Kültür SanatMühim olan ülkemizi tanıtmak!

Mühim olan ülkemizi tanıtmak!

17.04.2010 - 22:33 | Son Güncellenme:

İki ciltlik bir anı kitabı olan “Avrupa’da Yirmi Yılım Nasıl Geçti?”de Paris’te beş parasız kalan Türk kızı Rebia’nın 1930’larda ‘Avrupa’da başarılı’ bir terzi ve modacı oluşuna tanıklık ediyoruz.

Mühim olan  ülkemizi tanıtmak

Mühim olan  ülkemizi tanıtmak


Kitapta 1930 ve ‘40’ların Paris’ini görüyor okur.



İki ciltlik bir anı kitabı olan “Avrupa’da Yirmi Yılım Nasıl Geçti?”de Paris’te beş parasız kalan Türk kızı Rebia’nın 1930’larda ‘Avrupa’da başarılı’ bir terzi ve modacı oluşuna tanıklık ediyoruz.


Geçenlerde sahaflarda ilginç bir kitap buldum gene. Yazarı Rebia Tevfik Başokçu; “Avrupa’da Yirmi Senem Nasıl Geçti?” adında, iki ciltlik bir kitap. 1942’de basılmış, kapağında 6 bin adet basıldığı da söyleniyor.
Bu adda bir yazar tanımadığım için “Müstear ad mı?” diye aklımdan geçirdim. Okudukça, yer yer, bunun sahiden bir anı kitabı olduğundan şüpheye düştüm; çünkü anıdan çok ‘fiction’ izlenimi veriyordu. Basıldığı yer de Tan Matbaaları... Sabiha Sertel takma ad kullanarak birçok şey yazdı ama bunu o yazmış olamaz.
Eskiden insanlar dara düşünce Hızır’ı beklerdi. Bu çağda Google Aleyhisselam yardımımıza yetişiyor. Ben de ona başvurdum ve Rebia Tevfik Başokçu’nun da, anlattığı hikayenin de, ‘fiction’ olmadığını gördüm.

Kurgu değil gerçek
Google, evet, yardımımıza yetişiyor ama; gene de, Türkiye’nin kültür hayatına ilişkin bilgi Google’da pek kıt. Fikret Mualla dolayısıyla adı geçiyor Rebia Hanım’ın. Nurullah Berk, Mualla için yazdığı yazıda onu bir dip-notuna sığdırmış:
“Rebia Tevfik Başokçu (1887-1963) Divanı Muhasebat Şube Müdürlerinden Tevfik Bey’in kızı, Berlin’de ve Paris’te açtığı terzihanelerle, uzun süre Avrupa’nın moda merkezlerinde söz sahibi oldu. Tantanalı yaşantısı sırasında, ölen köpeğine Pére Lachaise’de mezar yaptıracak kadar duyguluydu. Ne acıdır ki Başokçu’nun son yılları İstanbul’da yoksulluk içerisinde geçti ve cenazesini komşuları kaldırdı.”
Google’da bundan başka Beşir Ayvazoğlu’nun Başokçu’nun kitabından bir cümleyi anlattığını okuyoruz. Bu da, Türkler’in Avrupa’da başarılı olması (veya olamaması) konusu üstüne. Bu da zaten iki ciltlik anı kitabının başlıca teması.
Biraz tuhaf bir biçimde Paris’te beş parasız kalan Türk kızı Rebia buradan Berlin’e geçiyor ve birtakım badireler atlattıktan sonra ‘Avrupa’da başarılı’ bir terzi ve modacı oluyor. Rebia’nın bundan başka bir hayatı yok gibi.
Yalnız Leyla adında, ondan da vatanperver bir arkadaşıyla derin duygusal bir bağı var; ama Leyla genç yaşta, vatana dönemeden, Fransa’da ölüyor. Dönmeye hazırlanan arkadaşı ve ortağı Rebia’ya son sözlerinden biri şu: “Git artık, vatan topraklarına... Anlaşamadıklarınla istersen kavga et dövüş, fakat o büyük askere, o büyük millete tapın... Hakiki Türkün bir tek aşkı vardır. Askeri ve toprağı...”
Bu iki kadının başlıca uğraşları Türkleri dünyaya (Avrupa’ya) tanıtmak. Çok da güçlük çekmiyorlar, çünkü tanıyanlar zaten Türklere hayran, tanımayanlar da bu hanımların yaptıklarını (diktikleri elbiseler de olabilir, evlerinin Türk işi dekorasyonu veya verdikleri partiler de olabilir) görünce hayran kesiliyorlar.
Sözgelimi Amerikalı Nora Morgan, şarkı söylemek üzere Berlin’e geliyor. Konserde giydiklerini ona Rebia dikiyor. Konser son derece başarılı. Ama başarı Nora’nın sesinden mi, Rebia’nın dikişinden mi, orası pek belli değil ya da belli!
Bu arada, “Haydi, sevgili Rebia, şimdi Küntzter Eke’de supe edeceğiz” gibi, bugün bize parodi gibi görünen, ama içtenlikle söylenmiş ‘alafrangalık’lar da hiç eksik değil.
Yazarın Avrupa’yı 1940’ta terk ettiği anlaşılıyor. Henüz Fransa düşmeden. Ama Almanya’nın işlerinin parlak göründüğü bir zaman dilimi. Rebia Hanım bunu Fransızların ağzından vermeyi tercih ediyor. Fransız profesör, “İnsan konuşmak için değil, yapmak ve yaratmak için doğmuştur” diyor; “Bunu bize Cermen komşularımız isbat ediyor”.

“Yahudiyseniz başka yere”
Rebia Başokçu bu yılların Almanya’sından eleştiriden çok sitayişle söz etmektedir. Bu küçük olay da bana ilginç göründü: Paris’ten Berlin’e geldiklerinde (Leyla ile) hep aynı pansiyonda kalırlarmış, ama pansiyonun sahibi hep değişirmiş. Bir gelişlerinde “Yahudi olup olmadığımızı sormalarından anladık ki şimdi pansiyonu idaresine alan Frau Baranin, Nasyonel sosyalistlerindendir”.
Ama Frau Baranin onların Yahudi olmadığını anlayınca “Bizi izzet ikramla kabul etti”. Ne güzel! Ben olsam, bana bu soruyu soran kişinin pansiyonunda kalmayı kabul etmezdim. Bizim Türk milliyetçileri hiç yadırgamadan pansiyona yerleşip kadınla da ahbaplık kuruyorlar.
Bütün bu ideolojik yapı sergilemesi bakımında bu eski kitapları, özellikle anı kitapları, bayağı ilginç ve öğretici oluyor.

KEŞFETYENİ
Şok sözler! 'Survivor tarihinin açık ara en leş takımı'
Şok sözler! 'Survivor tarihinin açık ara en leş takımı'

Cadde | 09.05.2025 - 09:45

Survivor All Star 2025'te finale sayılı günler kala yarışmada heyecan giderek artıyor. Survivor macerası sona eren Senem Genç, sosyal medya hesabından olay bir paylaşımla adından söz ettirdi.

Yazarlar