31.07.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
TÜRKİYE'DE BİYOGRAFİNİN GELİŞMEMESİ, KAPALI TOPLUM YAPISIYLA YAKINDAN İLGİLİ. Biyografi, Batı'da çeşitli dönemlerde hem içeriği oluşturan materyalin zenginliğine hem de bu materyalin işleniş şekline bağlı olarak farklı etkiler yaratmış. Türün öncülerinin İngilizler olduğu söylense de biyografi ile yazı dilinin ortaya çıkışı arasında bir ilişki kurmak, yanlış olmaz. "Edebiyatın Yaratılışı" isimli kitabında "Yazmak, ilk eylemdir," diyen Florence Dupont, Eski Yunan'da yazılı dilin ortaya çıkmasının çok anlaşılır bir nedeni olduğunu söyler. Dupont'a göre o dönemde yazının işlevi, insanların sözlerini kaydetmek değil, dilsiz şeyleri konuşturmaktır. Mezar taşları üzerindeki yazılar bunun kanıtıdır. Mısır'da, Babil'de ve Asur'da da karşımıza çıkan yazıtlar, ölen kişinin hayatı hakkında kısa bilgiler içerir; kişinin ailesinin kökleri, yaptığı kahramanlıklar, ölüm nedeni vb. bilgileri yaşayanlara aktarır. Şu halde denilebilir ki, dar anlamıyla biyografiler yazılı dilin de ilk örneklerinden sayılabilir. Türkçe karşılığı "yaşamöyküsü" olan biyografi, bir edebi tür olarak ilk kez 17. yüzyılda, dönemin ünlü oyun yazarı ve şairi olan John Dryden tarafından tanımlanmış. Yunanca "bios" (hayat) ve "grafien" (yazmak) sözcüklerinden türetilen biyografi terimi, yaşamları, ilgileri ve uzmanlık alanları ile yaşadıkları çağın ve toplumun ilerisinde olan, sıradışı hayatlarıyla insanların ilgisini çeken kişiler hakkında başkaları tarafından kaleme alınan yaşamöykülerine işaret ediyor. Biyografi, ele aldığı kişiyi yaşadığı zaman ve mekan ile ilişkileri içinde sunar. İnsan yaşamına dair bir türden söz ettiğimize göre, biyografi bir edebi disiplin olmakla birlikte psikoloji, sosyoloji, tarih, siyaset, sanat ve sosyal antropolojiden beslenir. Konusunu anlatırken çeşitli teknikler kullanır. Bir biyograf, kişinin yaşamını, kronolojik bir düzenle veya bilinen şematik düzenleri alt üst ederek; özel / resmi evrakların yardımı, aile üyeleri, meslektaşlar, arkadaşlar ve tanıkların beyanları ve yapılmış başka araştırmaların sağladığı birikimlerle aktarabilir. Fakat bu kurallara sadık olması bir biyografiyi iyi bir biyografi yapmaz. İyi bir biyografi, ele aldığı kişiyi 'yakın'ımıza getiren biyografidir. Biyograf, yazarlık yeteneği ne kadar iyi olursa olsun, elindeki bilgileri saptırmamalı, 'gerçekler'den oluşan iskeleti eğip bükmemelidir. BİYOGRAFİ YAKINLAŞTIRIR Buna karşılık, bir biyograf, üzerinde çalıştığı kişiye ilişkin kimi somut bilgilere ulaşamadığı durumlarda hayal gücünü kullanabilir. 'Geçmişteki gerçek'i araştıran yazar, Kafka'dan ödünç alacağımız bir terimle 'yalan'a başvurabilir. "Ben Buradayım... / Oğuz Atay'ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası" adlı kitabın yazarı Prof. Dr. Yıldız Ecevit, kitabın sunuş yazısında biyografi yazarının sorunsalından söz eder: "Yaşamın, birbirine eklemlenen kronolojik bir olaylar zincirinden oluştuğunu düşünen bir biyografi yazarının yapacağı iş bellidir: Biyografisini yazdığı kişinin yaşadığı 'somut' olayların bir dökümünü yapacaktır o." Ecevit, Oğuz Atay çalışması sırasında kimi engellerle karşılaştığında "İnsan ne olduğunu sözcüklere dökemez. Onun kendini dile getirebileceği tek alan vardır: Yalanın dünyası" diyen Kafka'nın izinden gider ve Atay'ı, bulabildiği biyorafik dökümanların yanı sıra Atay'ın yalanının içinde arar. Başka bir deyişle, yazarın kurmaca dünyasına gizlenmiş 'asli' kimliğini araştırmaya koyulur. Bu da yazarın kaleme aldığı biyografik metnin üslûbuna yansır; okuduğumuz biyografi bize edebi bir haz da verir. Ecevit, durumu şöyle açıklıyor: "Biyograf, malzemesi olan biyografik gerçekleri, kendi gerçeklik anlayışına göre biçim düzlemine