14.11.2017 - 18:04 | Son Güncellenme:
Rönesans şairi Giovanni Boccaccio'nun 1353'te tamamladığı ve 100 uzun öyküden oluşan Decameron adlı alegorik eserinden uyarlananfilm bu öykülerden 9 tanesini içerir. Öykülerin tamamı Orta Çağ İtalyasında geçer. Bazıları birbirleriyle bağlantılı olanöyküler şunlardır:Zengin ama safça bir delikanlı ticaret için geldiği kentte genç bir kadın tarafından eve davet edilir. Eve gelince onun kayıpkızkardeşi olduğunu söyleyerek onu şaşırtan kadın delikanlıyı daha önceden tahtalarını testereyle keserek tuzak haline getirdiğituvaletin gaita çukuruna düşürerek bütün paralarını çalar. Gaitaya bulanmış halde sokağa atılan genç adam çok pis koktuğu içingizlice sığındığı bir kilisede bu kez kilise hırsızlarının ağına düşer. Bu iki hırsız onu yeni ölmüş Napoli Başpiskoposununkilisede duran lahitini soymaya zorlarlar. Lahite cesedin yanına girerek soygunu gerçekleştiren genç asıl kıymetli parçayı,Piskoposun yüzüğünü kendisine saklar.Başka bir öyküde rahibelerin manastırında iş bulabilmek için sağır dilsiz numarası yapan bir genç bütün genç rahibelerle sıraylailişkiye girer. En sonunda yaşlı başrahibeyle de yattıktan sonra ağzından dökülen kelimeler başrahibe tarafından bir mucizeolarak kabul edilir. Gerçekleşen bu mucize(!) rahibelerin onu daha çok bağırlarına basmalarına yol açar.Bir başka öyküde bir genç kız ailesinden evin terasında uyumak için izin ister, sözde sıcak gecelerde serin olan terasta rahatuyuyacaktır. Oysa aşığıyla buluşmak için en uygun uygun ortam burasıdır. Ancak ertesi gün ailesi onları çırılçıplak yataktauzanırken yakalar, kızar gibi yaparlar ama aslında sevinirler. Çünkü zaten yakalandığı için çok korkmuş olan genç, zengin birailenin oğludur ve kızla evlenmeye dünden razıdır.Eve aşığını alan bir kadın saf kocasının eve erken gelmesi üzerine kocasını avludaki büyük küpe sokarak aşığıyla küpün dışındaişi pişirmesi; aşağılık bir adamın ölüm döşeğindeki bir papazı kandırması; üç erkek kardeşin kızkardeşlerinin sevgilisindenintikam almaları; kilise duvarına fresk çizecek bir grup ressamın (baş ressamı bizzat Pasolini oynuyor) ilham gelmesi içinbekleyişleri ve sonunda baş ressamın "Onu düşlemesi çok daha zevkliyken neden bir sanat eseri yaratılır ki?" diye serzenişi;düzenbaz bir rahibin arkadaşının karısını baştan çıkarma girişimlerinin anlatıldığı öyküler ise filmin diğer bölümlerinioluşturur.
Olaylar 1944 yılında Nazi Almanya'sının kontrolünde Kuzey İtalya'da kurulmuş kısa ömürlü bir kukla devlet olan Faşist SaloCumhuriyeti'nde geçer. Şehrin ileri gelen seçkinlerinden dört sefih 9 kız 9 da erkek 18 genç insanı yakalayıp bir şatoyakapatırlar. Beraberlerindeki 4 yaşlı fahişe ile birlikte bu genç kölelere bir dizi fiziksel, ruhsal ve cinsel işkenceuygularlar.
Genç ve güzel bir kadın olan Maria, eşini İkinci Dünya Savaşı'nda kaybeder. Kocasının ölümünün ardından, Almanya'nın yaşadığıekonomik bunalımı atlatabilmek için para kazanması gereken Maria bunun için aklını ve kadınlığını kullanacaktır.Fasssbinder'in Batı Almanya'nın İkinci Dünya Savaşı sonrası ekonomik durumuna odaklanan 'BRD Üçlemesi'nin ilk halkası olan BirEvliliğin Öyküsü (Maria Braun’un Evliliği) 1980 yılında da 'En İyi Yabancı Film' dalında Altın Küre'ye de aday olmuştu.
