05.09.2017 - 12:29 | Son Güncellenme:
Şener Şen- Şevket Altuğ ikilisinin şu an kaybolmuş bir meslek olan bar komedyenliğiyle geçimini sağladığı, 90'ların başındaki Beyoğlu'nun underground kültürüne selam çakarak sinemamızda yer edinen başarılı film nedense pek bilinmiyor.Yavuz Turgul’un senaryosunu yazıp yönettiği filmde bu güçlü bir ışık kullanımı ve görüntü yönetiminin yanısıra, Füreyya Koral gibi sürpriz simâlarla da taçlanan bir eser.
80'lerin Ankara'sının kömür kokan, puslu, yoksul bir mahallesi. Ankara pavyonlarında klarnet çalarak geçim derdine düşen Mehmet'in dünyaya öttürdüğü klakson sesi eşliğinde insan hikayelerine çarpıcı bir Zeki Ökten yorumu. Sinemamızın büyük efsanesi Kemal Sunal da bir röportajında en sevdiği filmlerinden birinin Düttürü Dünya olduğunu belirtmişti.Mehmet, Ankara’da, geceleri pavyonda klarnet çalarak hayatını kazanmaktadır.Akşamları işe gitmekte, sabahın erken saatlerinde bir gecekondu mahallesindeki evine dönmektedir. Mehmet’in karısı, lisede okuyan kızı, engelli oğlu ve küçük kızı ile yaşadığı bu ev, sahibi olan kayınbiraderi tarafından müteahhite verilmiştir ve evin bir an önce boşaltılması istenmektedir. Mehmet, bir taraftan ev aramaya, bir taraftan da para biriktirmeye çalışır. Ama asıl umudu bir gün kaset yapacağına inandığı besteleridir. 1980'li yılların atmosferini fazlasıyla yansıtan Düttürü Dünya, Yılmaz Güney'in Umut adlı Yeni Gerçekçi filminden sonra bu akımın Türkiye'de çekilen en önemli filmi sayılır. Umut ve umutsuzluk, hayatın acımasız gerçekliği, mevcut durumu bile koruyamama karşısında duyulan huzursuzluk fimin ayırt edici özelliklerindendir.
Türk sinemasının belki de en başarılı en iyi yapımlarından. Şener Şen'in oyunculukta devleştiği, bir filmin ortaya çıkarılış öyküsünün anlatıldığı yapımın oldukça içten bir hikayeyle anlatıldığı filmin nasıl olup da değer kazanmamış olması çok şaşırtıcı. 60`larda ve 70`lerde çektiği aşk filmleriyle ünlenen ama bir dönemin kapanmasıyla birlikte çaptan düşen bir yönetmenin, kendini yenilemek için gösterdiği çabaları anlatan tam bir başyapıt. Binbir zorluklar, yokluklar içinde, bir avuç inançlı sinema emekçisinin, her şeye rağmen film çekmek için gösterdikleri trajik ve bir o kadar saygı duyulması gereken mücadeleyi anlatan bir film.
Mert Fırat'ın oyunculuğunu zirveye taşıdığı, aşkın sınırlar taşımadığının en samimi anlatıldığı filmlerden.. Film konu olarak genç bir kızın, sağır - dilsiz bir gençle olan aşkını işlerken, gündemde olan "çağrı merkezi" çalışanlarının sorunları dile getirilmiştir.
Türkiye sosyolojisinin genel eğilimlerine kafa yoran film; kahramanlarını da 'çoğunluk'ta olanlardan seçip başarılı bir hikayeyi ortaya koyuyor. Filmde toplumdaki ayrımcılıklar konu edinilmiştir. 20 yaşındaki Mertkan'ın basit bir hayatı vardır. İnşaat sektöründe çalışan babasının işlerine yardımcı olur, arabayla şehri turlar, arkadaşlarıyla içer, barlara gider. Aynı zamanda açıköğretimde üniversite okumaktadır. Ailesi askere gitmesini istemektedir fakat Mertkan gitmez. El bebek gül bebek büyümüştür. Bir gün Burger King'de çalışan Doğulu bir kızla(Gül) tanışır ve ilişkisi başlar. Mertkan'ın Gül ile olan ilişkisi ve zaman içerisinde başına gelen olaylar, hayatının devamını etkileyecektir.
