Milliyet Executive ‘Sihirli anahtar yok kokuyu almalısınız’

‘Sihirli anahtar yok kokuyu almalısınız’

05.05.2022 - 10:21 | Son Güncellenme:

Türk sanat piyasasının derinleşmesinde uluslararası katkısı olan Portakal Sanat ve Kültür Evi’nin dördüncü kuşak temsilcisi Maya Portakal Bitargil doğru esere ulaşmanın formülünü şöyle anlatıyor: “Eğitim, sürekli eğitim, doğru ekip, uzmanlık. Yine de bu işin sihirli bir anahtarı yok, belki biraz kokusunu da alacaksınız...”

‘Sihirli anahtar yok kokuyu almalısınız’

DUYGU ERDOĞAN

Haberin Devamı

Türkiye’nin müzayedecilik kültürünün arkasında çok önemli bir yapı olan Portakal Sanat ve Kültür Evi, 100 yılı aşkın süredir alanında büyük bir saygınlıkla adından söz ettiriyor. Türkiye’nin önemli müzayedelerinin yanı sıra, özel müzecilik çalışmalarına da Portakal Ailesi’nin eli değiyor. Portakal Sanat ve Kültür Evi’nin dördüncü kuşak direktörü Maya Portakal Bitargil, babası Raffi Portakal ile birlikte öğrenerek, paylaşarak, fayda sağlayarak gelişmeye devam ettiklerini belirtiyor. “Bu işin sihirli bir anahtarı yok, belki biraz kokusunu alacaksınız” diyen Maya Portakal Bitargil, sergi, müzayede gezmek için çekinenlere de sesleniyor: “Ne bilmek, ne de anlamak zorundasınız. Zaten görevimiz anlatmak, bilgi vermek. Bu endişeden köklü olarak kurtulmak için çocukları mutlaka küçük yaşta sergi, müzayede gezdirmeye özen gösterelim.”

Haberin Devamı

Türkiye’nin müzayedecilik geçmişi aslında sizin geçmişinizle eş zamanlı...

Evet mukayeseli baktığımızda mesela İngiltere ile; orada 300 yıla dayanan bir gelenekten bahsediyoruz. Türkiye daha geç bu kültürü edinmiş. Burası 1914 doğumlu, 1921 tarihli en eski belgemiz ise; babamın (Raffi Portakal) dedesi Yervant Portakal’ın yani Portakal’ın kurucusunun; 4 dilde yayınladığı ve şehrin her tarafına asılan bir müzayede afişi. Ülkemiz için de kıymetli bir belge. Kültür ve dil zenginliğiyle bir yayınla alanında ilk bir işi duyuruyor. Elbette zamanla saygın kuruluşlar gelişti. Kıymetli meslektaşlarımız var.

Özel müzeciliğin gelişmesinde de katkılarınız var değil mi?

Elbette Portakal, zaman içinde özel müzelerin kuruluşunda da önemli roller aldı. Büyük koleksiyonların dünya çapında müzelerde sergilenmesi için emek harcandı. Örneğin babamın Sakıp Sabancı ile 1998’ler itibarıyla Sabancı’nın hat sanatı koleksiyonunu henüz burada müzecilik gelişmemişken Metropolitan Müzesi’nde kabul görmesi, tüm dünyada sergilenmesi son derece öncü bir durumdu. Bu yolda ilerlemeye devam ediyoruz. Öğrenerek, paylaşarak, etrafımıza faydamız dokunarak büyümeye özen gösteriyoruz. Bir ticarethane olmaktan öte topluma fayda sağlayarak büyümenin öneminin farkındayız.

Haberin Devamı

Müzayedeciliği ve bu kapsamdaki çalışmalarınızı nasıl anlatırsınız?