Yapımı : 1977 - İngiltere , İtalyaTür : Biyografi, Dram, TarihSüre: 365 Dak.Yönetmen : Franco ZeffirelliOyuncular : Anthony Quinn, Ian McShane, Claudia Cardinale, Christopher Plummer, Laurence OlivierSenaryo : Anthony Burgess, Franco Zeffirelli, Suso Cecchi D'AmicoYapımcı : Tarak Ben Ammar, Lew Grade
Yayın tarihi: 9 Kasım 1966 (Fransa)Yönetmen: Roberto RosselliniYapımcı: Roberto RosselliniOyuncular: Jean-Marie Patte, Raymond Jourdan, Katharina Renn, DAHA FAZLASinematografi: Jean-Louis Picavet, Georges LeclercSenaryo: Roberto Rossellini, Jean Gruault, Philippe Erlanger
1969 - İtalya , İsviçre , AlmanyaTür : Dram, SavaşSüre: 155 Dak.Yönetmen : Luchino ViscontiOyuncular : Charlotte Rampling, Ingrid Thulin, Florinda Bolkan, Dirk Bogarde, Helmut BergerSenaryo : Luchino Visconti, Nicola Badalucco, Enrico MedioliYapımcı : Ever Haggiag, Attilio D'Onofrio
Film 1860 yılında Sicilya'da başlar. Yaklaşık kırk yıldır devam eden iç çatışmaların ve İtalya yarımadasındaki birçok küçükdevletin tek bayrak altında birleştirilmesi sürecinin artık sonuna gelinmiştir. Hareketin liderlerinden Giuseppe Garibaldi'ninKızıl Gömlekliler adı verilen ordusuyla birlikte Sicilya'ya doğru harekete geçtiği haberini alan yörenin soylularından Prens DonFabrizio Salina (Burt Lancaster) sosyal statüsünün risk altında olduğunu anlar ama çok köklü bir değişimin geleceğine de pekinanmaz. Ona göre iktidara gelecek olanlara verilecek bazı ödünlerle yeni duruma uyum sağlamak, servetlerini ve statülerini birsüre daha muhafaza etmek mümkün olabilecektir. Prensin fırsatçı yeğeni Tancredi (Alain Delon) ise daha aceleci davranarakGaribaldi'nin ordusuna subay olarak katılır. Palermo'daki bir çatışmada gözünden yaralanan Tancredi bir savaş kahramanı olarakeve geri döner. Aynı fırsatçı Tancredi, kralcıların Avusturya desteğinde Garibaldi'ye karşı galibiyet kazandıkları zaman dataraf değiştirmekten çekinmiyecektir. Zaten Tancredi'nin "Her şeyin aynı kalabilmesi için değişimi kabullenmeliyiz" şeklindekifelsefesinin altında yatan bilgeliği Prens de benimsemiştir.Liberallerin ve yeni burjuva sınıfının yönetimi devralması, aristokratlarla (halk onlara senyörler adını vermiştir) beraberkiliseyi de mağdur edecektir. Bu nedenle ailesiyle birlikte Peder Pirrone (Romolo Valli)'yi de yanına alan Prens, malikanesiniterkederek yazlık evlerinin bulunduğu Donnafugata adlı kasabaya göç eder. Prens, kasabanın arsa spekülasyonlarıyla zengin olmuşyeni belediye başkanı, sonradan görme Don Calogero Sedara (Paolo Stoppa)'dan pek hoşlanmasa da ufukta yeni toprak reformlarınıngözüktüğü bu yeni dönemde ailesini ve servetini güvence altına almak için yeğeni Tancredi'nin başkanın güzel kızı Angelica(Claudia Cardinale)'yla evlenmesine onay verir. Orta üst sınıftan tüccarlardan, serbest meslek sahiplerinden ve politikacılardanoluşmuş bu yeni sınıf karşısında aristokrasinin miyadının artık geçmiş olduğunu en sonunda anlayan Prens kendisine yapılansenatörlük teklifini de geri çevirir.Filmin sonunda Tancredi'nin Angelica'yı sosyeteye takdim ettiği ve bir saate yakın süren balo sahnesi ise sinema tarihinin engörkemli anıtlarından biri olmuştur. Prensin acılar çekerek malikaneyi odadan odaya tıpkı bir gölge gibi dolaştığı, yapayalnızoturduğu odalarda değişen bir devir üzerine derin düşüncelere daldığı ve olan biten her şeyin diyaloglardan çok görüntülerleanlatıldığı bu sahneler asil sınıfın can çekişmesinin bir metaforu olarak da okunab
Ve Gemi Gidiyor(E la Nave va) Federico Fellini'nin en önemli filmlerindendir...1983 yapımı film,ünlü bir soprano'nun vasiyetiüzerine yakılarak küllerinin bir adaya gemi ile götürülmesini anlatmaktadır...
