08.05.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
axpaz021.jpg Bu ortamda ne röportaj olur ne de çekim diye düşünürken fotoğraf makinesi ortaya çıkar çıkmaz hepsi son derece disiplinli birer balerine dönüşüyor. Meğer sihirli sözcükleri öğretmenleri Daniela Bojkova biliyormuş: "Azmak isteyen dışarı çıksın." Kimse çıkmak istemiyor elbette, hepsi karenin içinde olmak istiyor. Her seferinde jet hızıyla kostümlerini değiştirip pozlarını alıveriyorlar. Okulun 8-14 yaş arası öğrencilerden oluşan Pera Bale Topluluğu, bu yıl bir ilke imza atarak Çaykovski'nin ünlü "Fındıkkıran" balesini sahneye koyuyor. "Çocuklardan Çocuklara" sloganıyla yola çıkan gösteri bir ilk, çünkü bu yaştaki çocukların bu zor eserin tamamını sahnelemesi gerçek bir Don Kişotluk gerektiriyor. Yedi yıldır Pera'da öğretmenlik yapan Daniela Bojkova uzun süre bunu göze alacak bir koreograf bulamamış. Bu rüyanın gerçeğe dönmesini sağlayan Ersin Aycan ise yıllarca İsveç'te yaşamış ve çocuklarla çalışmaktan özellikle mutlu olan bir koreograf üstelik. "Fındıkkıran"da bütün erkek rollerini kızlar oynuyor. Görülüyor ki ciddi bir erkek dansçı sıkıntısı var memlekette. Bazı kızlar erkek rolüne girerken biraz itiraz etmişler ama şimdi hepsi halinden memnun. Haftada üç-dört gün okul çıkışı provaya geliyorlar, ömürleri yollarda geçiyor ama gıkları çıkmıyor. Hoffmann'ın bir öyküsüne dayanan "Fındıkkıran", bir Noel gecesi uyuyakalan küçük Clara ve arkadaşlarının rüyalar ülkesindeki yolculuğunu anlatıyor. Bale, 9-10 Mayıs'ta Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde ilk kez seyirci karşısına çıkacak. Ama bir Noel balesi olduğu için aralık ayında da tekrar oynamak istiyorlar. Pera Güzel Sanatlar'ın bale salonu muhtemelen tarihinin en cıvıltılı günlerini yaşıyor. Oradan oraya koşuşturan tam 34 çocuk... Bir yanda cicili bicili kostümleri içinde askerler, bir yanda beyazlı mavili kar taneleri... Grubun en küçükleri olan minik fareler beklerken sıkılıp oyunlar oynamaya başlıyorlar kendi aralarında. Sesleri fazla çıkınca koreografları Ersin Aycan tatlı tatlı tehdit ediyor onları: "Sakin olun, yoksa kuyruğunuzu keserim!" "Büyüdükçe bozuluyorlar" Daniela Bojkova: Çünkü çocuklara koreografi yapmak çok zor. Yetişmiş sanatçıyla herkes koreografi yapabilir. Ama burada, bir hareket gösteriyorsun, yapamıyorlar, başka bir hareket buluyorsun. Uğraşmak gerek, o yüzden kaçıyor herkes bu işten. Ersin Aycan: Benim çok arzum var çocuklarla çalışmaya. Büyüklerden çok daha iyi küçüklerle çalışmak. Verdiğinizi çok güzel görebiliyorsunuz, ilerlemelerini izleyebiliyorsunuz. Daniela B.: Küçük çocuğa sen şimdi faresin diyorsunuz ya da çiçeksin, maymunsun, hemen oluyor. Ama 13-14 yaşında başlıyorlar mırın kırın etmeye, "Ben maymun olmak istemiyorum, ben prenses olacağım" diye. Büyüdükçe bozuluyorlar. Koreograf bulmanız neden zor oldu "Fındıkkıran" için? Ersin A.: Çok zorlamıyoruz onları. Sadece ritmik olsun yeter. Çok kolay hareketlerle üzerlerine gittik. Karakter havası, mimikler önemli bence, teknikten daha önemli. Çünkü birden teknik veriliyor herkese, şaşırıyor çocuk. Kafa karışıyor, bıkma oluyor, sevmemeye başlıyor. Sevdirmek lazım. Zorlandılar mı çok koreografide? Daniela B.: Bakın, İstanbul 18 milyon, bir AKM var. Ne diyeyim? Harika balerin olacak, nerede dans edecek? Ben