Bizim için kıymetli eseri en doğru koleksiyonere ulaştırmak temeldir. Müzayede evi olarak değerlendirildiğinde bir enstitü görevi de var. Sürekli öğrenmeye devam ediyorsunuz. Müzayede kısmı yani ikinci el piyasa; bir koleksiyoner elindeki eseri yeniden değerlendirmek istediğinde, o eserleri bıraktığında yeni sahibi ile buluşturma görevi bizim. Bir yandan da galeri olarak müzayede dışında satışlı sergiler ve eserin doğru anlatımı için birçok zaman da özel satış yapıyoruz. Sanatseverle eserleri birebir buluşturuyoruz. O esere odaklanarak çalışıyoruz. Sadece bir eser için bir katalog bile yapabiliyoruz. Birkaç koldan çalışıyoruz.

Doğru eseri nasıl anlıyor, nasıl anlatıyorsunuz?

Bu işin sihirli bir anahtarı yok, belki biraz kokusunu alacaksınız . Eğitimin en büyük destekçisi, bu işin tozunu yutarken ortaya çıkan deneyimler oluyor. Zaten eğitim olmazsa olmaz, her alanda mutlaka iyi bir birikim için bunu saymıyorum bile. Yanlışlar yaparak doğruya gitmek bile önemli bir kazanımdır. Obsesif derecede işinizle bağ kurmak da diyebiliriz. Birçok alanda başarı, en iyi haline getirme isteği biraz da takıntılı olma halini veriyor. Sürekli öğrenmek, sürekli gezmek, görmek; soru sormayı bilmek, doğru paydaşlarla çalışmak, dünya ile el ele çalışmak ve harekete geçmek çok önemli.

Haberin Devamı

‘Pandemide güvenli liman’

‘Sihirli anahtar yok kokuyu almalısınız’

İş dünyası artık sanatla daha iç içe değil mi?

Koleksiyon oluşturmak, müze kurmak, eser toplamak başka bir duruma taşıyor sizi. Uluslararası bir dile sahip oluyorsunuz. Başka bir iletişime taşıyor sizi. Başka bir yere taşıyor. Bunun kıymetini bilen çok fazla isim var.

Pandeminin sanat piyasasında etkilerini nasıl gözlemlediniz?

Pandemide özellikle kendimizi daha güvende hissetmek istediğimiz bir zaman oldu. Bu nedenle daha az riskte hissettireceği düşünülen sanat eseri alımına yönelme oldu. Dijital pek çok gelişme, NFT gibi kaynaklar olmasına rağmen, klasik sanatın yerinin ne derece sağlam olduğunu, müthiş bir güven endeksi ile çalıştığını deneyimledik tekrar. Türk klasik resminin, hat sanatının bambaşka açıdan yeniden değerlenebildiğini gördüm. Umutlu olmak da benim için çok önemli. Yeni dünya, kripto alanı. NFT’ler insana yeni bir umut veren heyecanlar. Bu dönemde ikisinin bir araya gelmesi bir hoşluk oluşturdu. Hem insanların kendini güvende hissetmek istemesi, hem de bütçelerine göre risk alıp heyecan duymak istemeleri… Duygusal bir alışveriş diyebilirim.

Haberin Devamı

Sanat ve yatırım ilişkisi

Bir yatırım aracı mıdır sanat?

Salt değildir ama yatırım aracı da olabilir. Doğru zamanda, doğru eseri, doğru yerden, doğru şekilde almak lazım. Kriterlerini de sağlamak lazım. Sadece yatırım olarak bakılması riskli ve o tatminden uzak bir durum. Ama elbette bir yatırım aracıdır da.

Doğru yer tanımı aslında çok önemli...

Her konuda öyle değil mi, bir mücevher alırken nereden alırım diye düşünmez misiniz? Pek çok kritik bilgi ihtiyacı olan bir konuda da daha temkinli olmak gerekiyor. Müzayede dünyasında İngiltere’nin üç D kuralı var. Niye bir eser müzayedeye çıkar sorusunun cevabı yani; boşanma, ölüm, miras. Bu üç D’ye yatırım aracı oluşu da eklendi. Uluslararası bir dile sahip ve doğru eser gelecekte de dönüşü olduğunu gösterdi. Uzun soluklu bir yatırım ama çok daha farklı duygularla yaşadığınız bir yatırım.