Hendrik Hoefgen, çok başarılı bir tiyatro sanatçısıdır. Dünyanın hızla yeni bir dünya savaşına savrulduğu 1930'lu yıllarda,büyük kitleleri coşkuyla tiyatro salonuna çeken temsillerde rol almakta ve büyük başarılar elde etmektedir. Nazi'lerin iktidara gelmesi sonrası ülkede yaşanan kargaşa ve dikta rejiminde, pek çok arkadaşı ve sevdiği insan Nazi terörünemaruz kalırken Hendrik, sadece kariyerini düşünerek çok politik bir tavır alır. Ama zaman ilerledikçe içinde yaşadığı baskıcıortam sanatına da müdahale etmeye başlar
Yirminci yüzyılın başlarinda Ukraynalı yoksul bir ailenin oğlu olan Alfred Redl, yeteneği ve azmi sayesinde Avusturya-Macaristanİmparatorlugu Ordusu’nun en üst kademesine kadar yükselerek askeri istihbaratin başına geçer. Bir kaç dili iyi konuşabildiğiiçin İmparator Franz Joseph tarafindan Ruslar aleyhine casusluk etmekle görevlendirilir. Ne var ki Redl, etnik ve cinselkimligini gizleyerek firsatlari iyi değerlendirir. Gerçek kimliği öğrenilip şantaja uğrayana kadar da, her iki tarafincasusluğunu yaparak sefasini sürer.
Senaryosunu Nobel ödüllü Polonya'lı edebiyatçı Wladyslaw Stanislaw Reymont'un 1898 tarihli aynı adlı romanından AndrzejWajda'nın uyarlayıp yazdığı filmi yine Andrzej Wajda yönetmiştir. 1927 yapımı aynı adlı sessiz bir Polonya filminin yenidençevrimidir.20. yüzyıl'ın başında Polonya'nın sanayi sehri olan Lodz'da bir Polonya'lı, bir Alman ve bir Yahudi, üç genç arkadaşınaralarındaki farklılıklara aldırmadan sermayelerini bir araya getirerek ortak bir tekstil fabrikası kurma çabaları ve sonrasındaamansızca servet peşinde koşmalarının konu edildiği filmde 19. yüzyıl kapitalizminin gelişme sancıları ve Lodz kentinin tarihiirdelenir. Tarih boyunca hep acılar çekmiş olan Polonya toplumunun oluşumu destansı bir dille anlatılır.Wajda ön planda bu üç bireyin hikâyesini anlatırken, arka planda da Polonya'nın feodalizm'den modern kapitalizm'e geçişsancılarını, mülkiyetin bölünmesini ve el değiştirmesini, sermaye birikimin oluşmaya başlamasını, merhametsiz tekstilsanayicilerini, güvensiz hatta tehlikeli iş koşullarını, işçilerin grev haklarının farkına varmalarını bir bir gözler önüneserer. Film bu anlamda bir bakıma Marx'ın Kapital adlı eserinin dramatik bir belgeseli gibidir.Filmin 25 dakika daha uzun bir versiyonu Polonya'da televizyonda 4 bölüm halinde gösterilmiştir. En iyi yabancı film dalındaOscar'a aday gösterilen film 1975 yılında Moskova Film Festivali'nde büyük ödülü almıştı