Tam bir Onur Ünlü fantezisi olan bir yapımla karşı karşıyayız. Bir adam ve üç aşk; birbirine teyellenen olaylar, içinden çıkılmaz labirentvari sorunlar, mizahi abartının tavan yaptığı sahneler...Orhan, Eskişehir'de bir üniversitede edebiyat hocasıdır. Birdenbire nişanlısı Ayşe'yi terkedip soluğu İstanbul'da alır. Burda artık hayatında varolan kadının adı Oya'dır. Fotoğrafçılık yapan Oya ile belki de hayatının en mutlu günlerini geçirirken daha evliklerinin ilk günlerinde yaşadıkları kötü olaylar ile birlikte kendini zor bir aşk üçgeninin ortasında bulur. Bir yandan da yeni tanıştığı öğrencisi Seda, Orhan'ı çıkılması güç bir yola sürüklemektedir. Üç kadın arasında kalan ve hayatı alt üst olan Orhan'ı zor günler bekler. Kafası karışık bir erkeğin ne yapacağı hiç bir zaman belli olmamıştır. Ancak Orhan'ın da artık bir karar vermesi şarttır.
Shakespeareyen şiirselliğin Anadolu yerelliğinde buluştuğu siyah-beyaz bir şaheser. Ali Atay'ın ise oyunculuğunu konuşturduğu sürreel bir masal; Sen Aydınlatırsın GeceyiGöğünde iki güneş, üç tane dolunayı olan bu farklı kasabada, duvarların arkasını görebilen Cemal’in hayattan bir beklentisi kalmamış, üstüne çöken sıkıntıyla baş etmeye çalışırken sevdiği kadında, nesneleri parmağıyla oynatabilen Yasemin’de kendine bir çıkış yolu arar. Fakat zamanı durdurabilen Defne bir süre sonra işlerin karışmasına sebep olacak, Yasemin’in ölümsüz patronu ise Cemal’in endişelerini gidermeye çalışan görünmez ilkokul öğretmeninin tavsiyelerini boşa çıkartacak şeyler yapacaktır.
Tuz Gölü'nün uçsuz bucaksızmış gibi gelen beyazlığında günah ve masumiyet sorgulaması. Derviş Zaim'in geleneksel yerel sanatları sinemayla buluşturma gayretinde rolü hat sanatına verdiği yapımı.Ahmet, yakın bir arkadaşının ön ayak olması ile tarihi değeri yüksek bir Kuran’ın çalınmasına istemeden bulaşır. Ancak kalkıştığı iş onu hiç istemediği bir noktaya sürükler. Geleneksel Osmanlı hat sanatının da organik bir biçimde dahil olduğu film, tıpkı bu sanat gibi tek ve kesintisiz bir plandan oluşuyor. Nokta, içeriğinde suç ve ceza, görev ve sorumluluk, kötülük, gelenekten yararlanma gibi konuları tartışmaya açıyor.
Reha Erdem'in kamerayı kurup bizi düşlerle başbaşa bıraktığı görsel bir şölen Kosmos. Sığınırcasına gittiği kasabada kendini yeni bir masala bırakan bir seyyahın hikayesidir Kosmos. Zamanın ve mekanların önemli olmadığı bir kasabadır burası, sadece insanlar önemlidir, söylenen sözler önemlidir; çünkü herkes birbirini çok iyi tanır. Kosmos'un beraberinde getirdiği mucizeler, ölü çocukları bile diriltebilecek derecede 'mucizedir'. Böyle böyle kısa bir süre içerisinde namı alır yürür... Şifa bekleyenler olur, aşkı dileyenler... Ancak hayat yine yapacağını yapar ve Kosmos'u talihsiz olaylar silsilesinin ortasına bırakıverir. Türk sinemasının en yetenekli yönetmenlerinden Reha Erdem yapımı olan filmde Sermet Yeşil ve Türkü Turan'ın başarılı oyunculuk performanslarına tanık oluyoruz
İyilik-kötülük ya da iyiler kötüler dünyasına Çağan Irmak'ça bir bakış. Yine çocuk gözünden, yine naifçe, yine en masumane bir hisle..Hem de işin içinde geçmişin unutulmuş bir zaman diliminde...Zamanın olmadığı bir yerde, harita üzerinde nerede olduğunu bilmediğimiz isimsiz bir köye bir gezgin gelir. Yorgun gezgin, bir ulaktır. Anlatacak hikayeleri vardır, söyleyecek sözleri... Hikayelerini en çok çocuklar sever. Kusursuz bir hayalgücüyle yazılmış bu büyülü ve ürkütücü hikayeler Ulak Zekeriya'nın dilinde efsanevi destanlar dönüşürler. Çocukların sevdiğini büyükler sevmez elbet, ya da tam tersi. Köy halkı Zekeriya'nın getirdiği sırları taşıyamaz, gizemli bir sis çöker köyün üzerine...Son dönem sinemasının en dikkat çeken yönetmenlerinden Çağan Irmak imzası taşıyan film yönetmenin alışılagelmiş tarzının yer yer dışına çıkarak, özgün bir yapıt olarak diğer türdaşlarından sıyrılmayı başarıyor.
