29.11.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:
ELİF BERKÖZ ÜNYAY elif.berkoz@milliyet.com.tr
Kayseri’nin Talas ilçesi, Yenidoğan Mahallesi’ndeyim. 70 gündür kayıp olan Ahmet Tuna (8) ve Dilruba Tekin (7) ile Türkan Ay’ın (10) evini arıyorum. Muhtarlığın önünde duvarda çocukların “Kayıp Aranıyor” afişlerini görüyorum. Her gün başka bir habercinin evi sorduğunu söyleyerek evi tarif ediyor muhtar.
Mahalle, Bağcılar’ın arka mahallerine benziyor. Dört-beş katlı mütevazı apartmanlar. Kapı önlerince bolca ayakkabının bulunduğu daireler...
Ahmet ve Dilruba’nın ailesinin evindeki televizyonda Müge Anlı’nın programı açık. Baba Hamza Tekin’in ağzını bıçak açmıyor. Arka arkaya sigara içerek izliyor programı. Kapı zili çalıyor. Türkan Ay’ın annesi Özlem Ay geliyor. Yanında kocası olmadan... “Kocam beni yolladı röportaja, o konuşmak istemiyor” diyor. Elbet babaların da içi kan ağlıyor ama yanlızca anneler içlerini döküyor.
İki annenin, çocuklarının bayramda bırakılacaklarına dair umutları var. Kayseri halkı aynı fikirde değil ama... Bindiğim taksinin şoförü “Bence öldürüldüler” derken, Pastırmacılar Çarşısı’nın esnafı “Organ mafyası kaçırmış olabilir” diye fikir yürütüyor. Tüm bu olumsuz ihtimallere rağmen, inşallah siz bayramın üçüncü günü bu yazıyı okurken çocuklar ailerine kavuşmuş olacaklar...
“TV programlarına çıkmadık da ne oldu? Kaçıran bıraktı mı?”
Yakınını faili meçhul cinayette kaybedenler, akrabaları kaybolanlar Serap Ezgü, İkbal Gürpınar, Müge Anlı’nın programlarından medet umuyor. Derdi olan o programlara çıkmak için can atıyor. Herkes sizi televizyon programına çıkarmak için yarışıyor ama siz çıkmıyorsunuz. Neden? Leyla Tekin: Özlem’in kocası biraz sert mizaçlı. Onun yüzünden Müge Anlı’nın programına çıkamadık. Diğerlerine de. Çünkü kocası istemedi. Biz de onlar gelmeyince vazgeçtik. Oysa ki çocuklarımız için her taşa başımızı vurmalıydık.
Özlem Ay: Emniyet müdürleri eşime “Ekrandan uzak durun, göz önünde olmayın. Meseleyi bize bırakın” demiş. Eşim ondan dolayı istemiyor. Meseleyi çok alevlendirmekten korkuyoruz. Eğer gerçekten de yanlış çocukları kaçırdılarsa pişman olup getireceklerdir. Ama biz TV’ye çıktıkça korkarlar, çekinirler belki.
Leyla T.: TV programlarına gideceğim artık. Çocuğum için her şeyi yaparım. TV programlarına çıkmadım da ne oldu? Kaçıran geldi de bıraktı mı? TV’ye çıksak da çıkmasak da çocuklarımız dönmüyor (Ağlıyor).
O günü anlatır mısınız bize? En son ne zaman gördünüz çocuklarınızı?
Leyla T.: Bayramın ikinci günü saat 14.30’da komşumuzun kızı Türkan geldi, aşağıdan zile bastı. Ahmet Tunagili çağırdı. Dilruba ve Ahmet ile birlikte komşulardan şeker toplamaya gittiler. Ben de arkalarından seslendim: “Türkan sen büyüksün, sahip ol onlara”. “Tamam teyze merak etme” dedi. Bir-iki saat geçti, gelmediler. Babası tam bakmaya gidecekken, balkondan gördüm onları. Dilruba’ya bağırdım, eve çağırdım. “Tamam. Bir eve daha uğrayacağız” dediler. O anda misafirim geldi. İçeri girdim. Tekrar balkona çıktığımda sokakta yoklardı. Saat 17.00 civarı aramaya başladık çocuklarımızı.
Özlem A.: Ben de misafire çay yapıyordum. Halasından izin almış kızım. “Arkadaşlarımla şeker toplamaya gidiyorum” demiş. Bu yaşanacakmış. Kaderin önüne geçmek isterdim, onu durdurmak... Olamaz ki ama... Küçük kızım İkbal, Dilruba ile aynı sınıfta. Ablasına “Ben de geleceğim” diye çok ısrar etti ama büyük kızım Türkan “Gelme, biz asansörlü apartmanlara gideceğiz” demiş. İkbal asansöre binmekten çok korkardı. O da gitseydi iki evladım da kayıptı şu an...
