Kültür Sanat Oryantalizm cevap peşinde

Oryantalizm cevap peşinde

14.02.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yılların oryantalist profesörü Bernard Lewis yeni kitabı "What Went Wrong / İş Nerede Bozuldu?" ile yine tarih gündeminde.

Oryantalizm cevap peşinde

Oryantalizm cevap peşinde

Yılların oryantalist profesörü Bernard Lewis yeni kitabı "What Went Wrong / İş Nerede Bozuldu?" ile yine tarih gündeminde.

ŞEBNEM ŞENYENER/NEW YORK

Oryantalizm cevap peşinde
Lewis, İslam’da reform girişimlerinin neden sonuçsuz kaldığını irdelerken, "suçlama oyununa" bölgeden iki cevap verildiğini, birinin İran’ın başını çektiği kötü İslam’a karşı iyi İslam, diğerinin Türkiye’nin başını çektiği laik demokrasi olduğunu vurguluyor.
Edward Said, emperyalist bakış açısı olarak nitelendirdiği Oryantalizm’in otoriter ve ırkçı fikirleri sorgulamak yerine güçlendirdiğini anlattığı "Oryantalizm" adlı kitabını "Doğuyu tekrar tekrar doğulaştırmaktan kaçınmak şarttır... Oryantalizmin çözümü Batıcılık değildir. Oryantalizmin ancak bir anlamı olabilir, o da bilgiyi indirgemeye ve daraltmaya yönelik çekiciliğinden ibarettir..." değerlendirmesi ile bitirmişti. Princeton Üniversitesi profesörü Bernard Lewis’in "İş Nerede Bozuldu?" adlı üç eski konuşmasından oluşan yeni kitabının gördüğü ilgi bu tartışmanın bitmek söyle dursun bütün hararetiyle devam ettiğinin bir kanıtı.

Lewis’in soruları
İslam dünyası yüzyıllar boyunca askeri ve ekonomik dünya gücü olmakla kalmayıp kültür ve sanatta, medeniyet bilimlerinde de lider durumunda iken, Hıristiyan Avrupa bu büyük gücün kuzey batı sınırında, barbarlığın ve karanlığın egemen olduğu ıssız bir toprak parçasından ibaret, ne korkutacak ne de ders alınacak vaziyeti yokken birdenbire bu denge neden tümüyle değişti? Nasıl oldu da Batı sadece askeri değil ekonomik alanda da zafer üstüne zafer kazanmakla kalmayıp, gerek kamu gerek kişisel hayatta her konuda ileriye geçti? Kitaba bu sorularla başlıyor Lewis.
Kitabının ilk bölümünde islam dünyasının Batı’nın üst üste kazandığı zaferlere, ilerlemelere kulak asmadığını, sağır kaldığını, bu sağırlığı zaman zaman dil farklılığına bağladığını örnekliyor. Avrupa üniversitelerinde Doğu dillerine büyük ilgi gelişirken, Oryantalist adıyla akademisyenler yetişirken, Doğu’da "Batıcı" denilen uzmanların çok yakın zamana dek olmadığını vurguluyor.
Sonra geleneksel Batılı bakış açısını yeniliyor: Batı’nın kültürel mesajı özellikle de demokrasi ile ilgili olanı Müslüman toplumlarda işleri daha da zorlaştırdı. Müslüman toplumları yönetenler din ve devlet işlerini birbirinden ayırmakta, kadınların yerini değiştirerek topluma dahil etmekte, fikirlerin özellikle de sevimsiz fikirlerin özgürce değiş tokuşunda zorlandılar. Lewis’e göre Müslüman dünyasında reform yolundaki girişimleri, küresel eğilimlere ayak uydurma çabaları zayıf kaldı. Gerek Osmanlı gerek Arap ve İranlı aydınların reform çabaları ve Müslüman dünyasının kendi üstünlüğünü kaybettiğine hayıflanması özellikle 18. yy.’da çalınan alarm çanları, Müslüman toplumunda cevap bulamadı. Reform hareketi iki karşıt kampı ortaya çıkardı: Batı’ya ayak uydurmaya çalışanlar ve adaptasyonu, takliti, modernliği gerilemenin temel sebebi olarak gören, Muhammed’in yolunu kaybeden yöneticileri suçlayanlar. Lewis’e göre bütün bunlar bir suçlama değil, suç arama da değil, tarafsız bir akademisyenin bulguları.
Milliyetçiliğin yükselişiyle birlikte, Araplar’ın suçu onları yüzyıllarca Batı’dan habersiz yönetip uyutan Türklerin üzerine attığını, Türklerin uygarlıklarındaki durgunluğun kabahatini Arap geçmişin getirdiği tembelliğe yüklediklerini, İranlıların eski uygarlıklarını Araplar, Türkler ve Moğollar yüzünden yitirdiklerini düşündüğünü vurgulayan Lewis, kimsenin kabahati kendinde aramadığını da belirtiyor. Bu şekilde bir "suçlama oyununun" başladığını anlatıyor. Suçu karmaşık yerlerde arayanların dini ve islam’ı suçladığını vurgularken bir yandan da şu soruyu soruyor: Eğer din suçluysa orta çağlarda İslam dünyası niçin dünyanın en önde gelen kültürüydü?

İslam’ın ulvi mirası
Yazar, İslam’da söz söyleme özgürlüğünün mevcut olduğu Ortaçağ günlerini hatırlatarak gerektiğinde Yahudilerin, Hıristiyanların dahi özgürlük için İslam dünyasına sığındığından örnek veriyor. Lewis, sosyalizm ve milliyetçiliğin güvenilirliğini yitirdiği şu dönemde bu soruya iki güçlü cevap çıktığını, birinin bütün kabahati İslam’ın ulvi mirasını terkedilmesinde bularak, hakiki ya da hayali geçmişe dönüşü savunan İran ve diğer köktenci hareketler ve rejimler, diğerinin ise kendini en iyi şekilde Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetinde gösteren laik demokrasi olduğunu söylüyor.
Suçlama oyununa katılmadığını iddia etmesine rağmen, Lewis çözümün Müslüman toplumunun kendisinde yattığını belirterek şöyle sonuçlandırıyor iddialarını: "Ya nefret, kızgınlık, kendine acıma, fakirlik ve sömürüye devam ederek sorunlu bir geleceği tercih edecekler ya da acılarını, haksızlıkları, aralarındaki ayrımları bir kenara bırakıp yeteneklerini, enerjilerini ve kaynaklarını ortak bir yaratıcılığa sevkederek hem kendilerine hem de dünyaya bir yarar sağlayacaklar. "
Acaba, Usame Bin Ladin ve Bernard Lewis’in iki karşı kutuptan savunduğu gibi iki karşı kültürün çatışması mı tanık olduğumuz olaylar?

"What Went Wrong"
Bernard Lewis




KÜLTÜR & SANAT