine de çok sayıda ülkeye girmek siteyen mülteciler söz konusudur. Onların da dramı yaşanmaktadır. Theo, bu olaylar içinde geride duran bir bürokrat konumundayken, bir gün kaçırılır. Sevgilisi Julian da işin içindedir ve mültecilerin haklarını kollayanlardandır. Theo’dan istediği bürokratik destekler söz konusudur. Bu desteği veren Theo ise, yolculuğa birlikte çıktığı Kee’nin varlığındaki ehemmiyetle yüz yüze gelecektir.
Çok da uzak olmayan bir gelecekten ilginç bir distopya öyküsü anlatıyor bize The Lobster. Yalnız kalmış, ilişkisi olmaya insanların tutuklandığı, alternatif bir gelecekte geçen öyküde, bekar insanlar korkunç bir otele yerleştirildikten 45 gün sonra, kendileriyle eşleşen kişiyle ilişkiye başlamak zorunda kalıyorlar. Eğer ki ilişkilerinde başarıyı yakalayamazlarsa, kendilerinin seçtikleri bir hayvana dönüştürülüyorlar!
Ölümcül bir virüs tüm dünyayı tehdit etmektedir. 1996'da 5 milyar kişinin ölümüne neden olan bu virüs, 2035'te dünya nüfusunun yalnızca yüzde birini hayatta bırakmıştır. Bu virüsün etkilerinden korunabilmek için insanlar yer altında koloniler kurarak yaşamaya başlar.Bu virüsün üstesinden gelebilmek için mahkumlardan James Cole, zaman makinesiyle geçmişe gönderilir. Yanlışlıkla 1990 yılına gönderilen Cole, bilimadamları için virüs hakkında araştırma yapar.Daha sonra zaman yolculuğunu sürdüren Cole, 1996'da akıl hastanesine alınır. Burada Dr. Kathryn Railly ile tanışan Cole, onu içinde bulundukları duruma inandırmaya başlar.
Ünlü bilimkurgu yazarı Philip K. Dick'in bir kısa öyküsünden yönetmen Steven Spielberg tarafından sinemaya uyarlanan film, 2054'te Washington DC'de geçiyor.Dedektif John Anderton, psişik güçlere sahip kahinler ve bazı teknolojik aygıtlar sayesinde cinayetleri daha işlenmeden önce farkedip suçluları yakalayan özel bir polis biriminin başındadır.Anderton'ın kusursuz işlediğine inandığı sistem, birdenbire tersine döner. Anderton'ın şefi olduğu birim, cinayet suçlamasıyla onun peşine düşer. Avcı artık av olmuştur...
Taylor (Charlton Heston), Landon (Robert Gunner), Dodge (Jeff Burton) ve Stewart (Dianne Stanley) adında dört astronot kış uykusundadır. Uzay gemileri kazara bilinmeyen bir gezegendeki bir göle iniş yaptığında, ışık hızına yakın hızda 2006 yıllık bir yolculuk yapmışlardır (bu süre boyunca ekip zaman genişlemesi yüzünden yalnızca 18 ay yaşlanır). Fakat bir hava sızıntısı yüzünden Stewart'ın geçici ölüm donanımı bozulur. Astonotlar uyandıklarında Stewart'ın vücudunu kurumuş hâlde bulurlar, gemileri ise batmaktadır. Kıyıya ulaşmak için bir şişme bot kullanırlar. Taylor gemiden ayrılırken şu anki yılın MS 3978 olduğunu fark eder. Kıyıya vardıklarında, Dodge bir toprak testi yapar ve toprağın yaşam için yeterli olmadığını açıklar.
Teknolojinin ve bilimin durmak bilmeksizin ilerlediği bir yüzyıldayız. Bilim artık kusursuz insan modelleri üretebilmekte ve ortaya çıkan ırk süper insan niceliklerini taşımaktadır. Özel amaçlar ve mevkiler için yaratılan bu insanlar, eski insanlığın yerini almakta ve onları hayattan soyutlamaktadır. Bu eski insanlardan biri olan astronot adayı Vincent, önemli bir şirkette ancak temizlikçi olarak iş bulabilecektir. Ancak bu süreçte kurduğu bir tezgah sayesinde yüksek bir mevkide iş bulur. Şirkette vuku bulan bir cinayeti çözmek için görevlendirilen özel dedektif, Vincent'ın sırrını açığa çıkarmak üzeredir.
İngiltere'de bir genetik araştırmalar ensitüsünde bilimadamları insan doğasındaki şiddeti ve öfkeyi önleyebilmek amacıyla bazı tehlikeli deneyler yapmış ve bunun sonucunda 'rage' adını verdikleri bir virüs geliştirmişlerdir. Ancak bu araştırmalarda denek olarak maymunların kullanıldığını öğrenen hayvan hakları koruyucusu bir grup eylemci, bilimadamlarının maymunlara zarar verdikleri gerekçesiyle kendi yöntemleriyle deneylerin yapıldığı binaya sızarak korunaklı kafeslerde tutulan ve bilimadamlarının 'rage' virüsü aşıladıkları maymunlardan birini serbest bırakırlar.Fakat serbest kalan maymun kafesten çıkar çıkmaz eylemcilerden birine saldırır ve olaylar içinden çıkılmaz bir hal alır.