Ablasının kaybolduğunun farkında mı?
Özlem A.: İkbal 5 yaşında daha. Ona “Ablan şeker toplamaya gitti” demiştik. Önceleri “Bu nasıl şeker toplamaymış anne? Ablam hâlâ gelmedi” diyordu. Şu sıralar baktı ki ablası gelmiyor, bana diyor ki: “Bizim dualarımız neden kabul olmuyor? Ablam neden dönmüyor?”
n Çocuklarınızın kayıp olduklarını anladığınız an polise mi gittiniz hemen? Özlem A.: Evet, eşkallerini verdik. Kayseri çıkışlarını ancak 23.30’da tuttular. Eğer şehir dışına kaçırdılarsa geç kalınmış oldu tabii.
Çocuklara olanlarla ilgili sizin tahmininiz nedir?
Özlem A.: Kaçırıldılar, o kesin ama kim tarafından? Tehdit eden ya da fidye isteyen de çıkmadı. Birbirini tanımayan iki aile, sadece çocuklar arkadaş. Üçü aynı anda kaçırılıyor.
Leyla T.: Ufacık bir ipucu olsa keşke. İşin içinden çıkamıyoruz.
Bir düşmanınız, kavgalı olduğunuz birileri var mı?
Leyla T.: Yok. Keşke olsaydı da “Şu yapmış olabilir” deseydik. “Neden, neden?” diye diye kahroluyoruz. Bayramda etrafta
o kadar çocuk varken neden bu üç çocuk? Cevabı yok bu sorunun. Biz iki aile çocuklarımız kaçırılmadan önce tanışmıyorduk. Çocuklarımız parktan arkadaş. Bir de birbirini hiç tanımayan iki ailenin çocuklarını niye kaçırdılar? Vallahi aklımız ermiyor bu işe.
Özlem A.: Kimseden şüphelenmiyoruz. Kimseyle husumet içinde değiliz. Birinden huylansam polisten önce ben gideceğim. “Şu kadarcık bebelerden ne istediniz?” diyeceğim.
Polisin yorumu: “Bu çocuklar yer yarıldı da içine mi girdi?”
Özlem hanım sizin kız kardeşinizin eski eşinin çocukları kaçırmış olabileceği ihtimali konuşuluyordu. İşin aslı nedir?
Özlem A.: Benim dul kız kardeşim ve oğlu bir süredir bizimle birlikte oturuyordu. Benim iki kızım ve kardeşimin oğlu aynı evde kalıyorduk. Kardeşim ve eşi kavgalı, tartışmalı bir boşanma yaşandı. “Acaba eski eşi veya onun ailesinden birileri mi kaçırmak istedi de çocuklar mı karıştı?” diye düşündük. Bunu polise de söyledik. Ama polis sorgulamadan bir şey çıkmadığını söylüyor.
Polis başka ne diyor peki? Şüpheli olarak kimin üzerinde duruyor?
Özlem A: Polisler çok ilgileniyor bizimle. Hep uğruyorlar. Yorumları şu: “Yer yarıldı da içine mi girdi bu çocuklar? Ya da buhar olup uçtular mı? Arkalarında hiç ipucu bırakmamışlar. Görgü tanığı yok, cinayet aleti yok” diyorlar. Polis “Kimsenin canını yaktınız mı?” diye sordu. Biz kimseyi üzmedik. Kim bizi niye üzmek istiyor anlamadık.
“Sen de çocuğunu bırakıp stüdyoya gelmişsin!”
Çocuklarınızın hayatta olduğunu mu düşünüyorsunuz? Öldürülmüş olabiler mi?
Leyla T.: Ölümü düşünmek istemiyorum. Yoksa 67 günden beri nasıl ayakta kalır bir anne?
Bu onlarsız ikinci bayramınız olacak...
Leyla T.: Evet, çok acı (Ağlamaya başlıyor).
Özleminizi nasıl gidermeye çalışıyorsunuz? Giysilerini koklayarak ya da fotoğraflarına bakarak mı?
Leyla T.: Kaybolduklarında üzerlerinde bayramlıkları vardı. Ne güzel giydirmiştim onları. Bayramın üçüncü günü, yani kaybolduklarından bir gün sonra Dilruba’nın doğum gününü kutlayacaktık. İçine mi doğdu nedir, “Bayramın birinci günü kutlayalım doğum günümü anne” demişti. Son fotoğrafları yaş günü pastası başındakiler olacakmış meğer. Onlara bakıyorum hep. İyi ki kutlamışız. Çocuğum gerçek doğum gününde burada olamadı, kim bilir neredeydi. Kızım bir hafta giyebildi önlüğünü. İlkokul 1’e başlamıştı. Abisi de 2’ye geçmişti.
