PazarBir Rönesans adamı...

Bir Rönesans adamı...

28.02.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

Geçtiğimiz hafta cuma günü hayatını kaybeden Umberto Eco, ilgilendiği ve uzmanı olduğu konuların çokluğuyla etkileyici bir isimdi. Eco’nun hikayesinden bazı satır başlarını inceledik

Bir Rönesans adamı...

Hezârfen ne demektir? “Rönesans adamı” dersek daha net bir fikir oluşur mu? Farklı alanlarda, disiplinlerde eğitim almış ya da kendini eğitmiş, öğrendikleri ve yarattıkları çerçevesinde bu alan ve disiplinlerin birbirinden beslenmesine önayak olan insanlar için kullanabileceğimiz bir tabir. Şöyle açıklayalım: Eğer bir entelektüelin mesleki sıfatları saymakla bitmiyorsa, ona özet olarak “Rönesans adamı” diyebilirsiniz.

Tek alanda uzmanlaşmanın vurgulandığı, hayatın farklı yön ve renklerine sadece seyirci olarak iştirak etmeye zorlandığımız günümüz toplumunda bu tabire en yaklaşan isimlerden biri; İtalyan yazar, düşünür, tarihçi, simgebilimci, amatör müzisyen, eğitimci, eleştirmen, yani “Rönesans adamı” Umberto Eco, 1932’de Piemonte bölgesinde başladığı yolculuğunu yine Piemonte’de, 2016’da tamamladı. Biz de Eco’nun bu uzun ve verimli yolculuğundan bazı köşe taşlarını topladık.

Holmes Orta Çağ’da

606 sayfalık uzunluğu, geçtiği dönem ve o döneme ait bilgi sağanağı ile “Gülün Adı”, 1980 yılında basıldığında okurları kaçırmaya aday bir kitaptı. Ancak işler bu yönde ilerlemedi. Tarihi polisiye türünün daha önce de örnekleri vardı ama “Gülün Adı” bu türden bahsedilirken ilk akla gelen kitaba dönüştü. Eco için araştırdığı ve sevdiği farklı konuları kaynattığı bir kazan olan roman, sonsuz kaynaktan besleniyordu ancak gerçek ilham kaynakları, romanın kahramanı Baskerville’li William’ın isminde gizliydi: 14’üncü yüzyılda yaşamış Fransisken rahip ve filozof Ockham’lı William ile Sherlock Holmes (“Baskerville’lerin Köpeği”). Eco beş yıl önce Guardian gazetesine verdiği bir röportajda, “Bazen ‘’Gülün Adı’ndan nefret ediyorum’ diyorum çünkü sonradan yazdığım romanlar daha iyi bence” diyordu.

Dünya edebiyatı, iki sene önce kaybettiğimiz Gabriel Garcia Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık”ından beri kitap piyasasında bu kadar dolaysız, bu kadar kesin bir başarı elde eden bir romanla karşılaşmamıştı. 30 dile çevrilen “Gülün Adı”, dünya çapında yaklaşık 50 milyon kopya sattı. Kitabın İngilizce çevirisine imza atan, modern İtalyan edebiyatı alanında uzman ABD’li çevirmen William Weaver, sadece “Gülün Adı”ndan kazandıklarıyla Toskana’daki evini restore edip bir ofis ekletti, ofisin adını da İngilizcedeki “echo chamber / yankı odası” tabiri üzerinden bir espriyle Eco Chamber koydu.

“Hepsini okudunuz mu?”