taşıyabilir. Örneğin, gerçeğin olasılıklardan oluşan bir belirsizlik hâlesi içinde yer aldığını düşünen bir biyograf, isterse metnini odak kişinin yaşama dönüştüremediği olası potansiyel gerçeklerle dokuyabilir, deneysel bir biyografi metni 'yaratabilir'. Ya da biyograf farkında olmadan kendi öznelliğini yazdığı metnin içine dokuyabilir; bu tüm metinler için söz konusu bir durum. Ama gerçeği amaçlı olarak gizlemek ya da saptırmak biyografi yazarının asla yapmaması gereken bir davranıştır." BİYOGRAFIN 'YALAN'I Biyografi türünün dünyadaki gelişimi ile Türkiye'deki gelişimi, oldukça keskin farklar içeriyor. Türün, Batı'da bugün kast ettiğimiz anlamıyla ilk örneği 17. yüzyılda 5 din adamını yazan İngiliz biyografi yazarı Izaak Walton. 18. yüzyılda örnekler artıyor. Hatta türün başyapıtı olarak kabul edilen James Boswell imzalı "Dr. Samuel Johnson'ın Yaşamı" bu dönemin ürünü. Bu arada, Boswell'e konu olan Dr. Johnson'ın kendisi de bir biyografi yazarı. Doktora tez çalışmasında İngiliz biyografilerini konu edinen, Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Rana Tekcan'dan öğrendiğimiz üzere, biyografi türü 18. yüzyıl İngilteresi'nin çok satanları arasında yer alır. Ancak bu dönem yazılan biyografiler genellikle konu olan kişiye övgü niteliğinde ve hatta kimisi ailelerin siparişi üzerine parayla yazılır. 19. yüzyılın ise gerçekleri gizleyen, taraflı biyografiler çağı olduğunu söyleyen Rana Tekcan, 20. yüzyılın Batı'da, biyografi yazımında yeni bir sayfa açtığını belirtiyor. Biyografi yazarları bu dönemde artık sadece kişilerin yaşamları hakkında uyanan merakı gidermek için değil, kişisel deneyimlere vurgu yapmak için de yazmaya başlar. Avusturyalı yazar Stefan Zweig, "Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar / Casanova, Stendhal ve Tolstoy" kitabının önsözünde şöyle der: "Onlar, kendi sanatlarının temel görevinin, büyük evreni, hayatın ya da varlığın bütününü anlatmak değil, dünyanın önüne kendi benliklerinin küçük evrenini açmak olduğunu içgüdüleriyle sezmişlerdir." Özetle bu dönemde biyografiler çeşitlilik kazanır ve kişilerin yaşamları üzerinden kurumların eleştirilmesine imkan tanır. PARAYLA YAZILANLAR Çeşitli kaynaklara göre, Türkiye'de biyografinin ilk örneklerine 13. ve 14. yüzyılda rastlanır. Ancak bu dönemde yazılanlar, daha çok dini figürleri anlatan menkıbeleşmiş biyografiler... Kast ettiğimiz içeriğiyle biyografi türünün örnekleri ise daha geç tarihlere denk düşer. 16. yüzyılda İdris-i Bitlisi, "Sekiz Cennet"te, Osmanlı Devleti'nin ilk 8 hükümdarını anlatır; Türk edebiyat tarihinde biyografi daha çok, din ve devlet adamlarının yaşamlarına yönelir. Nihayet 19. yüzyıla gelindiğinde modern anlamda biyografi yazarlığı da başlar. Namık Kemal 1881 tarihli "Evrak-ı Perişan" isimli eserinde Selahaddin-i Eyyubi, Fatih Sultan Süleyman, Yavuz Sultan Selim ve Emir Nevruz'u; Recaizade Ekrem, "Kudema'dan Birkaç Şair"de Osmanlı şairlerini yazar. Yine 19. yüzyıl ile 20. yüzyılın başlarında kimi meslek gruplarını anlatan biyografilerle karşılaşırız; "Türk Kemankeşleri" ve "Türk Hekimleri" gibi. MODERN BİYOGRAFİ Batı'da yazıldığı ilk dönemlerden bugüne hep çok ilgi gören biyografi, Türkiye'de bugün bile hayli geride. Türün teorisi / tekniği hakkında bilgilerimiz çok sınırlı; kaynak sıkıntısıysa epeyce. Bunda Osmanlı'dan miras 'mahremiyet' hissinin ve kapalı toplum yapısının da etkileri var kuşkusuz. Murat Belge, bilgi eksikliğine dikkat çekiyor: "Biyografi yazarı, her zaman birinci elden bilgilere ulaşamayabilir; konu edindiği kişi hayatta olmayabilir mesela. O zaman başka bilgilere ihtiyacınız olur. Batı'da insanların kendileri ve aileleri hakkında Türkiye'de olduğundan daha fazla bilgi bulabilirsiniz; mektuplar, otobiyografiler, günlükler