Kültür SanatHangi İstanbul?

Hangi İstanbul?

16.06.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Hangi İstanbul?

Hangi İstanbul


Mehmet Coral'la yeni kitabı "Konstantiniye'nin Yitik Güncesi" üzerine...


Elif Korap


Mehmet Coral'ın yazmayı pilanladığı İstanbul üçlemesinin ikinci kitabı "Konstantiniye'nin Yitik Günceleri", Doğan Yayıncılık tarafından yayımlandı. Üçlemenin birincisi "Bizans'ta Kayıp Zaman", Bizans'tan Cumhuriyet dönemine kadar geçen zamanı anlatıyordu. Coral'la, Osmanlı İstanbul'unun arka yüzünü inceleyen kitabı "Konstantiniye'nin Yitik Günceleri", İstanbul ve edebiyatta gerçek üzerine söyleştik.
"Abatmaya değmez çömez / Çin'den, Hint'ten, Acem'den süzülerek geldim. / İznik nam diyarda da kök saldım. / Ruhumun ışığını, / Sıcak toprağın üstüne çaldım. Göğün mavisini, / Doğanın yeşilini, / Güneşin sarısını, / Ateşin kırmızısını, / Birbirine kattım. / Saçımın tek teliyle, / Ayırarak renklerini...
Kitabı, bilimsel bir altyapıya oturtuyor; mekan, zaman ve kişileri, tarihe dayandırarak seçiyorsunuz. Olay örgüleri, sizin düşlerinizle yoğurulmuş kurgular mı, yoksa onlar da tarihte geçen durumlar mı?
Olayların da yüzde sekseni gerçek. Benim inandığım İstanbul, mekan olarak o denli dramatik bir kurguya sahip ki, gerçek olay o denli heyecanlı ki; yazarın, bunu imgelem gücüyle daha fazla yükseltemesine imkan yok. O yüzden, gerçeği dosdoğru anlatmak, edebi kalıpların içinde -öykü, deneme, günce olabilir- buna bir isim koymak istemiyorum.
Kitabın önsözünde, Boris Pasternak'ın bir sözüne yer vermişsiniz :"Gerçeği aramasını ve söylemesini bilmek, gerçek olmayanı söylemesini bilmenin örtemeyeceği bir kusurdur." Gerçeği yazmayı, gerçek olmayanı yazmanın ulaşamayacağı bir erdem, daha üstün bir sanat olarak mı değerlendiriyorsunuz?
Bu, gerçekten çok iddialı bir söz. Aynı zamanda benim çalışmalarımı birkaç sözcükle özetleyen bir ifade. Bazı gerçekleri saptırmak yerine, gerçeği gerçek olarak görüp, bunun sonuçlarına özverilerle katlanıp yalın bir şekilde, yeni kuşaklara, özellikle de dış dünyaya yansıtmak lƒzım. Biz gerçeği arıyor ve söylüyor muyuz, yoksa yalan söylemek mi işimize geliyor? İşte, orada gerçek olmayanı söylemeyi bilmek bir meziyetse, gerçeği aramayı bilmemenin örtemeyeceği bir kusurdur.
"Gerçek" dediklerimiz ya da "gerçek" diye yazdıklarımız, hatta tarih kitaplarında kabullendiklerimiz kimin gerçeği? Siz hangi gerçeği yazıyorsunuz?
Biz hangi gerçeği yazıyoruz? Macar Ovası'na girdik, üzüm yedik, bağa parasını bıraktık. Bu bizim gerçeğimiz. Macar da, akın yapıyorlardı diyor. Akın dediğin nedir ki, bir başkasının ülkesini fethediyorsun. Bu tarihsel bir diyalektik. Hangi gerçeği göreceğiz? O zaman bir aidiyet sorunu ortaya çıkıyor. Bir tarafa ağırlığı koymak zorunda kalıyorsunuz. Kısacası, herkes kendi gerçeğini görüyor ve yazıyor.
Öykü kişilerini, kimi yerlerde karakterlerine uygun; kimi yerlerde ise, beklenmedik biçimlerde konuşturuyorsunuz. Örneğin, kahvedeki konuşmalarında Demirci Ali'yi -o dönemin eğitim koşulları ve hayatı boyunca yalnız demircilik yapmış biri olduğu gözönünde bulundurulursa- fazla "edebi" bir konuşmayla karşımıza çıkarıyor; şaşırtıcı betimlemeleri, bilgi birikimi gerektiren değerlendirmeleri, gözlemleri dikkat çekici bir dille anlattırıyorsunuz. Kısacası, okuyucuyu entelektüel bir demirci portresiyle karşı karşıya bırakıyorsunuz; oysa öyküdeki diğer köylüler hiç de böyle değil...
İster sarayın en yüksek kademesinden biri olsun, ister bir çini ustası, bir kraliçe, bir savaşçı, onları kendi ağızları, kendi dilleri, kendi jargonlarıyla konuşturmaya çalıştım. Ama, dediğiniz olaya katılıyorum. Bunları çok daha geniş bir anlatıma yaymış olsaydım, Canbazhane Kapısı adlı öyküdeki Demirci Ali'nin yaşadığı İstanbul'un fetih serüveni, biraz daha açıklık kazanacaktı.
Kitabın genel dili, zamanın Osmanlıca ve çok kullanılan sözcüklerinden örülmesine karşın, son yıllarda kullanımı yaygınlaşan sözcüklere de sıkça yer vermişsiniz. İkili bir anlatımı seçmenizin nedeni nedir?
Mümkün olduğu kadar, kendime sınır koymamaya çalışıyorum. Yazı sırasında, bu böyle başladı, bunu böyle tamamlayayım, dil böyle başladı, sonuna kadar böyle götüreyim gibi bir kaygım yok. Öykü karakteri konuşurken o zamanın dilini; kendim anlatırken şimdinin dilini kullanmayı tercih ettim ki, öyküler bütünüyle ağdalı bir dile dönüşüp okuru sıkmasın.



KEŞFETYENİ
Survivor'dan elendikten sonra Yiğit Poyraz'dan ilk paylaşım!
Survivor'dan elendikten sonra Yiğit Poyraz'dan ilk paylaşım!

Cadde | 03.05.2025 - 07:13

Survivor All Star 2025'e sürpriz bir şekilde veda eden isim Yiğit Poyraz olmuştu. İlk paylaşımını yapan Poyraz'ın 'Usta' ifadesi dikkat çekti.

Yazarlar