Özlem A.: Telefonumda duran fotoğraflarına bakıyorum. Kısa bir videosu var, babam kaybolmadan beş gün önce çekmiş. Evladımın sesi duyuluyor, az biraz gözüküyor. Onu kaç kez izledim kim bilir... Yaşadığımız çok zor bir şey. Bizi ancak çocuğu kaybolan anlar. Ya da çok merhametli olanlar...
Leyla T.: Televizyon programlarında bizim çocuklarımızın kayboluş hikayesinden bahsederken stüdyodaki izleyiciler yorum yapıyor, bizi eleştiriyorlar: “Çocuklarını bırakmışlar sokakta.” Böyle olacağını bilsem yavrumu bırakır mıydım? Bizim mahallemizde kayboldu çocuklar. Başına gelmeden öyle atıp tutmak kolay. Sen de çocuğunu bırakıp sabahın köründe stüdyoya gelmişsin. Sen saatlerce orada otururken onun da başına bir şey gelebilir.
“Her telefonu ‘Polis mi arıyor?’ diye açıyorum”
“Çocuklarımız geçen bayram kaçırıldılar, bu bayram bırakılırlar, dönerler” umudunuz var mı?
Leyla T.: Arife günü bırakırlar umuduyla yaşıyordum. Olmadı. Allah’a yalvarıyorum: Ne olur bayramda yanımda olsunlar!
Özlem A.: Her telefonu emniyet mi arıyor telaşıyla açıyorum. Dün eve emniyet müdürleri geldi. Kızımı buldular sandım. Titredim karşılarında. Meğer bir şey yokmuş. Gittiler. Ben hâlâ onlar gittikten sonra kızım gelecek sanıyorum saf saf. O da boşa çıktı. Ben evimde sıcacık otururken, yemek yerken aklımda hep onlar var. Üşüyorlar mı, karınları doydu mu? Bana zehir zıkkım olsun yemek. Doymasam da olur. Kızım aç kalmasın diye dua ediyorum.
“Polise göre organ çetesi işi değil çünkü kan gruplarını bilmiyorlar”
Kaçırıldıklarını kimse görmemiş, duymamış, Bağırsalar, çığlık atsalar mahallede duyulurdu. Kandırılmaya müsait çocuklar mıydı? Yoksa yabancılardan korkarlar mıydı?
Özlem A.: Hani “Büyümüş de küçülmüş gibi” derler ya, Türkan öyle bir çocuktu. Konuşkandır, canayakındır. Biriyle tanışır tanışmaz arkadaşlık kurardı. O gün biri “Şeker vereceğiz arabaya binin” dediyse mutlaka binmiştir. O bebeler de Türkan’a güvenip binmişlerdir arabaya. Babası sert diye bana çok düşkündü. “Okusam da okumasam da ben sana büyüyünce istediğini alacağım anne” derdi. Polis olmak istiyordu.
Leyla T.: Oğlum duygusaldır, sessizdir. Okulda başarılıydı, öğretmeni memnundu. Kızım konuşkandır. Benim kızım da polis olmak istiyordu.
Ne zaman birileri kaybolsa, organ çetesi tarafından kaçırıldıkları söylentisi yayılır etrafa. Sizin çocuklarınızla ilgili böyle bir iddia var mı?
Leyla T.: Polis “Organ çetesinin işi olamaz” diyor. Dokusunun uyması lazımmış. Onu anlamak için de öncesinde kan grubunu bilmeleri gerekiyormuş.
Özlem A.: Polis ilk günlerde sordu, “Çocuğunuzun sokakta burnu kanamış mı? Biri yanına gelip burnunu mendille silmiş mi?” diye. Bildiğimiz kadarıyla böyle bir şey olmamış.
“Fotoğraflarına bakıp, videolarını izleyip ağlıyorum”
“Çocuklarımın fotoğraflarına bakıyorum, son videolarını izliyorum ve katıla katıla ağlamaya başlıyorum. Dilruba’nın bayramın birinci gününde kutladığımız doğum günü fotoğrafı hep gözümün önünde. Aynı odada yatarlardı. Şimdi yatakları boş. Yatakların üzerinde önlükleri, çantaları var. Sanki her an dönüp okula gideceklermiş gibi. ‘Allah’ım ne olur o yatakların dolduğu günü bana göster’ diye dua ediyorum. Ahmet Tuna ve Dilruba son çocuklarımdı. Bir ablaları, bir de abileri var. Onlar evli. 16 yıl sonra geldi Ahmet Tuna, sonra da Dilruba...”
“Kaçıranlardan biri merhamet etsin de kendini ihbar etsin”
“Rabbimden tek isteğim kaçıranlardan biri merhamet etsin de kendini ihbar etsin. İnşallah çocuklara ‘Anneniz, babanız sizi bize sattı’ dememişlerdir. Ondan çok korkuyorum. Bilmeden bizden nefret etmeseler...”