gibi... Türkiye'de böyle bilgiler yok. Kısmen hayat fani, kaydını tutmaya gerek yok gibi genel bir düşünüş var. Fakat mesele bundan ibaret değil. Yazacağınız kişi, bir şekilde ön planda olmalı. Türkiye'de ön planda olan adamlar kendilerini daima tehlikede hissederler ve kendileri hakkında hiçbir kayıt bırakmak istemezler." Oğuz Atay da Prof. Mustafa İnan hakkında yazdığı "Bir Bilim Adamının Romanı"nda benzer bir sıkıntıyı dile getirir: "Biz biyografik bir iş yapmaya çalışıyoruz kendi özel durumumuzda; ama çok belge yok elimizde. Daha insanlarımız arkalarından bir belge bırakmaya alışmamışlar. (...) Kalıcı bir şey bırakmaya korkar gibi bir halimiz var". KAPALI TOPLUM YAPISI Bilkent Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Türk Edebiyatı bölüm başkanı Prof. Dr. Talat Halman da, biyografide geri kaldığımızı söylüyor: "Son yıllarda başarılı birkaç eser çıktı ama, biyografi en geri olduğumuz türlerden biri. Bunun çeşitli kültürel ve edebi nedenleri var: 'Bireysel kültür'den uzak kalışımız; inceleme yöntemlerini iyi bilmeyişimiz; biyografiler az satıldığı için yazarların araştırmaya gerekli vakti ayırmaması ve ortaya yalapşap metinler çıkarması..." Halman, biyografi yazımında geri kalmamızın bir nedeninin de görkemli karakterlerin hakkını verememek olduğunu söylüyor: "Başarılı biyografi için, birinci şart, konu alınan kişinin güçlü ve çok-yönlü bir kişiliğe sahip olmasıdır. Nasıl romanımız büyük evrensel şahsiyetlerden (Don Kişot, Goriot Baba, Mişkin, Raskolnikov, Anna Karenina'dan) yoksunsa, biyografilerimiz de görkemli ruhların ve karakterlerin hakkını verememektedir. En iyi Atatürk yaşamöykülerini bile biz Türkler yazamadık, iki İngiliz (Lord Kinross ve Andrew Hango) yazdı. Şu acı bir gerçektir: ABD, İngiltere ve Fransa'da dört başı mamur biyografisi olmayan büyük şahsiyetler yok gibidir; bizde ise mükemmel yaşamöyküsü yazılmış hiç kimse yok gibi." ATATÜRK BİYOGRAFİLERİ Biyografinin Türkiye'de geldiği nokta çok tartışmalı. Kitapçıların raflarında sayıları giderek artsa da biyografi türü hâlâ yolun başında. Yukarıda sözünü ettiğimiz kapalı toplumun kendinden kaynaklanan zorluklarına, okurun türe gösterdiği ilginin boyutu ve buna bağlı olarak yayıncının türle ilişkisi ve biyografın çalışması için gerekli maddi koşulların yaratılamaması gibi olumsuzluklar da ekleniyor. Kendisini uzun yıllar boyunca konusunu izlemeye adamış bir biyograf, geçim kaygısı yaşarsa ortaya nasıl bir biyografi çıkar? Buna karşılık raflarda dizili biyografilerin kaç tanesi nitelikli ve türün kurallarına sadık? Prof. Halman, türün gelişememesinin bir nedeninin de derinleşememek olduğunu söylüyor: "Bireyi gözlemlemeyi beceremiyoruz, kişiliklerin derin ve dramatik yönlerini göremiyoruz, psikolojik incelemelerde bocalıyoruz. Yeni bazı biyografiler başarılı, onları bu isnatlarımdan tenzih ederim. Yine de, biyografi insanı keşfetmek ve yeniden yaratmak sanatıdır; o sanatta atmamız gereken nice dev adımlar var". Yıldız Ecevit de biyografilerin aynı zamanda kaynak kitap özelliklerine vurgu yapıyor: "Son yıllarda yazılan biyografilerin çoğu, kaynak kitap olma özelliğini ne derece taşıyor, bu tartışılır. Bunların kimileri çoksatar olma hevesi ve telaşı içinde sıradan okurun nabzına magazin tatlı şerbet veren ve ciddi bir araştırmaya dayanmayan metinler."Yine de çok umutsuz olmamakta fayda var; Murat Belge, nehir söyleşiler ile sözlü tarih çalışmalarının biyografiyi tetikleyeceği görüşünde. MADDİ KOŞULLAR Türkiye, yakın geçmişte "nehir söyleşi" kavramıyla tanıştı. Prof. Dr. Yıldız Ecevit'in "biyografiye dönüşmemiş hammadde tutanakları" olarak tanımladığı "nehir söyleşiler"in fikir babası olan, MB Yayınları'nın kurucusu Mürşit Balabanlılar ile 'nehir söyleşi' dizilerini