Kültür Sanat Her koşulda mutlu, çünkü ‘birlikte’

Her koşulda mutlu, çünkü ‘birlikte’

17.07.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

.

Her koşulda mutlu, çünkü ‘birlikte’

“Bazen bana soru-yorlar; neden bu kadar mutlusun? (...) Açıklamaya çalışayım... Her sabah yaşadığımız şey: Doğum. İsteklerimizi gerçekleştire-bileceğimiz, yepyeni bir dünyaya uyanış. Biz uyurken dünyaya bir göktaşı çarpmamış, uykumuzda bize felç gelmemiş. Nefes alabiliyoruz. Bu müthiş bir ayrıcalık. O gün ne istersek yapabiliriz. Sevgilime bakıyorum, nefes alıyor. Eğilip öpüyorum, yüzünde belli belirsiz bir gülümseme yeşeriyor. Aşağıya kahve yapmaya gidiyorum. Köpeklerim birer birer gelip benimle oynamak istiyor. (...) Kuş sesleri duyuyorum. Çeşit çeşit, cıvıl cıvıl... Kahvemi alıp kahverengi deri koltuğuma oturuyorum. (...) Arkama yaslanıyorum. Gözlerimi kapatıp ne kadar şanslı olduğumu düşünüyorum. Bu mutluluğumu beni seven insanlarla paylaşmam gerek diye düşünüyorum. Instagram’a bir resim koyuyorum. Sizler de benimle aynı mutluluğu yaşamazsanız her şey tam olmaz, eksik olur.”

Mehmet Sinan Kuran’ın Instagram hesabında yazıyordu bu sözler. Çok sevdiğim bir arkadaşımla yazdıklarından içimize dokunanları, hatta “Ne güzel hayat yaşıyor be!” diye hasetlendiklerimizi seçip birbirimize gönderdiklerimizin arasından buldum. Sanatçı, Anna Laudel’de açılan “Posthumous” sergisine hazırlık süreci boyunca paylaştı sosyal medyada düşündüklerini, hissettiklerini, bu sergi için seçtiği ekibiyle üzerinde çalıştığı eserlerin süreçlerini. Hayatına şükreden, “Mutluluğumu paylaşmazsam eksik kalır” yazan Mehmet Sinan Kuran, bu sergiyi kurgularken, birlikte olma, birbirini kabul edip sevebilme konuları üzerine düşünmüş. “Eskiden katlanamadığım sesleri, insanları artık sevebiliyorum. Doğa, bize bir bütün, bir birlik olmamızı söyledi, hayvanlar, bitkiler, insanlar, tüm canlılar olarak... Dünyayı yok etmeye her ne kadar sürekli tüketen bir varlık olsa da insanın gücü yetmez ama biz birlik olmazsak kendimiz yok olacağız” diye anlatıyor sergiyi. Bunu bana anlatırken sergiyi gezen ziyaretçilerin eline kalem verip bir şeyler çizmesini, hiç olmadı bir söz yazmasını istediği duvarın önünde oturuyor sanatçı. “En önemli eser bu” diyor, “Yaklaşık 2000 kişinin bu duvara bir çizim, bir iz hedefliyorum.” Ziyaretçiler yokken onların çizdiklerinin arasını kendi çizimleri, desenleriyle tamamlıyor.

Mehmet Sinan Kuran, doğumdan ölüme kadar geçen çizginin üzerinde yürüyor bu sergi anlatımında. Galerinin üç kata yayılan sergi, üç evreden oluşuyor. Birinci evre olan “Deve”de korku, yalnızlık, ölüm, bilgi ve deneyim gibi topluma ait olmak için sırtlandığımız yükleri; ikinci evre “Aslan”da mevcut değerleri ve engelleri yıkmadan özgürlüğün sağlanamayacağını, üçüncü evre “Çocuk”ta ise henüz bir tecrübesi olmayan, zaferle ve sistemlerle ilgilenmeyen masum çocukların oyun alanını işlemek istemiş. Kuran’ın dünyasını, sergilerini hep biraz lunapark gibi görüyorum. Hız treninden inip sırf canınız öyle istedi ya işte şuradaki pek yavaş giden çocuk arabalarına da binebilirsiniz. Fena mı? Değil. Canının istediğini yaptığın, tasasızca eğlendiğin bir alan.

* Yazının tamamı Milliyet Sanat dergisinde.

Yazarlar