Türk sinemasında belki de konusu şiddet olan ilk film. Şiddetin dozu arttıkça film sınıfsal sorgulamaların altını çiziyor, 'nedensiz şiddet'in kodlarına inmeye çalışıyor ve hayvani bir dürtüsellikle izleyiciyi başbaşa bırakıyor.Düzenli olarak geceleri arkadaşlarının barına giden yaşları 18 ile 25 arasında değişen bir grup genç; beş yabancının bara gelmesinden rahatsız olur. Barda çıkan kavga sonucunda gençler, yabancılar tarafından rehin alınır ve sabaha kadar işkence ve tecavüze maruz bırakılırlar.Film uyuşturucu ve intikamla gözleri dönmüş bu beş kişinin işledikleri suçların hangi adalete göre cezalandırıldığının sorgulamasını da yapar.
Yeşim Ustaoğlu'nun kamerasından aile içi ilişkileri deşifre eden bir yapım. Pandora'nın kutusu açıldıkça bizde her yeni tanıştığımız gerçekliğin etkisinde kalıyoruz film boyunca.İstanbul’un farklı semtlerinde yaşayan, her biri diğerinden farklı sorunun ve hayat standardının içinde sıkışıp kalmış, birbirinden habersiz, orta yaş ve sınıfa mensup üç kardeşi bir gün doğup büyüdükleri Batı Karadeniz dağlarındaki köylerinden gelen bir telefon bir araya getirir: Yaşlı anneleri Nusret Hanım (Tsilla Chelton) kaybolmuştur. Annelerini aramak için buluşan üç kardeşin köylerine yaptıkları mecburi yolculuk, saklı kalan pek çok sorunun, hayatlarındaki ve ilişkilerindeki birçok çarpıklığa dair pek çok şeyin Pandora’nın Kutusu misali ortaya saçılmasına neden olur. Annelerini bulup İstanbul’a getirdikten bir süre sonra onun Alzheimer olduğunu öğrenen üç kardeş, hasta annelerinin aralarina katılımasıyla, kendi hayatlarının süregiden çarpıklığına dair pek çok gerçekle yüzleşecek, Nusret Hanım’ı anlayacak tek kişi ise büyük abla Nesrin’in kaçak oğlu Murat (Onur Ünsal) olacaktır. Hayatının son günlerini dağıyla başbaşa geçirmek isteyen Nusret Hanim ile torunu Murat’ın kesişen yolları bir yolculuğun baslangıcıdır
Bir mahalle, bir suç ve o suçu üzerinden atan mahalleli. Masumiyet ve günah nedir sorusunun en yalın hali ; Dokuz. İstanbul'un kenar mahallelerinden birinde herkesin 'Kirpi' ismiyle tanıdığı bir sokak kızı (Esin Pervane) vahşice öldürülür. Mahalledekiler kız hakkında fazla bir şey bilmemektedir. Polis, bu cinayetle ilgisi olabilecek 6 kişiyi sorgulamaya başlar: Evhamlı bir adam olan fotoğrafçı Firuz (Ali Poyrazoğlu), mahallede kırtasiye dükkânı olan eski solcu Salim (Cezmi Baskın), ev kadını Saliha (Serra Yılmaz), mahallenin milliyetçi delikanlısı Tunç (Fikret Kuşkan), Saliha'nın oğlu Kaya (Ozan Güven) ve 'Amerikalı' adıyla tanınan, yarı deli bir adam (Rafa Radomisli).Sorgulama ilerledikçe, mahallenin geçmişinde saklı şiddet, görünenin ardındaki gerçekler ve basit yaşam ayrıntılarına sinmiş faşizm ortaya çıkacaktır.
Zeki Demirkubuz dünyasına girmek için cesur bir anahtar; Bekleme Odası. Suç ve Ceza'yı film yapmayı isteyen yönetmenin iç dünyasını tabiri caizse pornografik bir biçimde açıp ruhen çırılçıplak kaldığı kaçırılmayacak bir davet.Suç ve Ceza`yı film yapmak isteyen Ahmet hayata karşı nedensiz bir kayıtsızlık içerisindedir. Sevgili Serap hayatında başka biri olduğunu düşünerek onu terk eder. Bir yandan da asistani Elif ile beraber Raskolnikov karakteri için oyuncu arayan Ahmet, sonunda evine girmeye çalışan hırsızın bu rol için uygun olduğunu düşünür...