konuştuk. "NEHİR SÖYLEŞİ, BİYOGRAFİYE YAPILMIŞ UYARIDIR!" Formatını çizdiğim ölçüler içinde, başka bir örneğini görmedim. Buna benzer olarak Umberto Eco, Mitternad ve Marguerite Duras ile yapılmış söyleşi kitapları var ama bunlar, spesifik konularla ilgili. Oysa nehir söyleşi, kişiyle ilgili her şeyi kapsar. Kişinin özyaşamöyküsü, mesleki yaşamı ve özel zevkleri, bu çalışmanın ayaklarıdır. Dünyada 'nehir söyleşi'ye tür olarak rastlıyor muyuz? Gayet tabii. Nehir söyleşi de sonuçta biyografi yazarken bilinmesi gereken şeyleri kapsıyor. Ama soru - cevap tekniğiyle yazılıyor. Bunun nedeni de şu: Biyografilerde zaman zaman saptırmalar söz konusu olabiliyor. Ya da konu edindiği kişiyi sürekli olumlayan kitaplarla karşılaşıyoruz. Oysa söyleşi tekniği ile tüm yaşanmışlıkları, kendisiyle söyleşi yapılan insanın ağzından almak mümkün. Bu ayaklar, biyografi türünün de olmazsa olmazları değil mi? Hayır öldürmez, sadece uyarır! Şöyle ki, "Hakikaten bir çalışma yapıyorsanız, daha titiz bir araştırma yapın," der bir nehir söyleşi. Üzerinde çalışılan kişiye, aslında onunla ilgili olmayan nitelikleri atfetmek doğru bir yaklaşım değilse de kimi biyografilerde karşımıza çıkan bir durum. İşte nehir söyleşiler bunun önüne geçiyor. Otobiyografileri de öldürmez; benim yola çıkış nedenim de biraz bununla ilgili. Pek çok kişi anılarını yazmayı istiyor ama insanın kendisiyle hesaplaşması zordur. Ayrıca yazı dünyasının içinde olmayan ama çok değerli deneyimleri olan kişiler de var; onları yazı derdinden kurtarmak için iyi bir yöntem, nehir söyleşiler. Nehir söyleşiler biyografi ve otobiyografileri öldürür mü? İyi yazılırsa, evet. Peki kendisiyle bir nehir söyleşi yapılmış kişinin biyografisini yazmaya gerek var mı? TÜRK EDEBİYATINDA BİYOGRAFİ NEDEN GELİŞMEDİ? Biyografi son yıllarda daha sık yazılmaya başladı bence. Geçmişte gerçekten çok az yazılıyordu, bunun temelinde sanıyorum ki toplum olarak -gerek uygarlık açısından gerekse inanç açısından- ferdin kendi kişisel yaşamını dile getirmesinin hoş karşılanmaması yatıyor. Ama zaman içinde bu gerekçe, hayatın getirdiği olanaklarla ortadan kalktı. Türkiye'de olumlu bir izlenim var ama sayıca... Nitelik açısından baktığımız vakit, yayımlanan biyografilerin hangilerinin kalıcı değer taşıdıklarını kestirebilmek çok güç. Çünkü zaman zaman biyografinin çok ötesinde, sansasyon yaratmak arzularının ağır bastığını gördüğümüz de oluyor. Ya da ölmüş kişilerin yanıt veremeyeceği açıklamalarla 'bezenmiş' biyografilerle karşılaşıyoruz. Buradan baktığımızda bazı biyografiler gerçekten bir katkı mı sağlıyor, yoksa şu anda içinde olduğumuz dedikodu bataklığına mı yardımcı oluyor, bilemiyorum. "BAZI BİYOGRAFİLER DEDİKODU BATAKLIĞINA YARDIMCI OLUYOR" Biyografi, otobiyografi zenginliği açısından parlak bir konumda sayılmayız. Özel yaşam tabuları, ailelerin kol kırılır yen içinde kalır anlayışıyla bilgi ve belge saklamaları (hatta yok etmeleri), örf ve adetlerimiz bu türün düzgün örneklerinin ortaya çıkmasının önündeki ilk engel.Hüseyin Rahmi Bey kırk yıl miralay dostuyla büyük bir aşk yaşadı ama, biz henüz bunun adını koyacak, taçlandıracak güce sahip değiliz toplum olarak. Çünkü ikiyüzlüyüz. Görsel ve yazılı medyanın yabana atılamayacak bir bölümü her türlü "özel"i ısrarlı "az sonra"larla sunarken ve milyonlarca insan ekran önüne bunları izlemek için çivilenirken, öte yanda sözümona dokunulmazlık alanları tanımlıyoruz durmadan.Günah çıkarma alışkanlığı olmayan toplumlarda hayat hikâyesi iğdiş edilerek kaleme alınabilir ancak. Ondandır, biz "öteki"nin, başka deyişle yabancıların biyografilerine meraklıyız daha çok: Lady Di'nin ayakkabı numarasını bilenler, Beşir Fuad'ın intihar gerekçesiyle ilgilenmiyor pek.