Genç sanatçıları da çok konuşuyoruz bu dönemde, klasik tarafa da artan bir ilgi var...

Her ikisi de kıymetli. Birbirinden de çok ayırmamak lazım. Klasiğin coştuğu dönemde genç sanatçılar da ivme kazanıyor olmalı. Unutmayalım ki bugünün çağdaş sanatı, bundan yüz yıl sonra da konuşuluyor olmalı. Yaratması gerektiği etkiyi oluşturduğunu göreceğiz. Dünyada kabul görmüş kıymetli klasik sanatçıların başında Osman Hamdi geliyor. Dünyadaki satış rekorları büyük etki yarattı hep. Türk sanatçılara bakışı etkiledi, araştırılmasını sağladı.

‘NFT mi? Sanat ilericidir... Neden olmasın?’

Siz dönem ve sanatçı olarak hangileriyle daha çok ilgilisiniz?

Bütün dönemlerden ayrı bir keyif alırım, ayrı sanatçılar var. Ama empresyonizm hayranıyım. Kavramsal sanatın çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.

Aile olarak koleksiyonunuz var mı?

Çok küçük. Resimle ilgili küçük bir koleksiyon. Babamın bir Rus gümüş koleksiyonu var. Büyük bir uğraş ve sevgiyle yaptığı. Bizlerin bir koleksiyon oluşturması çok zor. Eserler ve sanatseverleri buluşturma ortamında bunun pek kolay olduğunu görmüyorum kendimiz için.

NFT’lerle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Öğrenmemiz gerektiğini düşünüyorum; yeni ve heyecan verici bir alan olduğunu düşünüyorum. Yatırım dilinde ise yine doğru riskleri alarak hareket edilmesi gerektiğini... Yeni bir enstrüman neden olmasın? Sanat ilericidir. Bütün bir dijital dünya içinde sanatın da çığır açacak, yol açacak, ışık tutacak bir icat yapma mecburiyetinde olan DNA’sından da bu gelir zaten. İzlemek lazım.

Buradaki mesainiz dışında en çok hangi uğraşlarla mutlu olursunuz?

Kızımla oyun oynarken çok öğreniyorum. Çok da gülüyorum. Müthiş bir hayat neşesi veriyor. Müze ve sergi gezmek profesyonel yaptığım şeyler. Kitap okumayı çok seviyorum. Yazı yazmayı da çok seviyorum. Kendimi dinlendirmek için ekonomi yazıları okumayı çok seviyorum, bana çok iyi geliyor.

Çocukluktan başlayarak galeri ve müze gezilmeli

Bugüne kadar düzenlediğiniz ve unutulmaz bir serginiz müzayedeniz var mı?

Hepsi kendi içinde çok değerli, çok kıymetli anlar. 2004 Aralık’ta burada yaptığımız, ben o zaman henüz Paris’te okuyordum. ‘Batılı Ustaların Başyapıtları’ sergimiz vardı. O zaman ilk kez Türkiye’de satış amaçlı Picasso, Dali, Renoir’ler gelmişti. O tarihten bugüne her şey çok değişti ve bu da çok temel taşlardan biriydi sanat dünyası için.

Müzayedeler, sergiler artık sizce daha çok ilgi görür hale geldi mi?

Kamuya açık bir iş. ‘İçeri girip almak zorunda mıyım’, ‘her hareketime dikkat etmeliyim’, ‘eseri sanatçıyı tanımalıyım anlamalıyım’ gibi endişe verici düşüncelere kapılanlar var. Bunu kırmak lazım. Bir müzeye giderken anlamak zorunda gibi gidilmiyor, keşke bir galeriye de böyle gidilse. Bir kere çocukluktan başlamalı, her ebeveynin görevi olmalı. Galeri, müzayede gezmeli. Bir insanın müzayedede olması için sanatı sevmesi, görmek istemesi son derece yeterli bir sebeptir. Zaten bilmek anlamak isterse orada anlatılır, görülür. Bu endişeyi aşmamız lazım.