Eco’nun kitap ve kütüphane sevgisi, altı yaşındayken kaybettiği dedesi sayesinde başladı. Bir matbaacı olan dedesi, emekliye ayrıldıktan sonra kitap ciltliyordu. Dede Eco’ya ciltlemesi için emanet edilen kitaplar arasında Alexandre Dumas gibi yazarların kitaplarının 19’uncu yüzyıl baskıları vardı. Dedesi 1938’de hayatını kaybedince, sahipleri onları geri almadı ve kitaplar, yıllar boyu genç Umberto’nun onları bulması için evlerinin kilerindeki bir sandıkta bekledi.
Eco bu kitapları yıllar içinde kaybedecek, sonra sahaflardan geri toplayacaktı. Dedesinin bu “kültürel” mirası, Milano’daki 30 bin kitaplık, Urbino’da bulunan yazlığındaki 20 bin kitaplık iki dev kütüphanesinde yaşamını devam ettirdi. “Somon Balığıyla Yolculuk” kitabında Eco, evine gelen ziyaretçilerden şikayet ediyordu. Konukları yazarın Milano’daki dev kütüphanesini gördüklerinde kendilerini tutamıyorlardı: “Ne kadar çok kitap bar! Hepsini okudunuz mu?” Eco çenesini sıkıyordu çünkü soru bir anlamda, aslında araştırma amacıyla yerden tavana rafları dolduran kitaplarının gösteriş için orada olduğu manasına geliyordu. Oysa Eco için kütüphaneler, “insanlığın ortak hafızası”ydı.

“Hafıza ruhtur”

Eco, 2015 Venedik Bienali’nde gösterilen “Sulla memoria / Hafıza Üzerine” videosunda hafızayı şöyle tanımlıyordu: “Biz insanlar ‘ben’ dediğimizde, hafızamızı kastediyoruz. Hafıza ruhtur. Eğer hafızamızı kaybedersek bitkiye dönüşürüz, bir ruhumuz kalmaz. İnanan biri için bile, hafıza olmadan cehennemin anlamı yoktur. Ceza, işlenen günahların sürekli hatırlanmasında yatar.”

Haberin Devamı

Bir Rönesans adamı...
“La Follia” eşliğinde cenaze

Eco’nun cenaze töreni, 23 Şubat Salı günü Milano’da gerçekleşti. Beyaz güllerle donatılmış tabutu evinden alınıp 15’inci yüzyıldan beri ayakta olan, şehri o dönemde yönetmiş ünlü Sforza ailesinin adını taşıyan Sforzesco Şatosu’na getirilirken, yüzlerce hayranı onun hatırasını alkışladı.

Tabut, cumhurbaşkanlığı muhafız alayının çevrelediği alanda dururken, müzisyenler Barok dönem bestecisi Arcangelo Corelli’nin ünlü sonatı “La Follia”yı çalıyordu.

Klarnet, flüt gibi nefesli enstrümanları çalan Eco’nun favorilerinden olan beste için eşi Renate Ramge, “Bize hep eşlik eden bir parçaydı” diyordu.

Duygusal Pamuk, estetik Eco buluşması

Umberto Eco ve Orhan Pamuk, 2013’ün nisan ayında Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen “Gerçekler, Kurgu ve Tarih Üzerine Bir Söyleşi”de bir araya geldiler.

Söyleşinin moderatörü, Bologna Üniversitesi’nden Patrizia Violi, Pamuk’u “naif ve duygusal”, Eco’yu ise “sentetik ve estetik” olarak betimledi. İkilinin romanda yazarın yeri hakkındaki sözleri bunu doğrular nitelikteydi: Pamuk yazarların eserlerinde yarattıkları karakterlerle özdeşleştirilmek istediğini söylerken, Eco yazarın romana katılımının şart olmadığını, sonradan ‘narsisist’ bir şekilde dahil olabileceğini savunuyordu.

KEŞFETYENİ
Devrim Özkan'ı çabuk unuttu! Yeni aşk resmen belgelendi
Devrim Özkan'ı çabuk unuttu! Yeni aşk resmen belgelendi

Cadde | 19.05.2025 - 07:06

Ünlü oyuncu Devrim Özkan'dan ayrıldıktan sonra adı sosyal medya fenomeni Duygu German'la anılan Galatasaray'ın yıldız futbolcusu Lucas Torreira'nın aşkı Galatasaray kutlamalarında ortaya çıktı.

Yazarlar