İkinci ciddi engel ekonomik, bu konuda. Dev bir Perec biyografisi kaleme alan dostum David Bellos anlatmıştı: Manchester Üniversitesi bir yıllık ücretli izin vermiş bu projesi için, iki yayıncı ciddi birer kontrat yaparak yüklü avanslar ödemişler çalışmasını kolaylaştırır düşüncesiyle, iş öyle ortaya çıkmış.Ne dersiniz, burada böyle şey olur mu? "LADY Dİ'NİN AYAKKABI NUMARASINI BİLİRİZ PEKİ YA BEŞİR FUAD'IN İNTİHARINI?" Kitapçılarımızda biyografiler, anılar ve otobiyografilerle aynı rafları paylaşıyor. Yani henüz biyografi, kendi başına bir raf sahibi olamamış. Üstelik yerli kitaplarla çeviri olanlar bir arada satışa sunuluyor. Nedenine gelince... Biyografi insanın en az bir buçuk, iki senesini ayırması gereken bir çalışma. Bir üniversite bünyesinde değilseniz bu işi kotarmak oldukça zor. Hem geçiminizi sağlayacaksınız hem de kaynaklar için masraf edeceksiniz. Bu işi bağımsız olarak yapmak çok zor çünkü verdiğiniz emeğin, yaptığınız harcamanın karşılığını alıp almayacağınız belirsiz. Halbuki, biyografi olmadan tarih hep eksik kalıyor. Çok uzun bir süre dergi ve pazar eki editörlüğü yaptım. Her yeni çıkan biyografiyi habere dönüştürüp okura aktarırken heyecanlandım. Çıkan biyografiler gözümden kaçmasın diye çok dikkatli davrandığım halde, telif olarak çok az sayıda biyografi yazıldığını düşünüyorum. "BİYOGRAFİ KENDİ BAŞINA BİR RAF SAHİBİ DEĞİL, HENÜZ" Edebiyatımızda biyografi, az bulunan bir tür. Bence bu, otobiyografik anlatıların azlığından ileri gelmekte. Otobiyografilerle açıklanamayanlar bir bakıma roman türü içine gizlenmekte. Nostaljik anlatılar da "geçmişe özlem" duyarlığıyla imdada yetişebilmekte. Bir zamanlar romanların başına ille şöyle bir "açıklama" konulurdu: "Bu eserdeki yer ve kişilerin gerçekteki yer ve kişilerle hiçbir bağlantısı yoktur." Örnekse, "Adı: Aylin"deki "biyografik roman" açıklaması yeter sayılıp başına öyle bir açıklama sığınağı da konsaydı yazarının başı derde girmeyebilirdi -belki-... Ha bakın, buna karşı Münir Nureddin Selçuk'un hayat hikâyesinin anlatıldığı "Bir Tatlı Huzur", biyografik anlatılardan sayılsa da, o bir hayli anlatıcının hayatını da kucaklamakta yanılmıyorsam.Bizde biyografik anlatı azdır, çünkü otobiyografi yoktur dedim ya, ona bakarsanız Osmanlı edebiyatının çeşitli dönemlerinden beri bu böyle. Evliya Çelebi, Ahmet Mithat Efendi gibi bir anlamda "görev icabı" seyahat anlatıları bir yana, ne günlük ne mektup ne gezi notları mevcut. Daha sonraları Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Tanpınar, M. Ş. E. gibi yazarlarımızın eserleriyle birlikte hayatlarını anlatan kitapları yazanlar kimbilir "sahici" belgelerden yoksunluğun acısını nasıl çekmişlerdir. Adalet Ağaoğlu'ndan bir öneri İslam devleti Osmanlı'da dinsel "idea", içine kapalılıktır. Birey yoktur. Düşünce adamı, sanatçı dahi "ben" diyememiş, özel şeylerini açıklamışsa "bendeniz" diye açıklamıştır. Günümüzde "laiklik adına" sözde böyle bir engel kalmadığı için edebiyat dünyamızı "ben"ler kaplamış bulunmakta. Yani birey "bireysellik"le karıştırılıyor... Görülen rüyalar ise ya şiir içinde gizlenmekte ya da her biri ya hikâye ya deneme kılığına sokulmakta. Kısacası otobiyografiler verimsiz, bu yüzden de bir sanatçının, bestecinin, yazarın hayat hikâyelerini araştırıp yazmak güç iş. Verimsizliğe verimsizlik. İÇİNE KAPALILIK Bu açığı kapatmak üzere İş Kültür Yayınları ünlü kişilerle bir "nehir söyleşiler" dizisi başlattı; bu da kolunu kanadını "çok satar"lık uzmanlarına kaptırdı.Bugünlerde Rodin sergisi nedeniyle birden gündemin içine düşen Camille Claudel'i Fransız yayınevlerinden J'ai Lu'nün yayınları arasında Jacques Cassar imzasıyla çıkan "Dossier Camille Claudel"de (Camille Claudel Dosyası) 1988'de okumuştum. Zaten filme de çekildi. Annesi Milena'yı son defa 1940'ta