16.07.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
ELİF TÜRKÖLMEZ / elifturkolmez@gmail.com
Şule ablanın yanında oturan Şadiye teyze, yaz güneşinin harlı ışığıyla parlayan seramiklere, kenarda boynunu bükmüş toz pembe yapraklı sardunyalara ve elbisesinin yakasını açıp içine içine üfleyerek, sıkıntısını devirdaim yaptıran Şule ablaya şöyle bir bakıp, “Kalk balkonu yıka, geçer” demişti.ule abla, Şile bezi elbisesinin iğne oyalı yakasını çok fazla bıktığı bir şeyden söz eder gibi hızlı hızlı çırpıp küçük memelerini havalandırırken, “Of, içim sıkılıyor” demişti. Hayatımda gördüğüm, içi en sık sıkılan insandı Şule abla.
Akıllı kadınların faydaları
Okula başlayacağım o tatlı yazdan yolun yarısına geldiğim bu yaşıma, içim sıkılıyor diyene “İstersen kalk balkona bir su tut” demeyi adet edindim ben de. Akıllı kadınlarla büyümenin böyle pratik faydaları var işte.
O vakitten içime işleyen bir hayat dersi buysa, bir diğeri de annemin dışarı çıkarken öğütlediği “Git sırtına yeleğini giy, karınca duası satanlar gelirse de kapıyı sakın açma” lafıydı. Sarı üzerine siyah harflerle yazılan karınca duası kartlarına zaafım, önemsiz sayılabilecek bir de koleksiyonum vardı çünkü, hâlâ da az gelişmiş estetik zevklerimle beğenirim o kartları.
Neyse artık karınca duası satan kalmadı. Korkacak bir şey yok.
Ama onların boşluğunda “enerji vampirliği”, “ağacımızla tanışma”, “duygusal çapa yaratma”, “tezahür” gibi dersler verenler; iki cümlenin arasına farkındalık, koşulsuz sevgi, aydınlanma gibi laflar sıkıştıranlar, Karaköy’deki evlerinin geniş salonlarında “ayahuaska meditasyonları” düzenleyenler, ıspanak ve karalahana püreleyip bardağını 30 liradan satanlar pıtraklandı. Çünkü arınma, çünkü farkındalık, çünkü ohmmm...
Dertler derya, insan sandal
Geçen haftadan bu yana ülke gündemini meşgul eden Adriana Lima ve Metin Hara mevzubahsinde, tipleri tartmak, reklam mı
değil mi diye sorgulamak filan lüzumsuz. Hepsi vakit kaybı, hedeften sapma, tali yollarda uyuklama sebebi.
Bu mevzuda önemli olan tek şey asla bir çift yeni laf söylemeyen vasat bir kişisel gelişim kitabına itibar eden, “Bu yol Adriana Lima’ya çıkıyorsa ben de bakayım” diyen, karınca duası satıcısına kapıyı açmış olur.
Dertler derya, insan sandal; aşikar. Sabahın kör karanlığında kalkıp iki kuruşunun kiraya gittiği üç kuruşluk maaşlarımızı hak etmek için yollara düşüyor, akşam eve gelince önceki günden kalan patates oturtmayı ısıtıp “Survivor” izlerken kanepede uyuyakalıyoruz. Çocuk büyütmek, faturalara yetişmek, hastalıklarla boğuşmak, kayıplara alışmak çok zor. Buna da şükür deyip geçiştiriyoruz belki ama ertesi sabahlara hep kırıla yıprana uyanıyoruz.
Ya da paramız pulumuz var, sağlığımız sıhhatimiz yerinde, manikürcümüz bu sefer çok iyi çıktı ama içimizde bir boşluk var ve o boşluğu doldurmak için arınma kamplarına yazılıyor, Karaköy ya da Galata’daki yüksek tavanlı evlerin koca salonlarında küçük gruplarla gerçekleştirilen ayahuaska partilerine katılıyor, hiçbir baltaya sap olamayınca o zaman ben şaman olayım diyor, yeşil smoothienin içine konulacak “kale” satılmadığı için Los Angeles’a taşınma planları yapıyoruz. Hem uçakta bol bol Don Miguel Ruiz kitabı okuruz.
Hoş geldin Lima
Ama olmuyor. Hiçbiri işe yaramıyor. Anda kal, nefes al, sev, enerji gönder diyen bu öğretiler insanın içini daha da şişiriyor. Size hayat yolunuzu çizmeniz için öğretiler satan bir adam, çapını bildirmek için eski sevgililerinin sıralı tam listesinden, diktiği ağaçların metrekaresinden, diplomalarının sayısından dem vuruyor. Kendi adını, sanını, ününü, işini, dünyalığını kendi elleriyle yapmış, dünyanın en başarılı kadınlarından birinin adının ucuna “yenge” teyelleyip sırıtıyor. Çünkü burası Yengeler Cumhuriyeti! Sen de Yengeler Cumhuriyeti’ne hoş geldin Adriana Lima!
Bugün bu hikaye bu kadar palazlandıysa, bunda en önemli pay insanların doymak bilmez “iyi hissetme tutkusu”nun. Bunu söylemek hiç bana düşmez biliyorum ama ara sıra da iyi hissetmeyiverin bir zahmet, ölmezsiniz. Öfke de, anksiyete de, sinir krizi de küfür de normal.
Bilim, ponza taşı ve kalamar önemli
AdrIana Lima’nın uçak yolculuğu sırasında kapak fotoğrafını Instagram’dan paylaştığı ve daha sonra havaalanı girişinde gözümüze soktuğı “Path”, Hara’nın “Aşkın İstilası” üçlemesinin ilk kitabı “Yol”un İngilizce baskısı. Lima bu kitapta ne buldu da yazarına dudaklarını, bakışlarını ve en önemlisi kalbini zamkladı derseniz, ihtimaller serisi gani değil. Hara kitapta, “Endişe anında derin nefes alın” ya da “Her şey içimizde” deyip bırakmıyor mevzuyu,
çözüm yollarını tıp biliminin verileriyle destekliyor, beyin dalgalarından, deneylerden, ölçümlerden bahsediyor.
Bilim etkileyici bir şey neticede, rakamlar feci seksi. Başka ihtimalse, kitapta spiritüelliğin küresel diline ek olarak, yerel laflardan; mesela “nefes”ten değil de “sufi nefesi”nden söz edilmesi, avuç içlerine sufi nefesi üfleyerek yapılan egzersizler önerilmesi olabilir. Lima buraya ait şeyleri seviyor çünkü. Daha önce Tülin Şahin’in kendisine hediye ettiği Boğaz köprüsü şeklindeki, üzeri mavi taşlı altın yüzüğe gözleri dolmuş, “Var mısın Yok musun” yarışması için İstanbul’a geldiği zaman uğradığı bir gece kulübünde kendisine içinde ponza taşı ve kese olan bir hamam seti hediye edildiğinde ise aşırı duygulanmıştı.
Kitap mitap bahane, bence bu ikilinin aşkının asıl harcı “balık yiyen vejetaryen” olmaları. İkisi de her fırsatta vejetaryen olduğunu ilan edip duran çiftin Bodrum’da gittikleri balıkçıda ahtapot, kalamar ve karides ısmarladıkları yazıldı.