Pazar"Bu filmler bir sürü yuva yıkmıştır"

"Bu filmler bir sürü yuva yıkmıştır"

14.11.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Cihan Demirci yeni kitabı "Araya Parça Giren Yıllar"da Türk sinemasındaki seks filmleri furyasını; parçalı, döşemeli, "üç film birden"leri anlatıyor: "O dönemde erkeklerin bir kısmı karılarından Arzu Okay gibi olmasını istedi. Bu yüzden çok yuva yıkılmıştır"

Bu filmler bir sürü yuva yıkmıştır

Sansüre açık sahneleri kesilip biçilerek "edepli" gönderilen, sinemalarda ise bu kesilen "parça"larla gösterilen "parçalı filmler"... Kamera yerli oyuncuların bel altına inince yabancı pornolardan sahnelerin gösterilmeye başlandığı "döşeme filmler"... Kekremsi kokulu sinema salonları ve bu salonlara gideceklerin "Asla koltuklara oturma, sakın tuvalete gitme, altı kaymayan ayakkabı giy" diye uyarıldığı yıllar... Cihan Demirci "Araya Parça Giren Yıllar"ı yazdı. Bir kadın, bir erkek ve bir yatağın film çekmek için yeterli olduğu bir dönem. 1974-1980 arası... Türk sinemasında seks filmleri furyası... Erkek oyuncu geç kalınca "Soyun, ben geliyorum" diyen yönetmenler, sette sigara paketinin üstüne yazılan senaryolar, örgü örerken bir ters bir yüz arasında "Ah... Ohh..." diye inleyen seslendirmeciler... Evet, trajikomik bir şey. Fındıkzadede oturuyorduk o zaman. Sene 1975 olmalı. Her cumartesi biz anne-oğul... O dönemler öyle bir moda vardı; herkes çocuğunu alır, cumartesi sinemaya giderdi. Biz de annemle komedi fimi diye girdik sinemaya. Filmin adı: "Hayret 17". Yönetmen: Osman F. Seden. Senaryo: Safa Önal. Bizi bu isimler yanıltmış olmalı. Bülent Kayabaş başroldeydi. Film gayet normal başladı. Derken erotik sahneler girince... Anneleri düşünün. Çığlıklar falan, çocuğunu kapan kendini dışarı attı. Siz ilk kez bir seks filmine annenizle birlikte gitmişsiniz. -annesiz- gitmeye başlarsınız. Öyle mi?Vallahi öyle. 13-14 yaşında yanlışlıkla gittim ama sonra bir-iki yıl geçti, 16 yaşlarında içimize düştü bu filmler. Şöyle düşünün: Aradan 25 yıl geçti ama bugünün kuşağıyla bizim aramızda bir uçurum var. Aileden, okuldan cinsellikle ilgili hiçbir bilgi alamıyorduk. Bir kızla el ele tutuşamazsın, bir yere gidemezsin. Öyle bir ortam ve bu filmler... "Hayret 17", üst üste 17 kez seks yapabildiği söylenen bir erkeğin bilim adamlarının ve kadınların dikkatini çekmesini anlatıyordu, değil mi? Sonra olaylar gelişir. Ve bu filmlere "Kuyrukta babanızla bile karşılaşabilirdiniz" Komşuyla, öğretmenle, patronla, hatta babasıyla karşılaşabilir insan. O yüzden herkes oturduğu semte uzak sinemalara giderdi. Kapıda kuyruk olurdu. Kimse kimsenin yüzüne bakmazdı. Tüm başlar önde, siyah gözlük takanlar, yakalarını kaldıranlar... Nasıl gidiliyordu bu filmlere? Yani ne bileyim ya biri görse... Cüneyt Arkın filmlerinden sonra az mı kavga ettik yastıklarla. Ama bunları evde taklit etmem mümkün değildi, küçüktüm. Bir de filmde olan biteni evde taklit etmek var. Bugün bile, birkaç gün önce böyle bir haber gördüm, bir turist gülümsedi diye tecavüze uğramış. Açıkçası o dönemde bu filmlere giden erkeklerin karılarının epey çile çektiğini düşünüyorum. Evli erkekler? Bu filmlerdeki erkekler tüm kadınlara tecavüz ediyorlar ama o kadınlar nasıl istekli, nasıl memnunlar... Evet, o dönemde erkeklerin bir kısmı