görmüş Jana Cerna'nın anılarından çıkma "Vie de Milena"yı (Sevgili) 1987'de, besteci Mahler'in karısı Alma Mahler'i ise "Sevme Sanatı" başlığı altında 1990'larda okudum. Bu sonuncusunun yazarı kadın haklarından sorumlu bakanlığın eski bakanı Françoise Giroud'nun kaleminden çıkma. "Kadın hakları"nın dışarıda, dolayısıyla bizde de mazeretsizce gündemde olduğu dönemin bu kitaplarına daha birçokları gibi "biyografi" diyebiliriz. Ancak bunlar da "ideolojik" dürbünle okunursa anlam kazanabilir. İDEOLOJİK DÜRBÜNLE OKUMAK "Ankara'daki 22 yıllık çalışma odamın biyografisi" diyebileceğim "Göç Temizliği", hayatımla birlikte el ele yürüdüğü için otobiyografik bir anlatı sayılabilir; ama böyle bir "cesaret" çok tokat yemiştir. (Hoş geldiniz Hasan Cemal "Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim"inizle...) Rüya anlatısı da otobiyografik anlatıya girer. "Gece Hayatım"ı otobiyografinin tarih ve başka sistemlere katkısını düşünerek ve yine "sahici"liğine dikkat ederek görülenlerin adları sanlarıyla yazdım. Bu "otobiyografi" girişimimi ise çeşitli üniversitelerde yazarlığım üstüne tezler hazırlayanlar ve psikiyatr Halûk Sunat'ın "Hayal-Hakikat-Yaratı" adlı inceleme kitabı dışında dikkate değer bulanlar pek olmadı gibi. Yazarların, sanatçıların, generallerin, tüccarların günlükleri nerede? "Damla Damla Günler"i, 1969-99 arasındaki günlük defterlerime elimden gelen bütün sadakati göstererek üç cilt halinde yayımlatmaya başlamakla iyi ettiğimi düşünüyorum. Nasılsa yazarların, sanatçıların biyografileri ölümlerinden sonra, er veya geç yazılacaktır; "bu günlüklerdeki her şey gerçektekilerle pek ilintilidir"li yazılar da biyografi yazarlarına birer belge katkısı sağlayacaktır. ÇALIŞMA ODAMIN BİYOGRAFİSİ Gezi anlatıları en rahat yazılıp çizilen ve yayımlanan türlerden. "Söz meclisten dışarı" olduğu için de olabilir.Evliya Çelebi'mizi yeni yeni sahiplenmekteyiz. Her şey birbirine bağlı ve Her Şey Olduğu Gibi olmaktadır.Şu da biyografik kitaplar adına bir önerim sayılabilir: TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı'nın 1994'teki 13'üncüsünde bu fuarın "onur yazarı" seçilmiştim... Sayın Alpay Kabacalı'nın yazdığı "An'ların Uzun Soluklu Yazarı Adalet Ağaoğlu" bu nedenle hazırlanmıştı. Nasıl sevindiğim bilinsin isterim. Bu çalışmaya bugün de açıp açıp bakmaktayım. İnanın, unuttuğum kendimi hatırlamakta ve tanımaktayım. Hayatım ve yazarlığım üstüne tez hazırlayanların bu tür çalışmalardan nasıl yararlandıklarının da farkındayım. Bu yıl 25. gümüş yılını kutlayacağımız TÜYAP tarafından benden önce ve benden sonra "onur yazarı" seçilmiş olanlar TÜYAP'ın 50. altın yıllarına armağan olarak bu tanıtım/biyografi kitapçık ya da kataloglarını aynı boy ve posta, aynı espride, üslûpta bir dizi olarak yayımlatarak kitap fuarlarında okurlara sunsalar nasıl olur? TÜYAP'IN ONUR YAZARLARI İŞBAŞINA! BİYOGRAFİ YAZARLARININ ANILARI İkinci Meşrutiyet döneminde hükümet darbesi girişimlerine karışmış fırtınalı ilginç bir hayat yaşamış Hasan Amca'nın "Bir İstilacının Serüvenleri" başlığıyla önce Milliyet'te tefrika edilen sonra kitaplaşan biyografisini yazdıktan sonra Melih Cevdet Anday, bir söyleşimiz sırasında onun "Aylaklar" romanının kişilerinden Dündar Bey'in gerçekte Hasan Amca olduğunu söyledi. Ne kadar şaşırdığımı bilemezsiniz. Biyografiyi yazarken sevgili Melih Bey gibi bir tanığa başvuramamıştım. Hasan Amca'nın "Aylaklar" romanın kişilerinden biri olduğunu "Bir İhtilalcinin Serüvenleri"nin ikinci baskısında belirttim. "MELİH CEVDET'İN SÜRPRİZİ..." Bizim ülkemizde biyografi yazmanın bir zorluğu var, o da biyografisini yazdığınız kişilerin eş, dost, akraba, yakın-uzak çevresiyle konuştuğunuz zaman, herkesin naklettiği bilgiyi, naklettiği şekilde görmek