Kültür SanatÖykünün "ana" damarında nabız

Öykünün "ana" damarında nabız

24.02.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Çisenti" ile yeniden Nezihe Meriç'in o, okuru kaptığı gibi derinliklerine sürükleyen, olanca hüznüne karşın, kapıları ardına kadar sevince ve umuda açık öykü dünyasındayız.

Öykünün ana damarında nabız

NEZİHE MERİÇ, YENİ KİTABINDA POSTMODERNİZME PABUCU TERS GİYDİRİYOR. İşte o kök, yirmi yıl gerilerde, Nezihe Meriç'tedir. '70'li yılların taşkın verimi hikâyeciliğimizi canlandırıp coşturduğunda o, bugün artık klasikleşmiş olan üç hikâye kitabı ile bir romanını ("Bozbulanık" - 1953 / "Topal Koşma" - 1956 / "Menekşeli Bilinç" - 1965 ve " Korsan Çıkmazı" - 1962) çoktan birikimine katmıştı.Hikâyeciliğimizin, sözünü ettiğim altın çağı boyunca Meriç tam on beş yıl sustu. Türkiye'nin acılarla, yıkımlarla çalkalandığı yıllardı. O dönemin sonlarında, 1979'da suskunluk dönemini, 12 Mart sarsıntısının koyu tortularıyla derinleşen bir yazınsal verim ile noktaladı. "Dumanaltı" (1979), Nezihe Meriç'in yeni bir dönemini haber veriyordu. Bu dönem "Bir Kara Derin Kuyu" (1988), "Yandırma" (1998) ve "Alacaceren" (2003 ) ile devam etti. Şimdi de "Çisenti" ile yeniden Meriç'in o, okuru kaptığı gibi derinliklerine sürükleyen, olanca hüznüne karşın, kapıları ardına kadar sevince ve umuda açık öykü dünyasındayız. Nezihe Meriç, Türk öykücülüğünün Memduh Şevket Esendal, Sait Faik, Sabahattin Ali, Orhan Kemal gibi ilk kuşak klasiklerinin hemen ardından gelen ve sonraki kuşakların yol haritasında merkezî önemde bir yeri olan bir yazar. '70'li yılların öykücülüğümüzün en parlak dönemi olmasında en ağırlıklı etken, kadın yazarların tam da o yıllarda birbiri ardı sıra başyapıtlarını vermeleriydi. Kadın yazarlar çıkarması diyebileceğimiz bu hareket köklü bir hareketti. Nezihe Meriç olayı ya da kişiyi "hikâye eden" öykülerinde olduğu gibi, bir atmosfer yaratıp bırakan, bir rüzgâr estiren, bir "çisenti" serpiştiren öykülerinde de ince işçiliğini hep dilde, dille göstermiştir. Kendine özgü deyişler - söyleyişlerle renklenen, sözün söze ulanmasıyla ilmek ilmek dokunan, adeta her harfine özenilen bir dildir bu. İlk üç cümlede tanır, tiryakisi olursunuz. Bitmesin istenen anlatılar üretir o dille. Her ayrıntıyı bir rölyef gibi işleyen ve o ayrıntılarla önümüze eşsiz bir dünya açan bu anlatı üslûbu, duru, saf, ışıltılıdır. Tıpkı anlatılanın kendisi gibi. Anlatı anlatılanı yansılar Meriç'te. Yarım asrı aşkın ustalığa karşın (aslında o ustalık sayesinde) adeta naif, ürkek, taptaze bir coşku ile kabaran, hevesini hiç yitirmediği için heves aşılayan bir anlatımdır bu. Yarım asrı aşkın ustalık "Çisenti"de iki ana kanal var. Birincisi "Bu Bir Uzun Hikâyedir Orasından Burasından Yazılmıştır" adlı dört öyküden oluşuyor. İkincisi 11 bölümlü "Çisenti" dizisi. Bağımsız öykülerin ilkinin adı bile başlıbaşına bir öykü sanki ya da en azından bir tretman: "Hani Bir Zamanlar, Yeşim Küçükken, Boğaziçi'nde, Hani Yalı Daha Sağlamken, Hani Daha Onlar Hayattayken". Daha bu ilk öykü ile ve birinci ana kanalı oluşturan dört öykü ile, Nezihe Meriç postmodernizme pabucu ters giydiriyor ki, okuyanlar şaşsın kalsın neymiş metinlerarası'lık, neymiş yazarın metne müdahalesi! Bunların biçimcilik ve oyun adına değil de, hâlâ ve adanmışlıkla edebiyat adına, yaşam ve insan kaygısıyla yapılıyor olmasıdır okuru avucunun içine alan."Kimin Kimsesi Kim" adlı öyküye bakalım örneğin: "Senin öykücülüğün çok düşündürüyor beni" diye başlayıp, her cümlesinde Nezihe Meriç'in mührünü taşıyarak uzayıp giden bir sevda... Sonra anlıyoruz ki "öyküler bitmez"miş, yazılacak öykü bu değilmiş, yazılacak öykü "daha başlama(mış) bile"!"Çisenti 4", içinde öyküsü olan bir öykü. Kısacık, yalın, duru. Geri planında nice öyküler barındıran, iki kişinin birkaç dakikalık karşılaşmasına öykü bedeli ödeyen bir yazın hüneri."Çisenti 6", 1940'lardan esintiyle Nezihe Meriç'e adanmış! Hiçbir yere ait olmayışın, sürekli gurbetin hissettirildiği bir yazı. Öyküsü yok. Deneme biçemiyle yazılmış. Ama onu öykü yapan, uzun ve derin Nezihe Meriç öyküsüne akıtan, şu satırlar: "Acı buradadır işte: Sevmek, ayrılmak, özlem. İşin kaynağında bir yerli olamamak vardır. Bir köyün, bir kentin yoktur senin. Orada doğup, yaşamayı sindire sindire orada büyüdüğün; mahalle, komşular, akrabalar, arkadaşlar, anılar, ölülerin..."Oysa yaşamayı sindirmenin ustası, yaşamayı sindirenlerin öykücüsü değil midir Meriç? Ta "Bozbulanık"tan bu yana hep yaşamanın binbir yüzünün öyküsünü yazıp durmadı mı? İyisi mi, burada bırakayım örneklemeyi. Okur yalnız gezsin "Çisenti"nin bahçesinde. Zaten tadı ancak yalnızlıkta çıkıyor bu öykülerin.Elli yılı aşkın bir edebiyat macerasında, tekrara düşmeden, hep kendini yenileyerek, hep dili, anlatımı kurcalayarak, sorgulayarak, taptaze soluklu öykülere can vermek meseledir. Kalıcı olmaksa, bugünden yarına ses duyurmaksa, bu işin ustalarının ürünlerinde aranmalı sırrı. Edebiyata adanmışlık

KEŞFETYENİ
Fotoğraflar olay olmuştu! Tren yolculuğunun maliyeti dudak uçuklattı
Fotoğraflar olay olmuştu! Tren yolculuğunun maliyeti dudak uçuklattı

Cadde | 30.05.2025 - 07:57

Hande Erçel ve Hakan Sabancı aşkı doludizgin devam ediyor. Sık sık tatile giden ikili Roma-Paris hattında yolculuk yapmıştı. Yolculuğun maliyeti ortaya çıktı.

Yazarlar