PazarRock'istan'da yalınayak

Rock'istan'da yalınayak

31.07.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Rockistanda yalınayak

Evde hem kitabı okuyup hem "Duvar" albümünü dinlediler. Sözleri kitaptan takip ettiler. Şaşırmadım desem yalan olur. 70 model bir topluluğu 35 yıl sonra bu kuşağa ulaştıran ne olabilirdi ki? "Eğitim"e isyan edişleri mi? Görselliğin önemini erken keşfedişleri mi? Yoksa günümüz gruplarına kıyasla müziklerinin özgünlüğü mü?Parkorman'da Deep Purple'ı izlerken de aynı sorular geçti aklımdan...Sahnenin hemen önündeydim. Yaşıtlarımın çoğu daha gerideydi. Dökülmüş saçlarını gizledikleri bandanalar, göbeklerini hapsetmeye çalıştıkları kotlar ve ellerinde biralarla ortalarda salınıyorlardı.Daha geride ise, Deep Purple'ın "Stormbringer"da sözünü ettiği "kara bulutlarla üstümüze gelen fırtına"dan her nasılsa yırtmayı başarmış "yemekli müşteriler" yer alıyordu. Onlar, bir rock konserini yemek eşliğinde tatmanın ayrıcalığını yaşadılar.Beni şaşırtan, en öndeki 20'lik genç rock'çılardı. Parmaklarında rock düğümü ile uzun saçlarını sahneden yayılan ritimle sallayarak çığlık çığlığa izliyorlardı konseri... Bir yanımda dudağını metalik topla zımbalamış bir üniversiteli vardı, öbür yanımda başörtülü eşine sarılmış, saçı sakalı ağarmış bir orta yaşlı... Beni görünce derdini açtı:"Gençler 'Ne işin var burada' der gibi bakıyor. Oysa bunlar, bizim kuşağımızın efsaneleri... Asıl onların ne işi var?" Geçenlerde oğlumu ziyarete gelen ilkokul arkadaşı benden Pink Floyd kitabı istedi. Nedenini sordum, çok sevdiğini söyledi. Live-8 konserinin yayınlandığı gece, anne babasına "Pink Floyd çıkınca beni uyandırın" demiş. Kalkıp keyifle seyretmiş. Doğru soruya ne denir?70'lerin başında Deep Purple'la birlikte yola çıkan disko müziği hayli edepli tarzı, tekdüze ritimleri, sıradan sözleri ile bir dönem gençleri peşine takmış ve müzik televizyonlarının da yardımıyla "pop"ülerleşerek "rock"ı tahtından indirmişti.Sonra ne oldu? O yıllarda ortalığı birbirine katan Boney M, 90'larda ODTÜ'ye geldiğinde bir tenis kortunu dolduracak seyirci bulamamıştı.Deep Purple ise, iyi müziğin her daim yaşayacağının kanıtı gibiydi. Seyirci "Smoke on the Water"ı hep bir ağızdan söyleyip elleri "mosmor" olana dek ritim tutarken sahnede uzun kurşuni saçlarından Şile bezi gömleğine ter damlatan yalınayak Ian Gillan, sürekli "İnanılmaz" diyordu.Bizse "Ne var inanamayacak?" demekten yılmıştık. Evet, burası Türkiye'ydi ve usulünce Deep Purple dinliyorduk. Kaldı ki, tanımadıkları bir seyirci de değildi. İlk İstanbul konserinde Türk seyircisini öyle beğenmişlerdi ki, basın toplantısında gitarist Steve Morse "O konserdeki enerji patlamasını unutmadık. Dünyanın en canlı ve gürültülü seyircisi Türkiye'de" demişti.Bunun her ülkede tekrarlanan bir rutin iltifat değil, samimi kanaat olduğunu daha sonra mihmandarlarından da öğrenecektim: "Böylesini bir Brezilya'da gördük, bir de Yunanistan'da" demişlerdi. Ancak seyirciyi çok sevseler ve "Katibim"den çalıp mest etseler de nedense "Child-in-time" tezahüratını duymazdan geldiler. Bu yüzden de konseri birlikte izlediğimiz Genel Yayın Yönetmenimiz Sedat Ergin'den kırık not aldılar. Kendisi de gitaristlikten bas gitaristliğe geçiş yapan Ergin'e göre Steve Morse da ne kadar iyi olursa olsun grubun efsanevi gitaristi Ritchie Blackmore'un yerini tutamamıştı.Olsun... Piercing'lisi türbanlısı, genci yaşlısı, popçusu rock'çısı ile bizi iki saat bir arada mest etmişlerdi ve yaptıkları müzikle yaşlarını tekzip etmişlerdi ya... Deep Purple iyi müziğin her zaman yaşayacağının bir kanıtı Deep Purple yazmışken biraz da dedikodu vereyim. Gruba İstanbul'da kaldıkları üç gün boyunca mihmandarlık yapan Rockİstanbul'dan Cihan Aksoylu ile konuştum.Grubu alanda fan kulüplerinden üç-dört kişi karşılamış. Geldikleri gün biraz dinlenip önce basın toplantısına sonra konsere çıkmışlar. Konser öncesi, sahne arkasındaki alkol yığınağına rağmen ağızlarına içki koymamışlar. Konseri kısa kesmeleri "biraz davulcularının hastalığından, biraz da -laf aramızda- grup üyelerinin yaşlılığından"mış. Konser çıkışı tabir caizse "kan ter içinde çökmüşler".Konsere kadar dokunulmayan şişeler, konser sonrası açılmış ve alkol barajı hayli aşılmış. Ama hal tavırda bir değişiklik olmamış. Konserin ertesi günü grup üyeleri Sultanahmet'e, Ayasofya'yı gezmeye gitmiş. Arkadaki pazardan alışveriş etmiş, sevgililerine takılar ve orta fiyatlı halılar almışlar. Kebap yiyip, Maraş dondurması tatmışlar. (Lakin dondurmayı iki ısırıktan sonra beğenmeyip bırakmışlar.)Akşam kafada şapkalarla tanınmadan İstiklal'de gezmişler. "Zero Point"te konaklayıp Atlas Pasajı'nda dolaşmışlar.Grubun basçısı Roger Gloves tavla tutkunu olduğundan ona bir tavla alınmış. Otele döndüklerinde basçı, mihmandarı Cihan'ı tavla partisine çağırmış. Lakin önce Cihan, sonra sevgilisi yeni tavlayı koltuğunun altına verince biraz alınmış.Pazartesi Kapalıçarşı'yı gezmişler. Teknik ekip Parkorman'da havuza girerken grup üyeleri gece yine İstiklal'e bu kez mihmandarsız "akmış". Menajerlerinin çapkınlığı ertesi gün dillerde dolaşmış.Hem seyircinin ilgisinden hem organizasyonun mükemmelliğinden hoşnut olarak ayrılmışlar İstanbul'dan... İstanbul'da ne yaptılar?

KEŞFETYENİ
Survivor'da yine olay! İsmail Balaban'ın cezası belli oldu
Survivor'da yine olay! İsmail Balaban'ın cezası belli oldu

Cadde | 15.05.2025 - 00:38

Acun Ilıcalı konseyde İsmail'in aldığı cezayı açıkladı. İşte Survivor'da merak edilen detaylar...

Yazarlar