istemesi. Hiç kimsenin eleştirisel yaklaşıma, olumsuz görüşe tahammülü yok. O zaman da biyografiler methiyelere dönüşebiliyor. Münir Nurettin ve Füreya'da böyle bir sorunum olmadı ama, Aylin için başımın ağrıdığını itiraf etmeliyim. Sonuçta ben biyografiden elimi eteğimi çektim. Bu çok zevkli alanı meslektaşlarıma bırakıyorum. "BİYOGRAFİDEN ELİMİ ETEĞİMİ ÇEKTİM" Ülkemizde tabular hâlâ çok önemli olup, kimi kişiler bir 'dokunulmazlık' halesiyle çevrili. Bu şekilde tabulaştırılmış insanların yaşamlarını anlatmaya yeltenen zavallı yazarların, attıkları her adımda son derece dikkatli olmaları gerekir. Ayrıca şuna inanıyorum ki, tabu olmuş bu kişilerin biyografisinde, yazarın kimliği önemlidir. Belli bir dine ya da etnik gruba ait olan birinden, "dil uzatma" ya da "haddini bilmeme" gibi algılanan bilgi aktarımı, bir başka gruptan bir yazar söz konusu olunca, "dürüstlük, açık sözlülük, cesaret" diye nitelendirilebilir. Özetle, Türkiye'de herkes herkesi yazamaz. "TÜRKİYE'DE HERKES HERKESİ YAZAMAZ" Biyografi açısından çok zengin olduğu söylenemeyen Türk edebiyatının ünlü yazarlarına sorduk: "Türkiye'den kimlerin biyografilerinin yazılmasını isterdiniz?" Yanıtlar, biyograflara ve yayınevlerine ilham verecek nitelikte...Ahmet Oktay: Nâzım Hikmet, Şefik Üstüdeğmez, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Haşim Pınar Kür: Herkesin biyografisini okumak isterim çünkü seviyorum. Özellikle tiyatrocular ve tarihi kişilikler olabilir.Lale Müldür: Ece Ayhan, Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı, İkinci Yeni'ciler, Nâzım HikmetKüçük İskender: Yavuz ÇetinNazlı Eray: Ayhan Işık, Attila İlhan, Cahide Sonku, Metin Oktay, Zeki Müren, Mühibbe Hanım, Prof. Ekrem Akurgal, Vasfi Rıza Zobu, Selim İleriVedat Türkali: İzzet Kıvılcımlı, Nâzım HikmetHilmi Yavuz: Okumak istediklerimin hepsi zaten yazıldı. Hasan Ali Toptaş Erkin Koray, Müşfik Kenter, Neşet ErtaşPerihan Mağden: Türkan ŞorayŞebnem İşigüzel: Matild Manukyan, 4/4'lük bir Atatürk biyografisi, Bülent ErsoyHaydar Ergülen: Ece Ayhan, Behçet Necatigil, Cemal Süreyya, Edip CanseverCemil Kavukçu: Ahmet Hamdi Tanpınar, Tanış Sayar, Sait FaikElif Şafak: Siyahkalem, Oğlan Şeyh, Şems-i Tebriz, Neyzen Tevfik.Aslı Erdoğan: Biyografi hiç hazzetmediğim bir tür. Başarı ideolojisi beni rahatsız eder. Mahremiyeti de ihlal ediyor. Kimsenin hayatını merak etmiyorum ve zaten merak ettiğim hayatlar Türkiye'de yok. YAZARLARIN YAZILMASINI BEKLEDİĞİ BİYOGRAFİLER Her ne kadar biyografinin Türkiye'de daha yolun başında olduğunu söylesek de ilk sayısı 2001 yılında yayımlanan "Biyografya" isimli süreli yayın, bir 'ilk'e imza attı. Psikoloji lisanslı sosyoloji profesörü Ayşegül Yaraman'ın editörlüğünde Bağlam Yayınları tarafından yayımlanan "Biyografya"nın 6 sayısı çıktı: "1961 - 1971 Dönemi" ve "Türk Sinemasında Yönetmenler" başlığını taşıyan iki sayısı hariç, diğer sayılarında birer kişiyi konu alan yayın, alanlarında uzman kişilerin makaleleri ile Zeki Müren, Behice Boran, Kemal Tahir ve Ahmed Adnan Saygun'un yaşamlarını takip etmemize olanak tanıyor. Bireyin yaşamla ilişkisinden bir toplum tarihi çıkarmayı hedeflediğini söyleyen Prof. Yaraman, birey - toplum ilişkisinin diyalektik yapısını ortaya koymak istediklerini belirtiyor: "Kuşkusuz biyografinin yazarları da, kendi kimlikleriyle bu diyalektik sürece müdahildirler; bu durum ise sunulan malzemeyi öznelleştirdiği gibi, yorumu emek gerektiren ayrı bir zenginliktir." BİYOGRAFİNİN 'SÜRELİ' HALİ BİYOGRAFİ SEÇKİSİ "Alyoşa, Aliye Berger Biyografisi" / Emel Koç / Çeşitli "Aktör Dediğin Nedir Ki? - Münir Özkul Kitabı" / Kurtuluş Özyazıcı / Dost Kitabevi & Ankara Sinema Derneği"Bach Yaşamı ve Eserleri" / Aydın Büke / Kabalcı Yayınları"Bir Tatlı Huzur" / Ayşe Kulin / Everest