karılarından Arzu Okay gibi olmasını istedi ve bir sürü yuva bu yüzden yıkılmış olabilir, yıkılmıştır. Şimdi işin doğrusu, bu filmlerden cinsellik öğrenen kuşağın vaziyeti çok vahim oldu. Bu filmlerdeki seks çok kaba sabaydı. Öyle normal, birbirlerine aşık oluyorlar, el ele tutuşuyor, bir sohbet, bir ön sevişme yoktu. İki kişiyi bir yerde otururken görüyorsunuz, iki dakika sonra yatakta ve malum pozisyonlarda... Filmden çıkan erkek kendini "Parçala Behçet" sanıyordur, karısını da Arzu Okay -o dönemdeki yaygın söyleyişle, Arzu Okey. "Kimi zararlı oldu diyor kimi de yararlı..." Bir kısım bu filmlerden çok şey öğrendiğini söylüyor ve bu filmleri savunuyor. Diğer kısım ise tam tersine bu filmlerin zararını gördüğünü, onları daha kötü hale getirdiğini söylüyor. Siz bu seks filmlerini o dönemde sinemada izleyen insanlarla da röportajlar yapmışsınız. Bu kişiler cinselliği sağlıklı bir şekilde öğrendiklerini düşünüyorlar mı? Bu erkeklerin çoğu cinselliğini tam yaşayamadan 40larına geldi. Şu andaki müthiş değişimin, hatta cinsel patlama diyelim buna, şimdi bu patlamanın karşısında şaşkınlar. Şu an 18 yaşında gibi davranıyorlar. Komik oluyorlar. Sizce bu kuşağın bugün cinsel hayatı sağlıklı mı? "Zerrin Egeliler, Zerrin Memeliler olmuştu; Arzu Okaya Arzu Okey, Mine Mutluya Mine Butlu denirdi. Behçet Nacar, Parçala Behçetti, Sermet Serdengeçti ise Sermet Sıradangeçti... Bu seks filmlerinde oynayan tiyatro kökenli erkek oyuncular yıllarca TVye çıktılar, hâlâ çıkıyorlar. Erkek oyuncular fazla etkilenmedi o dönemden. Bir furyayla yataklara girip oynadılar, geldi ve geçti. Yaşamlarına kaldıkları, pantolonlarını giydikleri yerden devam ettiler daha sonra. Etkilenenler hüznünüzle o kadınlar oldu hep." Kadın oyuncuların çoğu kanserden öldü, bazısı öldürüldü, bazısı intihar etti Bir Alev Altın örneği var ki, içler acısıydı. Alev Altın zaten röportajdan bir sene kadar sonra kanserden öldü. Biz röportaj yaparken de kansermiş. Kurtuluş civarında bir eve gittik. Temizlikçi kadın kapıyı açtı zannettim ben ilk anda. Az kalsın "Alev hanım yok mu?" diyecektim, bir anda uyandım. Alev hanım işte o. Telefonlarla konuşuyor, borç-harç mevzuları, faturalarını ödeyemiyordu. Bu kitabın temeli 1985 yılında, sizin Gümgüm dergisi için bu filmlerde oynayan kadınlarla yaptığınız röportajlara dayanıyor. Beş yıl önce sinemada izlediğiniz bu kadınlar, beş yıl sonra onlarla görüşmeye gittiğinizde ne durumdaydılar? Evet, bende bir hüzün yaratıyor o kadınlar. Kitabı yazma sebeplerimden biri de bu filmlerde oynayan o kadınlara duyduğum hüzünlü sevgi. Arzu Okay bizim kuşağın -benim de- aşık olduğu bir kadındı. Bizi çok etkiledi. Duruşu da çok farklıydı. Siz bu kitabı biraz da bu kadınlar için yazdığınızı söylüyorsunuz. Çoğu kanserden öldü, biliyor musunuz? Feri Cansel öldürüldü. Mine Mutlu intihar etti. Ama o filmlerde oynayan erkek oyuncular bugün hâlâ sahnede, televizyonda sanatlarına devam ediyorlar. Bu filmlerin yararını bile görmüşlerdir belki. Ama o kadınların çoğu harcandı gitti. O kadınların hayatındaki hüzün, başarmak için verdikleri mücadele, yedikleri damga... Mizahçılar daima edebiyatın sokak çocuğu olmuştur. Edebiyatçılar uzun yıllar Türkiyede mizahı dışladılar, adam yerine koymadılar, bizim sokak dilimizi önemsemediler. Biraz da