bu konuya girmiyorum bile, çünkü konservatuvar bitiren işsiz kalıyor. Zevk alsınlar bu işten, bana yeter. Sanat nedir öğrensinler, bütün istediğim bu. Buradaki çocuklar meslek edinecekler mi dansçılığı sizce? Daniela B.: İlk geldiği zaman, zayıflasın, zarif olsun, fotoğraflar çekelim. Sonra ama anlatıyoruz, bu bir sanat, ciddi bir iş. Çocuklardan başlıyor her şey, önce onlara sevdiriyoruz, sonra ailelere. Küçük yaştan öğretilmesi gerek. Tiyatro özel bir şey, bale, senfonik müzik özel bir şey. Bu mesleği yapan insanlar çok emek veriyorlar, bu çok zor bir sanat. Televizyonu açarsanız sürekli yemek yapıyorlar ve dans ediyorlar. Ama nasıl bir dans? Ailelerin çocukları buraya getirirkenki amaçları ne genelde? Ersin A.: Ben onlara olumlu bakıyorum. Çünkü tamam orada gülünç olaylar oluyor mutlaka ama çok yetenekli çocuklar var. Bu memleketin ihtiyacı var buna, dans gündeme geldi bu sayede. Tabii ki medyatik durumu var ama onların üzerinde fazla durmamak lazım. Televizyondaki dans yarışmalarına ne diyorsunuz? "Fındıkkıran"da Clara'yı Meryem Şengül oynuyor. Balenin tek erkeği, prens rolündeki Mert Erdin. O da "konuk sanatçı" zaten, İstanbul Devlet Konservatuvarı'ndan. Birlikte düet yaptığı arkadaşı Danai İlyadu da konservatuvardan gelmiş Pera Bale Okulu'na. 11 yaşındaki Semina Bildik ise hem "Çiçekler" dansına çıkıyor hem de kar tanelerinden biri. Onun dışında hepsi 12 yaşında. Ama öyle laflar ediyorlar ki, karşınızda çocuk olduğunu unutabilirsiniz. "Gösterinin afişleri asılınca hepsi donup kaldı" Mert Erdin: Benim amcam balet, dünya çapında. Tanju Tüzer. Onun yaptığı şeyleri annem bir bir anlattı bana. Sonra konservatuvara girince bale aşkı doğdu içimde. Mert, erkekler pek dans etmek istemiyor anlaşılan. Sen nasıl karar verdin? Mert E.: Hayır, onlar sevmiyor. Hatta dalga bile geçiyorlar. Bale yapan gay olurmuş diyorlar. Kaç kişiyi dövdüm bu yüzden. Bu sefer ben suçlu durumda kalıyorum. "Dans gösterime gelir misiniz?" diyorum, hangi kız rolünü oynuyorsun diyorlar. Arkadaşlarımızın dalga geçmesi biraz da aileleriyle ilgili. Aile sanatı hiç öğretmiyor onlara, nasıl bir şey olduğunu bilmiyorlar. Semina Bildik: Baleyi kız işi olarak görüyorlar. Daha çok kızlar yapıyor, tamam bu doğru. Maviyi erkeklerin pembeyi kızların giymesi gibi bir şey oluyor. Halbuki ben pembe giyen binlerce erkek görüyorum. Meryem Şengül: Ben okulda en yakın arkadaşlarımla sırf bu yüzden kavga ettim. Sürekli dalga geçiyorlar. Benim moralim bozuluyor. Diğer arkadaşların ilgileniyor mu baleyle? Meryem Ş.: Dans deyince akıllara pop geliyor, hiphop geliyor çünkü. Kimse baleye gitmiyor. Ona vereceğim parayla bir rock grubunun CD'sini alırım ya da bir sinemaya giderim diyor. Sanat deyince herkesin aklına sinema geliyor. Bale de bir sanattır demiyorlar. Nasıl spor deyince akla futbol geliyorsa, bir tenis, sutopu düşünülmüyorsa...Mert E.: Ama şunu da söyleyeyim, bütün yıl dalga geçtiler, hiç dönüp bakmadım onlara. Bu oyunun afişlerini okula asınca hepsi donup kaldı. Meryem Ş.: En önemlisi sahnede alacağımız alkış. Kızlarla niye dalga geçiliyor? Mert E.: Yarışmayı beğeniyorum, yorumları çok sevmiyorum. Huysuz Virjin mesela çok öne çıkıyor. Meryem Ş.: Aralarında en kalitelisi Huysuz Virjin bence. Kültür bakımından. Televizyondaki dans yarışmalarını izliyor musunuz?