Yayınları "Latife Hanım" / İpek Çalışlar / Doğan Kitap "Ben Buradayım..." / Oğuz Atay'ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası / Yıldız Ecevit / İletişim Yayınları"Güle Güle Bebeğim - Hayatın Pimini Çeken Adam: Ercan Arıklı" / Arda Uskan / Doğan Kitap"Tutkunun Romanı - Leyla Gencer" / Zeynep Oral / Doğan Kitap"Bir Yalnız Diva Suna Korat" / Deniz Banoğlu / Doğan Kitap"Engin Cezzar'ı Takdimimdir" / İzzeddin Çalışlar / Can Yayınları "Fotoğraflarla Haldun Taner'in Yaşam Öyküsü" / Demet Taner / Sel Yayınları"Fotoğraflarla Sabahattin Ali'nin Yaşam Öyküsü" / Doğan Kitap "Fotoğraflarla Yaşar Kemal'in Yaşam Öyküsü" / Alpay Kabacalı / Sel Yayınları"Prof. Dr. Afet İnan" / Arı İnan / Remzi Kitabevi Filiz Ali / Sel Yayınları "Arafat, Bir Siyasi Biyografi" / Judith C. Rubin / Ali Çakıroğlu / Aykırı Yayınları"Dr. Bahattin Şakir - İttihat ve Terakki'den Teşkilatı Mahsusa'ya Bir Türk Jakobeni" / Hikmet Çiçek / Kaynak Yayınları"Büyük İskender I" / Valerio Massimo Manfredi / Can Yayınları / Çeviri: Eren Yücesan Cendey"Büyük Pers Kralı Darius" / Hans Kneifel / Yurt Yayınları"Kanuni Sultan Süleyman" / Yaşar Şahin Anıl / Siyasi - tarihi kişilikler "Lenin" / Helene Carrere d'Encausse / Doğan Kitap "Noam Chomsky - Kastaş Yayınları "İsmail Bilen: TKP MK Genel Sekreteri Kısa Biyografi" / Tüstav Yayınları"Kürt Önder ve Aydınlarının Biyografileri" / Hasan Ünlü, A. Halik Aydın / Peri Yayınları Bir Muhalifin Yaşamı" / Robert F. Barsky / Doğan Kitap "Tüm Zamanların Dahisi Einstein" / Yevgenyeviç Lvov / Bilim adamları - filozoflar "Freud" / Ernest Jones / Kabalcı Yayınları "Aristoteles - Düşüncenin Ustaları" / Jonathan Barnes / Altın Kitaplar "Platon - Düşüncenin Ustaları" / R. M. Hare / Etkin Yayınları "Sokrates - Düşüncenin Ustaları" / C.C.W. Taylor / Altın Kitaplar"Stephen Hawking" / Gribbin - White / İnkılap Kitabevi"Anlamak Tutkunu Bir Matematikçi - Cahit Arif" / Akın Yılmaz & Tosun Terzioğlu / Altın Kitaplar "Leonardo İlk Bilgin" / Michael White / Türkiye Bilimler Akademisi "Charles Darwin" / Cyril Aydon / Doğan Kitap İnkılap Yayınları "İpek Böceği Cinayeti - Fotoğraflarla Çetin Altan'ın Yaşam Öyküsü" / Solmaz Kamuran / İnkılap Kitabevi"Tolkien" / Michael White / İnkılap Yayınları"Nâzım Hikmet: Siyasi Biyografi" / Hikmet Akgül / ChiviYazıları Yayınları"Romantik Komünist - Nâzım Hikmet'in Yaşamı ve Eseri" / Saime Göksu - Edward Timms / Yazarlar "Da Vinci Şifresinin Ardındaki Adam: Bir Dan Brown Biyografisi" / Lisa Rogak / Ceylan Özçapkın / Koridor Yayınları"Şiirin Aynasındaki Simurg / Hilmi Yavuz" / Uğur Soldan / Can Yayınları"Sırça Köşk'ün Masalcısı / Kemalettin Tuğcu'nun Yaşamöyküsü" / Nemika Tuğcu / Can Yayınları"Kendine Ait Bir Kadın - Virginia Woolf" / John Lehmann / Çeviri: İpek Erkaya / Remzi Kitabevi Doğan Kitap "Kurtlar Sofrasında Son Kabadayı" / Mustafa Dündar Kılıç Kitabı"Çöl Kraliçesi - Gertrude Bell" / Janet Wallach / Popüler kişiler "Clive Staples Lewis" / Defne Asal Er / Can Yayınları "David Beckham -Benim Hikayem" / Tom Watt / Elips Yayınları"Biyografileriyle Ermeniler" / Kevork Pamukciyan / İş Bankası Yayınları "Kemal Sunal" / Feriha Gürses / Sel yayınları Aras Yayınları "Michael Jackson" / Müzisyenler "Smashing Pumpkins" / H. Levent Erseven / Stüdyo İmge Yayınevi "AC / DC" / H. Levent Erseven / Stüdyo İmge Yayınevi"Prodigy" / H. Levent Erseven / Stüdyo İmge Yayınevi"Frank Sinatra - Onun Yolu" / Kitty Kelley / H. Levent Erseven / Stüdyo İmge Yayınevi "Cumhuriyet'in Divası Müzeyyen Senar" / Radi Dikici / Remzi Kitabevi"Dargınım Sana Hayat - Zeki Müren" / Ergun Hiçyılmaz / Kamer Yayınevi"Madonna" / Boyut Müzik "Mozart -Bir Yaşam Öyküsü" / Aydın Büke / Dünya Yayınları"Bach - Yaşamı ve Eserleri" / Aydın Büke / Dünya Yayınları Babil Yayınları