şöyle bir şey galiba: Ben nasıl bir mizahçı olarak dışlandıysam edebiyat dünyasından, bu kadınlar da sinemadan dışlandılar. Normal filmlerde oynamak istediler ama oynayamadılar, şarkıcı olmaktan başka seçenekleri yoktu, sonrası malum, pavyon... Arzu Okay iş kadını oldu, Pariste yaşıyor. Ama pek azı onun kadar şanslıydı. "Yaşlı emekliler sabah sinemaya girer akşam çıkarlardı. Parçacılar ise kapıda sigara içer, sadece beş dakikalık parça için salona girerdi" Belki 50 kere adı geçmiştir Güneş Sinemasının. O sinemanın da kitabı yazılabilirdi bence, öyle bir yerdi. Anlatılanları duysanız, ki ben de yaşamıştım, bir süre sonra terk ettik orayı zaten, gidilecek hali kalmamıştı. İzbe, pis... Yer gösterici terörü vardı bir de. Bilete yakın para alırlardı sizden, beğenmezlerse içeri sokmazlardı, oturacak yer falan da göstermezlerdi. Kitapta en çok adı geçen sinema Aksaraydaki Güneş Sineması galiba, değil mi? Bu iki film birden, üç film birden sinemalarda bir süre sonra "devamlı matine" diye bir şey başladı. Kapıda bağırırlardı: "Devamlıı, devamlıı"... Hep aynı filmler gün boyu aralıksız döner dururdu. Sabah 11.00de girip gece 20.00-21.00de çıkanlar vardı. Bunlar genelde o dönemde 50 yaşın üstünde olan emeklilerdi. En önde otururlardı. Ben bastonla gelenleri bile görmüştüm. Seyirci nasıldı? Tabii, onlar kapıda beklerlerdi. Yer gösterici "Beyler, şanzıman giriyor" deyince, o dışarıda sigara içenler salona hücum ederdi. Beş dakikalık parçayı izler, yine dışarı çıkarlardı. Parça gecikince "Makinist, parça istiyoruz" diye bağırırdı seyirci. Bir de normal seyirci diyebileceğimiz, o üç filmi arka arkaya izleyip çıkan vardı. Bir de "parçacılar" varmış... "Bu filmlerin yönetmenleri konuşmuyor" Bir sürü kişi arıyor, "Nereden aklına geldi?" falan diye, önce yani sanki bu filmlere çok uzak gibi konuşuyorlar. Ama sonra sana bir sinema ismi söylüyor, şu oyuncu var mı kitapta diye soruyor. O da izlemiş hepsini! Yaşı 35i aşan, hele 40ın üstü olan herkes izlemiş bu filmleri.Kitapta yeterince yönetmenle konuşulmamış olması eleştirilebilir belki. Ama ben çok uğraştım onlarla konuşmak için. Yok dedirtiyor, telefona çıkmıyor... Agah Özgüçün bir araştırması var. Türk sinemasında en çok film çeken 11 yönetmeni saptamış, futbol takımı gibi. Bu 11in 8 tanesi seks filmi de çekenler. Ülkü Erakalın 150 küsur film çekmiş mesela, bunun en az 50-60ı, belki daha fazlası seks filmidir. Ama bunları söylemek istemezler. Anılarını yazarlar bahsetmezler. Biz geçmişiyle hiç yüzleşmeyen, bunları konuşmayan, yakın-uzak tarihine yabancı, acayip bir toplumuz. Her şeyin üstünü kapatıyoruz. Bu yönetmenler konuşmazsa kim konuşacak? Ama konuşmuyorlar.Çok önemli kadın oyuncularımız var ya bizim; yasaları olan, öpüşmeyen.. Onların bu katı tavrının da zannediyorum bu filmlerin gelişinde bir payı var. Onlar bu kadar katı olmasaydı, bu filmlerde seksin dozu bu kadar kaçmazdı belki. "Ülkü Erakalının 150 küsur filmi var. Bunlar arasında en az 50-60ı, belki daha da fazlası seks filmidir. Ama bunları söylemek istemezler"

KEŞFETYENİ
Dünyanın en güzel kadını seçildi! 'Gençken zaten herkes güzel olur'
Dünyanın en güzel kadını seçildi! 'Gençken zaten herkes güzel olur'

Cadde | 28.04.2025 - 07:01

62 yaşında Demi Moore, ‘Dünyanın En Güzel Kadını’ seçildi.

Yazarlar